Aralık 2019 Posts

“Tasavvuf Geleneğinin İnsan Tasavvuru”

 

CİNS adlı aylık derginin Aralık 2019 sayısında Ömer Türker‘in “Tasavvuf Geleneği:” üst başlıklı yazılarından biri, “Tasavvuf Geleneğinin İnsan Tasavvuru” başlığıyla çıktı. Bu yazının birkaç yerinden alıntılar sunacağım.

“İslâm düşünce tarihinde hakikat araştırması yapan ve hakikatin ne olduğu ve nasıl bilineceğine dair iddialı olan gruplardan biri de mutasavvıflardır. Dolayısıyla tasavvuf da kelâm ve felsefenin yanı sıra var oluşa ilişkin küllî araştırma yapan bir disiplin olarak temayüz eder. (…)

Bütün dînî düşünce geleneği Hz. Peygamber’de dile gelen ilâhî hakikatle nasıl irtibat kurulacağı ve bu hakikatin nasıl anlaşılıp bir yaşam formu hâline dönüştürüleceği sorularına cevap olarak ortaya çıkmıştır. (…) Fıkıh amelî hayatla, kelâm ise nazarî hayatla ilişkilidir. Diğer deyişle, kelâm düşüncenin inşâsını, fıkıh ise hayatın inşasını amaçlar. Her iki disiplin de istidlâl yöntemini kullanır; akıl yürütme formları ve yorum araçlarının görünüşteki farklılıkları, yöntemin kendisinden ziyade, yöntemin uygulandığı konulardan kaynaklanır.

Mukadder olana şâhid olmak

 

Şu dönemde sayısı beşi aşmayan, devamlı okuyucusu olduğum gazete yazarlarından biri Mevlana İdris. Onun bu günkü yazısı beni en etkileyici yazılarından biri oldu. Olay: ‘Dostumuz’, ‘ağabeyimiz’ dediği Mehmet Küpeli’nin Hakk’a yürümesi. Yazının başlığı, “Rindlerin akşamından bir derviş kaydı”. Ve ilk cümlesi: “Yoldayız, Aksaray’a doğru ilerliyoruz. Minibüsün içinde yedi kişiyiz. Başka bir arabada 6 arkadaş daha var.”

Bu çok zor kaleme alındığı tahmin edilen yazıdan alıntılar:

“Mukadder olana şâhit olduk. Sevgili Dostumuz, ağabeyimiz Mehmet Küpeli Hakk’a yürüdü. Hep olduğu gibi hem hep bekleniyor, hem hiç beklenmiyordu.
Bir süredir akciğer kanseri için tıbbî tedavi görüyor, hastaneye gidip geliyordu. Son haftalarda ise hastaneden hiç çıkmadı. Ve nihayet Perşembe günü emr-i hak vâki oldu. Dün Karagümrük Canfeda Câmii’nde Cuma’yı müteakip kılınan cenaze namazından sonra dualarla memleketi Aksaray’da defnedilmek üzere cenaze arabasıyla yola çıktı.
Yakın dostları ile birlikte biz de kendisini tâkiben Aksaray’a doğru ilerliyoruz.
Buna ilerlemek denemeyeceği açık. Çünkü hepimizin zihni gayriihtiyari ve sürekli geriye, anılara doğru hücum ediyor.

” ’15 Temmuz’u farklı kılan nedir? “

 

M. Şükrü Hanioğlu‘nun Sabah’ta yazdığı son yazılarından biri 15 Temmuz 2018 tarihli, başlığını bu yazıya başlık olarak alıntıladığım yazısı idi. Değerli ve seçkin bir bilim ve düşünce adamı olan yazarın bu yazısının bazı yerlerinden alıntılar sunarak bu değerlendirmeyi yansıtmak istedim.

15 Temmuz kalkışması, derinlikli ideolojik mesaj ve gelecek tasavvuru sunmayan, toplumsal tabandan yoksun ve ordu cuntası sınıflamasına da sokulamayacak bir darbe girişimidir. Bu nedenle de Kuleli Vak’ası’ndan (1859) 28 Şubat postmodern darbesine (1997) uzanan süreçteki örneklerden farklılaşır.

(…) Modernleşen asker-sivil bürokrasinin siyasete ağırlığını koyduğu yeni düzende de “darbe” temel “iktidar değiştirme aracı” olmuştur.

(…) Süreç tamamlandığında üç sultan tahttan indirilmiş, önüne konulan evrakı imzalayan derviş-meşreb padişahı devirmenin önemsizleştiği “meşrutî” dönemde de iktidar dört kez darbe ile el değiştirmişti. Türkiye çok partili rejime geçiş sonrasında yeni bir darbe girişimleri sarmalına girecektir.

Küçümsediğimiz Afrika ve Latin Amerika ülkelerininkinden bile zengin “darbeler tarihimiz”in çeşitliliği “özgün” bir “örnek” ile karşılaşılmasını güçleştirmektedir. Buna karşılık 15 Temmuz kalkışması bir ideolojik mesaj ve toplumsal tabana sahip olmama çerçevesinde diğerlerinden farklılaşmaktadır.

Şekil olarak, 15 Temmuz teşebbüsünün arka planındaki örgütlenme, Süleymaniyeli Şeyh Ahmed Efendi ile “ahd” icra ederek Kuleli Vak’ası olarak anılan darbeyi tezgâhlayan bürokratların teşkilâtını andırmaktadır. Ancak bu benzerlik, hareketlerin başında dinî liderler bulunmasının ötesine taşınamaz.

‘Siyasî pornografi’, ‘siyasetin kriz yaşaması’, ‘siyaseti dizayn’ çabaları…

 

Yusuf Kaplan’ın bu günkü yazısında geçen ibârelerden bazılarına yer verdim başlıkta. Şimdi de o yazının birkaç yerinden alıntılara ağırlık verir bir üslûpla, okuyanlar olursa bu yazıyı onları haberdar etmeye çalışacağım

“Haftalardır Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir CHP’liyle Külliye’de gizlice görüştüğü, CHP’nin başına geçmesi için kendisine destek vereceği iddiası konuşuluyor…” diyor yazar ve ekliyor:
Erdoğan, böyle bir görüşmenin olmadığını, olmasının sözkonusu bile olamayacağını söyledi sert bir dille.

Yazar, “İddiayı ortaya atan, gündeme getiren kişi, Sözcü yazarı Rahmi Turan.” diyor ve onun ‘cemâzi-yel-evvel’ine (Vaktiyle Tan gazetesini çıkarmış olmasına) değiniyor ve kategorik olarak bir ‘bulvar gazetecisi’ olduğunu belirtiyor
“Sonra başkaları da girdi işin içine…” diyerek hâdisenin gündem oluşturduğu gerçeğine işaret ediyor.

Şu sözü dikkat çekici, düşündürücü, sıradışı bir tesbit:

“Seyrettiğimiz pornografik bir şov. Siyaset, malzemesi sadece.”

‘İMAMOĞLU NEDEN LONDRADA?’ ara-başlığı altında şu tesbit ve daha sonra onun anlamlandırılması yer alıyor:

“Tanık olduğumuz şey, siyasetin kriz yaşadığı ve krizin sanallaşarak derinleştiği gerçeğidir.”
“Siyasetin dizayn edilmesi de diyebilirsiniz siz buna.”