“Ma’lûmun olsun ki, ‘akıl’ dediğimiz ilâhî nimetin ihâta ve idrâk edemeyeceği bir şey yoktur.”
Muhyiddin İbn Arabî‘nin (m.1165-1240) Tedbirât-ı İlâhiyye adlı eserinin Ahmed Avni Konuk (m.1868-1938) tarafından tercüme ve şerhi yapılmış(1922-1925), o eser de Prof. Dr. Mustafa Tahralı tarafından günümüz Türkçesiyle yayına hazırlanmıştır (6.Baskı, 2013).
Bu eserden ‘akıl’ la ilgili bölümden yapacağım bazı alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.
İlk alıntılama (s.56) bu yazının başlığını teşkil etti.
“Aklın en aşağı mertebesi ‘akl-ı maâş’tır. Bu akıl tabiat âleminde mahsûr kalan kimselerin, yani zâhir ehlinin aklıdır. Şehâdet âleminin üstündeki âlemin hâllerini idrâk edemediği için onları ‘uzak görülen’ , ‘olacağı sanılmayan’ görür. ‘Bilakis onlar ilmini kavrayamadıkları ve yorumu kendilerine aslâ gelmemiş olanı (Kur’anı) yalanladılar. Onlardan öncekiler de böyle yalanlamışlardı.’ (Yunus, 10/39) Eğer akıl ilim ve irfân ile terbiye olunup terakki ederse ‘akl-ı maâd’ olur. Bu akıl şehâdet âleminin üstündeki âlemlerin hâllerini de idrâk eder. Her iki aklın da farklı mertebeleri vardır. Ancak bu farklılık akl-ı külle (tümel akıl) ulaşıldığında ortadan kalkar. Nebîler (aleyhimü’s-selâm) ile onların vârisleri olan tahkik ehli kâmillerin akılları ‘akl-ı kül’ dür. Onun için onların idrak ettikleri şeyleri süflî (aşağı) mertebelerde olanların akılları idrâk edemez. Ve idrak yokluğu veya yetersizliği sebebiyle itiraz ve inkâr ederler. Ancak akılların bu mertebelerini bilen kimseler, onların haber verdikleri şeyin hakikatini idrak edemeseler bile, o hakikatleri tasdik ve teslim eylerler.” (s.56)