Mart 2016 Posts

İslâm ve bilim

 

Bilimin, tanım ve anlayış olarak, modern dönemlerde, modernizm öncesi(klasik) dönemlerde olduğundan farklı algılandığı ve anlaşıldığı bilinir. Bilim’e dilimizde son elli yıl öncesine kadar ilim dendiği de. Her iki terim de ‘bilmek’ kökünden türemiş olduğu için kelime olarak farklı sayılmazlar. ‘Bilim’ kelimesinin, kavram olarak ‘science’ kelimesinin karşılığı olması bakımından türetildiğini sanmıyorum. Öz Türkçe akımı döneminde, ilim(ilm) Arapça kökenli olduğu için türetildiğini sanıyorum. Osmanlı dönemi Türkiyesi’nde ve Cumhuriyet’in yaklaşık ilk otuz yılında ilim ve onun çoğulu ulûm ile fen ve çoğulu fünûn kelimelerinin kullanıldığı biliniyor. Her ikisi de bilim(science) karşılığı ama ilki daha çok sosyal, dinî, hukukî, idarî bilimler, ikincisi bugün de kullanılmakta olan fen bilimleri çağrışımı yapıyor. Bilim günümüzde din’le uyum hâlinde mi, çatışır durumda mı? Bu soru önemli. Üllkemizde çağdaş İslâm ve İslâmcılık düşüncesi, din ve modernleşme gibi konularda ilk akla gelen isim olan İsmail Kara’nın bir seminerini izledim iki gün önce Zeytinburnu Kültür Sanat Merkezi’nde. Bu seminerinde konuştuğu konu din ve bilim meselesiydi. İşte önemli dediğim soru üzerinde durdu bu değerli akademisyen konuşması boyunca. Dinleyenlere de soru yönelterek. Bu yazıyı kaleme almama yol açan da o konuşma oldu.

Okuduklarımdan düşündürücü satırlar…

 

“(…) Ama bunca felaket ve kederin ardından isyan duygusundan uzaklaşmak, biraz sakin olmak, dua etmek için bir fincan ıhlamura veya adaçayına ihtiyacımız yok mu?
Bakıyorum medyada köşesi olan herkes iç politika-dış politika uzmanı olmuş. Televizyonlarda ahkâm kesiyorlar. Bu işler bu kadar ucuzladı mı?
Ben işte belki bu sebeple tarımdan, ot fiyatlarından bahseden yazılar yazıyorum.

“Entelektüel düşüncemizin gelişimini anlamak”

 

M.Şükrü Hanioğlu’nun önemli bir yazısı çıktı(Sabah, 27.03.2016). O yazının başlığını bu yazıya başlık olarak alıntıladım.
Söz konusu yazı, “Erken Cumhuriyet rejiminin ‘tarih’i yeni bir toplum yaratma ve millet inşa etme alanlarında etkili bir araç olarak gördüğü” tespitiyle başlıyor. Yazarın buna dayanarak, söylediği şu: “Erken Cumhuriyet rejimi, bu amaçla değişmez, tartışılmaz ve değişmesi ve tartışılması teklif edilemez” bir “resmî yorum” yaratılmasının anlamlı olduğunu düşünmüştür.”
“Yaratılan resmî tarihin Türklerin geçmişini neolitik çağa taşımaktan da öte fizikî antropoloji ve arkeoloji çalışmaları aracılığıyla medeniyetin kurucusu ve yayıcısı olduğunu savunduğu proto Türkler üzerine yoğunlaşmasının yanı sıra Osmanlı geçmişini ‘olumsuz’ bir parantez olarak dışlamış olduğu” tespiti dikkat çekici. Bu yaklaşımın ve yazıda ifade edilen yaygın kabûl görmüş tezin düşünce tarihimizin uzun süre ciddî biçimde ihmâl edilmesine yol açmış olduğu fikrinde yazar.
Osmanlı tarihine yaklaşımda yumuşamanın başlangıcının İsmet İnönü’nün talimatıyla Tanzimat’ın yüzüncü yıldönümü nedeniyle kaleme alınan kapsayıcı bir derleme olduğunu belirten yazar şöyle diyor: “Buna karşılık Osmanlı araştırmalarının antropoloji temelli tarih ve ona hizmet eden arkeoloji çalışmalarının önüne geçebilmesi için uzunca bir sürenin geçmesi gerekmiştir.”

“Gözünü aç. Allah’tan başka her şey bâtıldır.”

 

29-17F8-185D-D07ESabah Namazı sonrası… Kur’an okuyorum. Okumaya başladığım sûre, es- Sâffât sûresi. Balıkesirli Hasan Basri Çantay’ın Türkçesiyle âyetlerin meâlleri de önümde. Paylaşmak istedim. Bilinmeyebilecek kelimelerin günümüz Türkçesindeki karşılıkları veya anlamları yazının sonunda verilmeye çalışılacaktır.

Tasavvuf tanımları ve bu çerçevede sözler

 

Abdürrezzak 29-17F8-185D-D07EKâşânî‘nin, Tasavvuf Sözlüğüolarak Ekrem Demirli tarafından Türkçeye çevrilen eserinden (İz Yayıncılık, İstanbul, 2004, ISBN: 975-355-581-4) et-Tasavvuf maddesinde bulunan tasavvuf tanımlarını ve bu çerçevedeki sözleri aktaracağım.