Şubat 2017 Posts

“Nice derde düşen, dermanından habersiz.”

 

(…) Sıkılan var, darlığından habersiz. (…) Nice derde düşen, dermanından habersiz. Nice arayan var, bulduğundan habersiz.
(…)
“Dünya bir sınıra varmış durumda: Bu sınır aşılınca her şey çılgınlığa dönüşecektir: İnsanlar ellerinde unutmabeni çiçekleriyle dolaşacak ya da birbirlerini görür görmez ateş etmeye başlayacaklardı. Vazodaki suyun taşması için birkaç damla yetecekti: Sözgelimi yolda fazladan bir araba, bir insan, bir desibel. Aşılmayacak bir nitelik vardır: Ama kimse gözetmiyor bu sınırı, hatta belki kimse farkında değil bu sınırın” diye yazmış Milan Kundera, ‘Ölümsüzlük’te.

“Yürütülen kampanyaların kültürel niteliği”

 

Süleyman Seyfi Öğün, bu günkü “Osmanlı’nın hayaleti” başlıklı yazısında (Yeni Şafak, 13.02.2017), “Cumhurbaşkanlığı sisteminin oylanacağı referanduma doğru hızla ilerlediğimizi, YSK’nın 16 Nisan târihini belirlediğini” ifade ediyor, hayırlı olmasını diliyor, “neticeyi göreceğiz” diyor. Tâkip eden şu cümlesi dikkat çekici ve bu yazısına merak duyurucu: “Benim bu süreçte ağırlıklı olarak ilgilendiğim; yürütülen kampanyaların kültürel niteliğidir.”

Pazar günleri gazete yazılarını merakla beklediğim iki isim: Mahmud Erol Kılıç ve M. Şükrü Hanioğlu

 

Bu iki yazar her hafta sadece Pazar günü yazıyorlar ve ben başlıkta da belirttiğim gibi onların yazılarını merakla bekliyorum; tabii ki o gün o sıradışı iki yazıyı dikkatle ve heyecanla okuyorum. Yazılarda yansıyan ciddiyet ve titizlik bu iki yazarın her yazısı için sözkonusu.

“Arkadaşlık” hakkında 1970 doğumlu şair ve yazar İbrahim Tenekeci ne diyor?

 

İbrahim Tenekeci sadece yayınlanmış şiirleri ve yazıları olan bir şair ve yazar değil, şairlerin ve yazarların ürünlerinin yayınlandığı dergilerin birisini (Kırklar) yönetmiş, bazılarının yayına hazırlanmasında emeği geçmiş, bazı gazetelerin düşünce, sanat ve edebiyat sayfalarında editörlük yapmış, bazı yayınevlerinde dizi editörü olarak çalışmış, hâlen edebiyat ve fikriyat dergisi İtibar‘ın genel yayın yönetmenliğini yapmakta olan, Yeni Şafak‘ta da yazıları çıkan, benim kuşağımdan olanlara (40’lı yılların sonlarına doğru doğanlar) göre genç sayılacak biri.

Dua ve inanmak hakkında altı küsur yıl önceki bir yazıdan…

 

“İnançlı insan, inandığı için dua etmez, bilakis dua ettiği/edebildiği için inanır. Dahası dua ettikçe inanır.
Ne kadar dua ederse/edebilirse o kadar inanır.”
Dücane Cündioğlu, 3 Temmuz 2010 günü Yenişafak’ta çıkan “Duanın değil anadile, dile bile ihtiyacı yoktur!” başlıklı yazısına yukarıdaki bu cümlelerle başlamış ve Pascal’ın bir sözüne yer vermiş:
-“Agenouillez-vous, priez et vous croirez!”
Yani:
-“Diz çökün, dua edin: inanacaksınız!”