Ağustos 2020 Posts

İsmet Özel’in “Dünyayı Görmek, Bile İsteye Dünyayı Görmekten Kaçınmak” başlıklı yazısından alıntılar

 

Başlıkta yazarını ve başlığını belirttiğim yazı, İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer alan 24 Zilhicce 1441 (14 Ağustos 2020) tarihli bir yazıdır. Her yazısını ilgi ve merakla okuduğum şair-yazar İsmet Özel‘in bu yazısından bazı cümlelerini alıntılamakla yazının tamamını okumak isteyeceklerden bir kısmını olsun bu yazıdan haberdar etmiş olacağım.

Gösteririm! İkaz ve tehdit olarak çıkar bu ibare Türkçe konuşanların karşısına. Biz Türkler bir şeyin, o her ne ise bize gösterilmesinden çekinir, giderek korkarız. (…) Olgunluğun görmüşlükte, geçirmişlikte gizlendiğinden eminizdir. Görmek dediğimizin dünyayı görmekten başkası olmadığına kaniyizdir. Nedir o halde dünyayı görmek? Anamızın karnından çıktıktan sonra tanıdığımız saha hangisi olursa olsun onun zevkine varmak mıdır? Evet, öyledir. (…) Eskiden “İstanbul’a yaşamağa gitti” denirdi. (…)
İnsanlar arası münasebette görgüsüzlük orta sınıf mensuplarının en uzakta durmasını istediği şeydir. Görgü misafirlikte tok gözlü, alış verişte nazlı, ikramda cömert olmağı gerektirir. (…) Kumardan kazançlı çıktığımızın faydasına vasıl olmak bu dünyada mümkün değil. Görgümüzün faydası sarih olarak öte dünyada ortaya çıkacak bir şeydir. (…)
Edebiyat bizim yazma işine olduğu kadar okumağa gösterdiğimiz dikkatle bire bir bağlıdır. Görgüsüz edebiyat olmaz.
(…) Bir davranış stratejisi geliştirebilir miyiz? Hayır, kaderimiz neyse onu yaşamak mecburiyetindeyiz. (…)
Buradan dünyayı görme hakkında bir fikir çıkacaktır. (…) Görmek giderek elektrik ışığını değil, gün ışığını gerektirir.(…) Görmek huzur verir bize, çünkü kendimizin görmesi büyük ölçüde görülmemize bir başlangıçtır. (…)
Sabaha ulaşmak günün sırlarından üstü örtülü biçimde haberdar olmak varlığa sızmak anlamı taşır. (…) Yılda bir ay bizim elimizden tutan oruçtur. (…) Oruç tutmanın açlığa katlanmaklabir ilgisi yoktur. Şuurun bizi ne kadar yükselttiği oruçla hissedilir. (…)

“Evrim Teorisinin Sorunları (II)”

 

Ömer Türker‘in CİNS adlı aylık dergide (Temmuz 2020/sayı:58) başlayan yazı dizisinin ilkini (Evrim Teorisinin Sorunları (I)), başlığını bu yazının başlığı olarak alıntıladığım ve aynı derginin bu ayki sayısında (Ağustos 2020/sayı:59) yayınlanan yazı izliyor.

Bu yazının bir bölümünü alıntılamakla yazı hakkında fikir ve bilgi sahibi olunacağını ve dileyenlerin yazıyı tümüyle okumaya yönelebileceklerini düşünüyorum.

“(…) Geldiğimiz noktada temel sorun şudur: 19. yüzyılın bilimsellik ideallerine sadık bir teori olan evrimin negatif kabulleri ile klasik dünyanın metafizik geleneklerinin pozitif kabulleri çelişmektedir. Negatif kabullerden kastım, evrimin bilimsel açıklamanın parçası olarak kabul etmediği hatta tam tersini düşünmemiz gerektiğini söylediği varsayımlardır: Hâricî bir fâilin etkisi ve oluşum süreçlerinin bir gayeyi hedeflemesi.Pozitif kabuller ise bunları olumlayan ve yukarıda tasvir edilen kabullerdir. Şimdi yukarıdaki soruyu tekrar sorabiliriz: Negatif varsayımlar, evrimsel açıklamanın organik bir parçası mıdır? Yoksa evrim, metafizik ilkelerle ilişkisi bakımından nötr hâle getirilebilir bir teori midir? Şayet negatif kabulleri, evrim teorisinin açıklama gücü ve faaliyetinin bir parçası olmaktan çıkarmak mümkünse tartışma, doğal süreçlerin açıklanmasından bağımsızlaştırılarak tamamen metafizik zemine çekilebilir. Bunun için evrimci bir açıklamayı ele alıp çelişik görünen yaklaşımları aynı olguya tatbik edeceğim. Bu, sadece evrimci açıklamanın negatif kabullerinin vazgeçilmezliğini göstermekle kalmayacak hem filozof, kelamcı ve sûfîlerin tam olarak ne demek istediğini açıklığa kavuşturacak hem de İslam düşünce geleneklerinin bize sunduğu imkânları ifşa edecek.

Varsayalım ki Büyük Okyanus’taki bir adada aynı türden bir memeli sürüsü yaşasın. Bunlar bir kurt türü olsun. Sonra büyük bir deprem olsun. Depremin etkisiyle ada ikiye bölünsün. Kurtların bir kısmı bir parçada, diğer kısmı ise ötekinde kalsın. İki ada arasındaki uzaklık kurtların intikâl edemeyeceği dereceye ulaşsın. Aradan geçen uzun asırlar sonrasında adalardan birindeki kurtlar çevre şartları nedeniyle değişim geçirerek öteki adadaki kurtlarla türsel birliğini kaybetsin. Mesela birkaç büyük salgından sonra hayatta kalmayı başaranların genlerindeki bozulmalar süreç içinde gen aralıklarının farklılaşması noktasına varsın, çiftleştikleri takdirde üreme kabiliyetlerini yitirsinler.

Evrim teorisi, böylesi bir türleşme sürecini açıklarken bizatihi doğal unsurları fâil hâline getirir. Buna göre salgınlar, büyük felaketler, mekansal uzaklık gibi çevre şartları, uzun zaman sürecinde türleşmeye neden olur. Bizzat çevre şartları dışında herhangi bir etkenin müdahalesini kabul etmez. Çevre şartlarının nasıl gerçekleştiği diğer bilimler tarafından açıklanır. Çağdaş bilimler birbirleriyle uyumlu şekilde hareket ederek tamamı fizik dünyanın içinde kalarak açıklama yapar. Bu durum açıklamayı yapan bilim adamlarının Tanrı’ya veya bir dine inanıp inanmamasıyla ilgili de değildir. Newton, Einstein gibi pek çok bilim adamı Tanrı’ya inanıyordu ve yaptıkları işi nihai tahlilde tanrısal fiillerin düzenliliğini keşfetmek olarak görüyordu.Fakat Batı’daki bilim devriminden sonra gelişen bilimler, bilimlerdeki metafizik varsayımların bilimsel açıklamaya herhangi bir katkısı olmadığı kanaatı üzerine inşa edilmiştir. Evrim teorisi aslında bu kanaatin en radikal sonuçlarının görüldüğü teorilerden biridir. (…) Dolayısıyla bu süreç, felsefî olarak ifade edildiğinde, bilincin bizatihi kendisinin varlığını idame ettirme çabasından ibarettir. (…) Böyle bakıldığında evrim teorisi, canlılar özelinde yapılmış tersinden bir panteist açıklamaya benzer. (…) Bu nedenle metafizik anlamda fâil ve gayeden yoksunluk, negatif bir ilke olarak evrimsel açıklamanın zorunlu ve vazgeçilmez bir parçası gibi görünür. (…) Fakat evrimci açıklamanın negatif ilkelerinin en vazgeçilmez göründüğü nokta aslında en dayanıksız noktadır. Bir sonraki yazıda da bu negatif varsayımların dayanıklılığını ölçmek için onları yok varsayarak evrimci açıklamanın hâlâ geçerliliğini koruyup korumadığına bakacağız.”