Konuşma ve yazma bolluğu
İster istemez birilerinin dikkatlerini çekiyordur, benim dikkatimi çektiği gibi: Kimileri kendilerini olabildiğince konuşma ve yazma mevkiinde görüyor olmalı ki, konuşmazlar ve yazmazlarsa insanlar yanılacaklar, yanılgıya kurban gidecekler gibi bir izlenim veriyor yazıları, konuşmaları. Bu konuşmalar ve yazmalar daha çok siyasete ve yönetime ilişkin uyarılar anlamında. Ekserîsi de suçlayıcı, olumsuzlayıcı, güven duymamayı yansıtıcı.
Bilgili oldukları, o alanda âdeta eşsizmiş, her yazdıkları, söyledikleri gerçekmiş gibi bir konumda sanıyorlar ve gösteriyorlar kendilerini. Kanaatleri, düşünceleri ya da kendilerini öyle göstermeleri arasında fark olsa bile önemli değil. Sağlıklı ve esenlikli bir hâlde gözükmüyor duruşları.
Muhyiddin Ibn Arabî (m.1165-1240) “Tedbîrât-İlahiyye” adlı eserinde (Tercüme ve şerhi: Ahmed Avni Konuk, Yayına Hazırlayan: Prof. Dr. Mustafa Tahralı) insan hakkında şöyle demiştir: “İnsan, kalbinin ilişkin olduğu şeyin kuludur.” (s.36) Ve şöyle devam eder cümleleri: “Kalbinde nefs sevgisi olanlar nefsin kulu, mal sevgisi olanlar malın kuludur. Diğerlerini de buna kıyâs et!”
Cehennemin aşağı doğru inen basamakların (derekeler) cümlesini (yüz dereke) içine aldığı, cennetin de yukarı doğru yükselen yüz derece/kademe olduğu aynı eserde(s.367) belirtilir.
Dünya hayatında insanlar genellikle dine ya yüzeysel olarak inanır görünürler ya da daha büyük bir bölümü yine yüzeysel olarak inanmaz görünürler. İnsanların dine inanır görünenlerinin ekserisi de dâhil, bir vakıa olarak, kendilerince gerçek olduğuna inandıkları, yaşadıkları dünya hayatıdır.
Bütün bu dönen dolapları ve yükseltilen sesleri/sözleri bu çerçevede mütalaa ederek, doğruluktan-dürüstlükten veya haktan-hakikatten yana olmak ile hakka- hakikate karşı olmak cepheleşmesi anlamında düşünmüyorum. Tarafları belirgin olmayan, kimlerin doğrudan yana yazdığı-konuştuğu, kimlerin bu ülkenin ve milletin aleyhine böylesi bir ortamı fırsat bildiği ve gereğince davrandığı karanlık bir dönemden geçilmekte.