Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç‘ın 29 Nİsan 2018 tarihli Yeni Şafak gazetesinde çıkmış “Anadolu erenlerini bir bir kaybederken…” başlıklı yazısının birkaç yerinden alıntılar:
“Yoğun siyasi gündemimizle meşgul olduğumuz şu günlerde bir Allah dostu daha sessizce aramızdan göçüp gitti. Biz seçimlerle, partilerle, tüzüklerle, yönetmeliklerle ülkemize huzur getirmeye uğraşırken onlar, kaliteli bir toplum için öncelikle kaliteli insan inşa edilmesinin gerekliliğinden bahsettiler. Her şeyden evvel “Kendini bil” eğitiminden geçmeden ne ferdi ve ne de içtimai bir yükselme olamaz tezini savundular. Yaşanılan süreçler de hep onları haklı çıkardı.
(…)
Bir taraftan bin yıllık gerek devlet ve gerek kültür Geleneğimizi deviren bir “Devrimcilik”, eşit kurucu unsur olarak halkların kardeşliğinden uzak kaba bir “Ulusçuluk”, popülizm ve avâmileştirme aracı olmaktan öteye geçemeyen bir “Halkçılık” ve emperyal vizyondan çok uzak bir “Devletçilik”, diğer taraftan ham softaların irfansız dindarlığı memleket insanımızın kalitesini bozdu, seviyesini çok aşağılara indirdi. Neticede fâzılların, kâmillerin, idealistlerin, bilgelerin, mütevazilerin dışlandığı ama bunlar yerine hırsızların, soytarıların, menfaatperestlerin önünün açıldığı bir toplum haline geldik. Böylesi yapıdan yüksek kültür çıkmasını beklemek sırtlandan aslan yavrusu doğmasını beklemek kadar muhal bir durumdur.
(…) Batıni ilimler Zahiri ilimlerde ortaya konanın ruhunu ve maksadını veren ilimdir. Bu açıdan gerçek kamiller hep çift kanatlı yani hem Şeriat ve hem Tarikat üstadı olan kimselerdir. Hüsameddin Ef. ve evladları bunun bariz mümessilleridir. Yüze yakın halifesi olduğu rivayet edilir ki tarikatı bir ağacın dalları gibi bu zatlardan ilerlemiştir. Bir rivayete göre Sultan III. Murad da bendeleri arasındadır. Kendisinin Uşşâk’tan İstanbul’a, Kasımpaşa’ya gelmesini taleb eden de bizzat sultanın kendisidir. İşte bu ulu çınarın dallarından bir tanesi de günümüze doğru Saruhanlı Abdurrahman Sami Ef. ve onun halifesi Kulalı Hacı Bekir Visali efendiler üzerinden filiz sürer. Abdurrahman Sami Ef.’nin pek çok eseri vardır. Kadim Kimya ile de uğraşır. Bekir Ef. ise Ayetler ve Hadislerin Ledünni manaları üzerine sohbetler eder. Fusus’u şerheder. Bir dergahı yoktur. (…) Onun sohbet halkasında bulunanlar arasında Kulalı Mehmed Ruhi Efendi, Seyyid Kazım Efendi, Havranlı Rıdvan Ef. ve geçen hafta içerisinde 94 yaşında kaybettiğimiz Balıkesirli Sıddık Naci Efendiler bulunmaktadır. Ben Sıddık Naci Ef.’yi yaklaşık 30 yıl evvel tanıdım. Kah umuma açık sohbetlerinde, kah başbaşa hususi sohbetlerimizde kendisinden Hz. Peygamber efendimizin maneviyatını, ehl-i beyt ve evlâd-ı resule muhabbetin ne demek olduğunu, Hz. Hüseyin efendimizin faziletini, Yezidlik karakterinin aslının tıpkı şeytanın hasleti gibi kıskanma ve çekememezlik üzerine bina edildiğini dinledim. Şeyhu’l-ekber Muhyiddin İbn Arabi’nin tasavvuf ilmindeki mümtaz yerini ondan öğrendim.(…)
(…) İşte bu ocaklar ümmi bir zatı 24 tane eser yazan hale getiren ocaklardır. İzmir’de Eşref Ef., Havran’da Rıdvan Ef., İnegölde Mehmed Ef., Çorum’da İpek Ef., Kiraz’da Talib Ef., Nazilli’de Bilal Ef., İstanbul’da Süleyman Çelebi Ef. ve ardından halifesi Ahmed Yüksel Özemre efendiler ve şimdi de Sıddık Nâci Ef. şu son 10 – 20 yıl içerisinde peş peşe kaybettiğimiz Uşşâkî mürşidleri idiler. Burada saydığım bütün bu zatlarla birebir tanışma, sohbet etme imkanım olduğu için kendimi şanslı addediyorum. Geleneğin son ustalarını tanıma fırsatını bana verdiği için Rabbime hamdediyorum.
(…) Hamdolsun ki âlemin sahibi var, yolların sahibi var. “Tâc marifet tâcıdır sanma gayrı tâc ola. Taklid ile tok olan Hakikatte aç ola” diyen erenlerimiz var. Yolların hakikati bâtından yürür, vesselam.“
https://www.yenisafak.com/yazarlar/mahmuderolkilic/anadolu-erenlerini-bir-bir-kaybederken-2045453