Eylül 2021 Posts

” Bu Hûdiyye kelimesinde ‘ahadiyye hikmeti’ ilimde sağlam ve köklü bilgisi olandır.”

 

Muhyiddin İbnu’l Arabî‘nin (m. 1165-1240) Fusûsu’l-Hikem adlı eserinin Tercüme ve Şerhini yapan Ahmed Avni Konuk ‘un (1868-1938) bu çalışması (1916-1929) Prof.Dr. MustafaTahralı ve merhum Dr. Selçuk Eraydın tarafından günümüz Türkçesiyle yayına hazırlanmış ve dört cild olarak yayınlanmıştır. Bu eserin II. cildinin X. Fassının birkaç yerinden (s. 267-268) yapacağım alıntılamalardan oluşacak bu yazı. Bu fassın ilk cümlesi de başlığı teşkil ediyor.

“Hakikati budur ki, Hûd (a.s.) kulların/ mahlûkların çok türlülüğünün zuhur yerlerinde Vâhid’in rubûbiyyetini manen görür idi. Yani her bir mahlûku terbiye eden, onun tâbi olduğu bir özel isimdir. İlâhî isimler sayısız ve hesap edilmez olduğundan onların terbiyeleri altında bulunan mazharların da (zuhur yerleri) öylece sayılması mümkün değildir. Dolayısıyla her bir isim bir Rab’dir. Bu sûrette kul ve mahlûk da çok olur. İşte Hûd (a.s.) bu kullar ve mahlûkların mazharlarında rablerin çokluğunu bertaraf edip bir rubûbiyyet görmüş idi. Nitekim Hak Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de ondan naklen beyân buyurur: ‘ Hiçbir hayatı olan yoktur, illâ ki Hak onun alnını tutucudur. Benim Rabbim muhakkak sırât-ı müstakîm üzeredir.’ (Hûd, 11/56)

O halde ‘ahadiyyet’ üç mertebe üzerinedir: 1. Zâtî ahadiyyet. Bunda aslâ çokluk itibarı yoktur. ‘De ki, Allah birdir.’ (İhlâs,112/1) bu mertebeyi beyân eder. Ve bu, mutlaklığı hasebiyle, Vâhid (Bir/Tek) için hiçbir niteliği ve sıfatı kabûl etmez; belki bu ahadiyyet Vâhid’in aynıdır. İşte bu tevhîde zât tevhîdi derler.

2. İsimler ve sıfatların ahadiyyet mertebesidir. Ne kadar ilâhî isimler ve sıfatlar varsa, sonsuz çoklukla, zât ile birdir. Ve isimlerin çokluğu akletme ve nisbet itibariyle sâbittir. Yoksa Hakk’ın zâtı mutlaklığı hasebiyle bu gibi aklî nisbetler ve itibarlardan münezzehdir. Bu itibara göre Allah Vâhid’dir. Ve ‘O Allah Vahidü’l-Kahhârdır.’ (Zümer, 39/4) bu mertebeyi beyân eder. Zîrâ makhûr (kahra uğrayan) olmayınca kahhâriyyet görünür olmaz. Ve makhûrun varlığı ise nisbî ve itibarîdir. Bu mertebede ‘vahdet’ Vâhid’in nitelenmesidir, zâtı değildir.

3. Fiillerin ahadiyyeti etkiler ve etkilenmeler ahadiyyetidir. Ve bu mertebede müteâlî (aşkın) Zât tüm fiillerin masdarıdır; ve fiili kabûl edenlerin hepsinde etkilidir. Bu ahadiyyet ‘rubûbî ahadiyyet’dir. İşte Hûd (a.s.)ın hikmeti buna dayanmaktadır.”

“Mutlu insan, Allah’ın sınırlarında duran ve onları aşmayan kişidir.”

 

Muhyiddin İbn Arabî‘nin (m.1165-1240) Fütûhât-ı Mekkiyye adlı eserinin Prof.Dr. Ekrem Demirli tarafından yapılmış çevirisinin 15. Cildinden (Litera Yayıncılık, 2011) yapacağım alıntılamalardan oluşacak bu yazı. İlk alıntı da başlığı teşkil ediyor (s. 56)

“Kim O’na delil ise mücadelecidir o / Kalbinde benzerler ve misiller var onun” (aynı s.)

“Allah akıllardan olduğu kadar gözlerden de perdelenmiştir.” (s. 61)

“Allah ancak kendi bildirmesiyle bilinebilir.” (s. 64)

” Hem nazarî (teorik -a.a.-) düşünce sahibi hem müşahede (Allah’ın kendine has âlemini görme, seyretme) sahibi, mutlak hayretten başka bir şey elde edemez.”

“Şeriat, Allah’ın ‘arzusundan konuşmaz’ dediği tercümanı olan peygamberine vahyettiği bilgidir.” (s. 66)

“Fiilin kula izafesiyle ilgili durum ‘Allah sizi ve amellerinizi yarattı’ ayetinde (es-Saffat, 37/96) belirtilir.” (s. 72)

“Allah kaza ve kaderini uygulamak istediğinde akılları insanlardan alır. Kaderini uyguladıktan sonra ibret alsınlar diye akıllarını onlara döndürür.” (s. 75)

“Fikir kaynaklı olmayan anlayış Allah’ın kuluna sahih ve sarih (açık -a.a-) ilhamıdır.” (s. 86)

“Hakk’ın karşısında âlem de vehimde var olan bir şeydir (mevhum).” (s. 91)

“Sufilere göre müşahede, varlığın ve hakikatin (ayn) değil, hükmün fani olmasıdır.” (s. 96)

“Gençlik yıllarımdan bugüne birçok şey oldu ve olanların hiçbiri içime sinmedi.”

 

İsmet Özel‘in “Türküm Doğruyum İntikamım Ülkemdir” isimli kitabının (TİYO Yay., Aralık 2019 l. Baskı) başlarından yapacağım alıntılamalardan (ilki, kitabın ikinci cümlesi olarak başlığı teşkil ediyor) ibâret olacak bu yazı.

“Yarım bıraktığımı ikmal etme hissine beni sürükleyen bunca yıl okuyucu edindiğim zannıdır. Yazdıklarımı titizlikle takip edenler olduğu hissi güde güde buraya getirdi beni. Madem onlar sadakat gösteriyor, ben de ihanete meydan vermeyecektim. Vaktinde paçamı yazma hatası da aynı sebepten kapmıştı. Annemin, babamın okumadığı şeyleri yazmanın bana yarar bir yanı var mıydı? (s.7)

“İnsanlığımızı varacağımız yeri düşünmeğe borçlu olduğumuz, dönülecek bir baş olmadığını bilmeğe borçlu olduğumuz bilinci Müslüman olmasaydık bile bizi bekleyecekti.” (aynı s.)

“Varlık gösterebilmişlik ne çocukluk, ne de ihtiyarlık adına söz konusudur. Varlık gösterebilmişsek çocukluğumuza rağmen, ihtiyarlığımıza rağmen gösterebilmişizdir.” (s.8)

“Metinler aynı metinler, (…) ama insanlar aynı insanlar değil artık!”

 

Gökhan Özcan‘ın “Erişimi olmayan kelimeler” başlıklı ve 16 Eylül 2021 tarihli, Yeni Şafak’ta çıkmış düşündürücü özelliği ile yaygın anlamda dikkat çekmesi gereken ama bundan emin olmadığımı belirtmek durumunda olduğum bir yazı. Bu seçkin yazının birkaç yerinden yapacağım alıntılamalardan (bunlardan biri de başlığı oluşturdu) ibaret olacak bu yazı.


“İnsanların metinlerle ilişkisinde görünürlüğü giderek artan bir yüzeyselleşme yaşanıyor sanki son yıllarda. Birçok farklı etken rol oynuyor olabilir bu durumda ama bana öyle geliyor ki internet kullanımının yaygınlaşmasıyla topluma sirayet eden yeni kültürün neticelerinden biri bu. (…)
Bugün, hayatının büyük bölümünü internetsiz bir dünyada geçirmiş ve hızla marjinalleşen orta yaş üstü kuşağın ufak tefek itirazları, giderek cılızlaşan isyanları ve tükenmeye yüz tutan dirençleri dışında bu yeni zihinsel düzene ayak direyen pek kimse kalmadı.

(…)

“Niyetim Türk milliyetinin direncine katkı vermek.”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portali İsmet Özel Köşesi’nde “Yazdıklarımın Soluklanma Vakti” üst-başlığı altında çıkan “Bir Milletin Başka Bir Millete Ettiği II” başlıklı ve 10 Safer 1443 (17 Eylül 2021) tarihli yazısının (http://www.istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=88&KatId=5) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalardan (bunlardan biri başlığı teşkil ediyor) oluşacak bu yazı. Okuyacak olanların o kıymetli yazının tamamını okumaları ümidiyle.

(…) Ancak çokluğu kavrayabilmek bizi tekliğe götürebiliyor. Çokluk olmadan teklik de olmuyor. Bu hüküm bilhassa insan için geçerlidir. (…)
Fert isek Baudelaire’in iğrenç bulduğu kalabalıktan fırlayıp ezdiğimiz benzerlerimize rağmen fert değiliz. İnsan gerçeği daha başında çift olmak ile var olmanın bir arada bulunuşunda anlam kazanıyor.

Arap aklını emmeği başardıkları için (ve kadar) Türkler bir millet oldu. Arapça ifadelerin görünenden daha yüksek bir mânâ taşımasının yolunu açarak bir Türkçe edindik. Arapçayı yabancı dil bilenler bin bir müşkülatı aşarak ulaşabildiğimiz Türkçeyi tahrip etti. (…)
Hıristiyanların XXI. yüzyılında millet olma gayretine yer açılması mümkün mü? Ismarlama millî kimlik kime nasip olmuş? (…)