Temmuz 2016 Posts

Süleyman Seyfi Öğün’ün “Vakit o vakit değil…” başlıklı yazısından…

 

“(…) Dergilerinin adı ‘Sızıntı’ydı. Çürük yapılara sızdılar. İşi ‘Zaman’a bıraktılar. Nihayet ‘Aksiyon’a geçtiler. Tabiî ki büyük ölçüde temizlenecekler. Son elli senelik bütün ‘yatırımları’nı kaybedecek; tamâmen yok olmasalar bile bir yerlerde ‘kireçlenip’ kalacaklar. Düze çıktıktan sonra yapılacaklar elbette konuşulacak ve tartışılacak. Ama vakit o vakit değil. Vakit, artık bütün dünyâda karşılıklarının ne olduğu tartışmalı hâle gelmiş siyasal teolojilerin ezberleriyle boşa geçirilmeyecek kadar kıymetli. Eğer sağlam bir demokrasi, bireysel hak ve özgürlükler târihsel amacımız ise, bunun yolu sağlam bir kurumsal kültürün inşâsından geçer. Hâlbuki Tükiye’de bunun tam tersi oluyor. Kurumsal çürümüşlüğün târihi ile siyâsal teolojilerin normları tuhaf bir seyir izliyor. (…)

Başarısız darbe girişimine entelektüel ve akademik düzeyde bir yaklaşım

 

M. Şükrü Hanioğlu’nun “Darbe ve toplum” başlıklı yazısından alıntılar:

Yazının özü anlamındaki cümle: “Darbeci söylemin toplumun tüm kesimleri tarafından reddi cuntacılık virüsünün bünyeden atılabilmesi için son derece önemli bir fırsat sunmuştur.”

“Darbenizi başarısızlığa uğrattık; özür dileriz! başlıklı yazıdan…

 

“(…) 15 Temmuz darbesinin başarısız olmasına üzülenler sadece üzülmekle de yetinmedi; hemen bu darbeyi çarpıtmaya girişti.
Örneğin 15 Temmuz darbesini
“Müsamere” diyerek çarpıtmaya kalkışan yazar Bekir Coşkun gibi.

Gündemi işgal etmekte olan konuya dair “devlet aklı” üzerinde duran bir yazıdan…

 

“(…) Asıl durum değerlendirmesi yapması gereken de bu ülkenin geleceği, içinden geçtiği süreç nedeniyle her kesimden insanımızı ilgilendirdiği için devlet denilen mekanizmadır. Olup bitenlerden devlet aklı dediğimiz müphem varlığın nerede, ne şekilde tezahür ettiğini merak edenler, ister istemez eğer varsa tüm bunlar neden yaşandı sorusunu sormakta haksız değiller.

Gökhan Özcan’ın “Tiyatronun tiyatrosu” başlıklı yazısından…

 

“Algıları tarihin ve coğrafyanın eski bir kesişim noktasında takılıp kalmış, sonradan yaşanan hiçbir şeyi anlamak için de en ufak bir gayret göstermeyen küçücük bir azınlık var Türkiye’de. Bir ezber üzerinden yaşayıp gidiyor onlar. Hayata ilişkin her durumu da tabiatıyla bu ezber üzerinden hiç düşünmeden karara bağlıyorlar. (…) Onlar her daim ve tartışılmaz biçimde haklı, diğer herkes ise haklılığını her gün ispatla mükellef…