Nisan 2021 Posts

“Modernleşme vatan ihanetini görünmez kılan bir sihirli değnektir.”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde “İslâmla Damgalanmış Varoluş” üst-başlığı altında çıkan “Şiirin İdamesi ve/veya Şiirle İdame” başlıklı, 27 Şaban 1442 (9 Nisan 2021) tarihli yazısından (http://istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=67&KatId=3) yer yer yapacağım alıntılamalardan ibaret olacak bu yazı. Belirtmeliyim ki, İsmet Özel, yazılarını okuduğumda az sayıda da olsa birileriyle en azından bazı cümlelerini paylaşmak istediğim bir şair-yazar.

“(…) Kur’an ve fıkha dirsek çevrilmiş bir ortamda Aristoteles’in retoriği imdada yetişti. Bir insan diğer bir insanı nasıl ikna (persuasion) edebilirdi? İkna için Büyük İskender’in hocası Aristoteles’e göre üç araç kullanılabilirdi: Ya akıl yoluyla karşınızdakiyle bağ kurabilirdiniz (Logos), yahut karşınızdakinin topluluk hayatına kefil saydığınız bünyesine hitap edebilirdiniz (Ethos) veyahut karşınızdakinin hislerini harekete geçirebilirdiniz (Pathos).

(…)

(…) III. Selim İlmiye sınıfına mensup âlimlerin galip devletlerle yapılan anlaşmaların İslâm’la uyuşmadığını belirtmeleri üzerine onların yerine Kur’an ve Sünneti askıya alıp devletin doğrularını ikame eden eşhası göreve çağırdı. Bu hadisenin vuku bulması Tanzimat Fermanı öncesindedir. Yani III. Selim İlber Ortaylı’nın ifadesine göre “part-time” padişahtı. Yeğeni II. Mahmut “full-time” padişah kalabilmek için kendisine gâvur denilmesine sebep oldu. Sonuç vatana ihaneti görünmez hale getirmeğe vardı. Modernleşme vatan ihanetini görünmez kılan bir sihirli değnektir. (…) Dünyanın modern dönüşüm yaşamasında Napolyon’un gözden çıkarılması halinde bunu yapanın pişman edileceği bir modernleşme tarihinden geliyoruz.  (…)

(…)

Fütûhât-ı Mekkiyye’den bazı sözler

 

Muhyiddin İbn Arabî‘nin (m. 1165-1240) bu ünlü eserinin Ekrem Demirli tarafından yapılmış çevirisinin 18. (son) cildinden bazı sözlerini alıntılamamdan ibaret olacak bu yazı.

“(Senin hakkındaki hükmüm) senin bana verdiğin bir hediye ve bana tevdi ettiğin ilimlerindir. Binaenaleyh seni (ey kalp!) senden başkası köreltmedi.” (s.34)

“Bedbaht, içinde bulunduğu gam ve üzüntü hali nedeniyle, anne karnındayken bedbahttır. Saîd(mutlu) ise kendisine tahsis edilmiş bilgi nedeniyle anne karnındayken de mutludur. Hapşırıp ‘el-hamdülillah’ diyen annesine ‘yerhamukillah (Allah sana merhamet etsin)’ diyen anne karnındaki cenine şahit oldum. Annenin karnından bu sözü duyunca mutlulukla secdeye kapandım.”(s.36)

“Bilgi ve edep ehline göre en şaşılacak iş kadimlik mertebesinde Hakk’ı ‘a’yan(-ı sabite)’ (şeylerin var olmadan önce ilâhî ilimde sâbit olan hakikati -a.a-) iken görmektir.” (s.38)

“İlim ma’lûma tâbidir”

 

Muhyiddin İbn Arabî‘nin “Fusûsu’l-Hikem” adlı eserinin tercüme ve şerhi Ahmed Avni Konuk tarafından 1915-1928 miladî yılları arasında o yılların Türkçesiyle kaleme alınmıştır. 1987 yılı Ocak ayında ilk cildin tercüme ve şerhi Mustafa Tahralı ve merhûm Selçuk Eraydın (O yılda her ikisi de Yrd. Doç. Dr.) tarafından günümüz Türkçesiyle yayına hazırlanmıştır. İşte bu cildin İlim ma’lûma tâbidir başlıklı bölümünden(s.197) gerektikçe daha kolay anlaşılır şekilde bilgi aktarmayı deneyeceğim.

“İlim, Hakk’ın sıfatlarından bir sıfattır; ve Hakk’ın sıfatları, Hakk’ın zâtında içkin birtakım nisbetlerden ibâret olup zâtıyla beraber kadîmdir (öncesi olmayan). Ve her sıfat bir ismin menşeidir. Meselâ ilim sıfatından Alîm, hayatdan Hayy, kelâmdan Mütekellim, kudretten kadîr ve kâdir, tekvînden (yaratma) Mükevvin (var eden) isimleri ortaya çıkar. Ve her bir isim zâtî işlerden bir iştir. Ve ilâhî isimler külliyât (genellikler) yönünden sayılabilirdir, fakat parçalar yönünden sınırlanmaz ve sayılmazdırlar; çünkü sonsuzdurlar. Meselâ Hayy ismi bir tümel isimdir; onun altında muharrik, muhassis, mümeyyiz, muhyî, muskî (tahrik eden, hissettiren, seçen, dirilten, su veren) vd. gibi birçok tikel isimler vardır. Ve bunların her biri âlemin sûretlerinden bir sûretin terbiye edicisidir; ve o sûret bu ilâhî işin bir aynası olup onda devamlı olarak o ismin hükümlerinin sûretleri görünür. “Her bölünmeyen anda Hak bir işdedir.” (Rahman, 55/29) Ve bu isimlerin hepsinin isimleneni bir olup isimlenen ise Hakk’ın Zâtıdır.

” Türkleri hiçe sayanların nasırına basmamızın sebebi İstiklâl Harbimizdir.”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde “İslâmla Damgalanmış Varoluş” üst-başlığı altında çıkan “Türk Vatanının Akıbeti” başlıklı ve 20 Şaban 1442 (2 Nisan 2021) tarihli yazısının (http://istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=66&KatId=3) dört yerinden alıntılayacağım cümlelerden ibaret olacak bu yazı.

” Ana dili Türkçe olan insanlar arasında vatan demekten kaçınanlar var. Vatan demenin siyasi bir tercihi aksettirmesinden korkuyorlar. Vatan demeyip ne diyorlar? Yurt. Ben bu iki kelime arasında gördüğüm anlam farkının kavranılması taraftarıyım. Yurt kime yakışır? Canlılar arasında sadece insanın kaldırabileceği ahlâki yükü üzerine almamış olanların yurdu olur. Yani nebat ve hayvan yurt sahibi olabilir. Vatan ise insanın irade güdümündeki kültür sayesinde edindiği şeydir. (…)” 

“(…) Bu bahse nereden geldim? Çanakkale’den. İngiliz ve Fransız donanmasının Çanakkale Boğazı’nı geçemeyişi ülke içinde; ama daha çok ülke dışında yankılar uyandırmıştı. Bu İngilizlerin bilhassa Mustafa Kemal’e istediklerini yaptırabilecekleri fikrine saplanmalarına sebep oldu. Türkleri hiçe sayanların nasırına basmamızın sebebi İstiklâl Harbimizdir.”