Aralık 2018 Posts

“Önce ne yapıp edip temiz su bulmamız lâzım.”

 

Başlık yaptığım cümle İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet sitesinde “Tersinden Edebiyat Tarihi” üst başlığı altında çıkan yazı dizisinin “Mukaddeme 12” başlıklı dünkü yazısının ilk bölümünde geçiyor. “Mukaddeme 11” başlıklı yazısı şu üç cümle ile bitiyordu: “(…) Hayatımın değerini Dünya Sistemi’nin vizesine talip olmayışımla edindim. Daha açıkçası şeref diye vize damgası yeme alçaklığını hakir görme tavrımı bildim. Buradan sanat ile zanaat arasındaki farka eklenebiliriz.” “Mukaddeme 12” başlıklı yazısı “Eklenebilir miyiz?” diye başlıyor ve şu cümlesi bunun kesin cevabı oluyor: “(…) Hayır, sınıf bilincine talip bir millet olarak bu saatten sonra sanat ile zanaat arasındaki farka eklenemez, eklenip de mevhum mafevkten aferin bekleyemez, himmet umamayız. (…)” İşte başlık yaptığım cümlesi düşündüğü çareye dâir bir ipucu.

İlim türleri, bunların kaynakları ve tâlipleri ile varlık türleri ve bunların özellikleri hakkında

 

Müellifi(author) Muhyiddin İbn Arabî (1165-1240) olan, Ahmed Avni Konuk (1868-1938) tarafından Arapça’dan Harf İnkılabı öncesi Türkçeye tercüme edilen, 1991 yılında da Mustafa Tahralı tarafından bahsedilen İnkılap(1929) sonrası latin harfleriyle temâyüz eden Türkçe ile “Tedbîrât-ı İlâhiyye Tercüme ve Şerhi” adıyla yayına hazırlanan eserin (orijinal adı: İnsan Memleketinin Islâhı Hakkında İlahî Tedbirler) 2013 yılındaki 6. Baskısının s.354-362 arası bölümden, başlıkta ifadesine çalıştığım konularda alıntılar sunacağım. Bunlar kitaptan ‘olduğu gibi’ alıntılar olmayıp kolay okunması ve sözlüğe bakma gereği olmadan ma’nânın anlaşılması gözetilerek; kelime anlamları verilmek, yer yer de kelime karşılıkları kullanılmak suretiyle yapılan aktarımlardır.

Geçmişin anlamıyla irtibatı gerçek bir insan, Derviş Kanunî Cüneyd Kosal bu dünyadan göçtü

 

Gökhan Özcan‘ın yazısıyla haberdâr oldum bu ölümden. İtiraf edeyim, yakından tanımıyordum kendisini ve dolayısıyla sıkı bir şekilde izlemedim faaliyetlerini. Belki çok kimse de benim durumumdadır. Maalesef hâlimiz bu. Allah rahmet ve mağfiret eylesin; şuuru ve idrâkiyle yapıp ettikleri, Gökhan Özcan’ın deyişiyle “geçmişle can bağı olan” bu insanın ebedî hayatı için yararlı olur inşâAllah. Bu yazıdan alıntılar sunacağım ama baştan belirteyim, yazarın beni en çok etkileyen ve düşündürücü bulduğum tesbiti (bold karakterde yazarak belirtmiş olduğum) şu cümlesinde: “(…) Dolayısıyla geçmişle gerçekten irtibatlı olanların toplumun ekseriyetiyle irtibatı hep sınırlı kaldı.”

İnsan varlığında ilâhî halîfe olan izâfî rûh ve onun gıdası ilâhî ilimler üzerine

 

Muhyiddin İbn Arabî’nin (1165-1240) Tedbîrât-ı İlâhiyye eserinin Ahmed Avni Konuk(1868-1938) tarafından yapılan Tercüme ve Şerhi’nden (Yayına Hazırlayan: Mustafa Tahralı) rûh ve onun gıdası ilâhî ilimler üzerine bir bölüm (Kolay okunup sözlüğe bakma gereği olmadan anlaşılması için kelime karşılıkları kullanılmış veya verilmiştir.)

Şöhret, nitelik ve ahlâk yönleriyle siyasetçiler ve gazete yazarlarına genel bir bakış

 

Bir gazetenin adı ünlü bir yazarının, yazılarının takipçisi olmadığım halde, bir yazısını okudum bu gün. İster istemez okuduğum o yazı bana şu ana izlenimi edindirdi: Bu yazar bakışına ve değerlendirmesine güveniyor ve kendisini de olumsuzladıkları arasında sayar gibi yapmasına rağmen, öyle değil, kendisi müstesnâ. Böyle gazete yazarları istisnâî midir veya az mıdır? Hayır; ama bazıları çok belirgin olarak bu özelliklerini yansıtırlar. Yoksa gazete yazarlığı zaten zor bir iştir; bu işi hakkıyla yapmak isteyen hiç kimse bu kadar sıklıkla yazı yazmanın anlamsız olduğunu inkâr etmez.