Kasım 2021 Posts

Fusûsu’l-Hikem Tercüme Ve Şerhi-III, Îsâ Fassı’ndan alıntılar

 

“Ma’lûmun olsun ki, Allah Teâlâ bu insan şahsının hamurunu ve yaratılışını iki eli ile yoğurdu. ‘iki el’den murâd ‘fiilî (etkin) isimler’ ile ‘infiâlî (edilgin) isimlerdir. Fiilî isimler ulûhiyyet mertebesine ve infialî isimler imkân mertebesine dâirdir. Zirâ varlıkta iki itibar vardır; biri ‘etkin’ diğeri ‘edilgin’dir. İnsan şahsı bu ikisini de toplayıcıdır. Fiilî isimler ‘sağ el’ ve edilgin isimler ‘sol el’ mesâbesindedir. Ve bu ‘iki el’ birbirine mütekâbildir (biri diğerinin karşısında olan); biri verir, diğeri alır. Bu iki elin ikisi de yemîndir (sağ). Çünkü ‘yemîn’ kuvvet anlamındadır. Fiilî isimler de infiâlî isimler de kuvvetten başka şeyler değildir. Ne ki yine de bunlar farklı ve kendini belli eder ellerdir. Dolayısıyla iki el söz konusu oluyor. Zîrâ müessirin tabiatta etkisi, ancak tabiata uygun olan şeyde olur. Tabiat dört hakikatin (sıcaklık, soğukluk, nemlilik ve kuruluk/kuraklık) genel görünüşü olup bu dört esas ise birbirinin mukabilidir. Buna binâen Hak Teâlâ hazretleri Kur’ân-ı Kerîm’de Âdem’in yaratılışının beyânı hususunda kendine muzaf (izafe olunmuş) kıldığı ‘iki elimle’ tabirini dile getirdi. Âdem’e beşer ismini vermesi de ‘iki el’ ile onun icadına mübaşeret etmesi (girişmesi) ndendir. Âdem böylece tek el ile mahlûk olan diğer mahlûkat üzerine üstün kılınmış oldu. (…)

İsmail Kara ile yeni kitabı üzerine yapılmış bir röportajdan alıntılar

 

Prof. Dr. İsmail Kara ile yeni kitabı Bir Düşünce Tarihi Metni olarak İstiklâl Marşı üzerine Derin Tarih dergisinde yayınlanmak ( Kasım 2021 sayısında) üzere bir röportaj yapılmış (Konuşan: Munise Şimşek ) ve yayınlanmıştır. Bu röportajdan yapacağım bazı alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.

Mehmet Akif’in bu şiirini kurucu bir fikir metni yapan özelliklerin neler olduğu sorusuna verilen cevaptan : Mehmet Akif’in, hayatının 1908 yılında II. Meşrutiyetin ilanıyla başlayıp Milli Mücadele sonrasına, 1923 yılına kadar geçen dönemini cemiyet-i beşeriyeye adadığını söylediğine değinerek, yani edebî faaliyetlerinde bile yeni toplumsal hadiselere, yeni bir cemiyet ve cemaat oluşturmaya, bunun için matbuat yoluyla bir çevre tesisine emek sarfettiğine, onu öne çıkardığına işaret ettiğini vurguluyor. Bu durumu sanatkarlığına bitişik olarak, fikir adamlığını, fikrî mücadeleyi daha fazla önemsemek olarak da okuyabiliriz, diyor ve ekliyor: Zaten İkinci Meşrutiyet yıllarının en önemli ve etkili yayın organının Sırat-ı Müstakim / Sebilürreşad‘ın başında olan bir kişi o.

“Elimizde vahiy yoluyla ulaşmış bir kitap bulunduğunu umursamadan yaşamanın haram olduğunu öğrenmek zorundayız.”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portali İsmet Özel Köşesi’nde “Tekne Kazıntısı” üst-başlığı altında çıkan “Müslüman Ümitsizliği Küfrü Tombullaştırır” başlıklı ve 14 Rebiülahir 1443 (19 Kasım 2021) tarihli yazısının ( http://www.istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=97&KatId=6 ) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar (ilk alıntı da başlığı teşkil ediyor) bu yazıyı oluşturacak.

“Dünya Sistemi’ne can suyu temin eden hegemonya bir mali dayatmadan bağımsız düşünülemez.  (…)

(…) İrili ufaklı her kavmin dili diğerinden farklıdır; ama telâffuz etmeden konuşabilen hiçbir kavim yoktur. Dilsiz-sağırların işaret dili telâffuz ederek konuşan insanların sosyal münasebetlerinin taklidinden doğmuştur.  (…)
İnsan münasebetlerini tetkik edenler de bütün kötülüğün iş bölümünden güç aldığına inanmak zorunda kalır.     

(…) Son üç bin yılda ümit ne idi? Dünyanın hangi bölgelerinin hangi sebebe binaen Müslümanlaştığına, nerelerin nasıl Hıristiyanlaştığına ve hangi Hıristiyan’ın başka bir Hıristiyan’ı ne yapıp da ötekileştirdiğine, Yahudilerin kendi aralarında kapatılamaz uçurumlar açtığına dikkat kesilirsek insan cinsinin kendi kuyusunu kazmakla meşgul olup olmadığına akıl erdirebiliriz.  (…)
Bir şey yapmak. Bir şey yapabilmek. Bir şey yapmaktan kendi iradenle kaçınmak. İradesizliğe mahkûm edilmek yani bir şey yapmağa icbar edilmek.

Gökhan Özcan’ın “Son münzevi” başlıklı yazısından cümleler

 

“(…) Oradan buradan yağmur gibi bildirimlerin, paylaşımların akmadığı, buna kapalı bir hayatım olduğu için bir çok şeyi geç haber alıyorum.
Sezai Bey’in dünya sürgününü tamamlayarak dâr-ı bekâya hicretini de biraz geç haber aldım. (…) 

Her şeyin ortada, yüksek sesle, aşikar, neredeyse çırılçıplak yaşandığı bir zamanın son münzevisiydi Sezai Bey. İlişkilerin, kavramların, ortamların, ideallerin, davaların gramajının azaldığı, anlamının eksiltildiği, fiyatının ucuzlatıldığı dünyanın içinde olmadı hiç; içini davasıyla doldurduğu bir dünyanın içinde yalın, yalnız ama sonuna kadar vakur yaşadı.

Merhum Sezai Karakoç hakkında farklı bir yazı

 

Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün‘ün Yeni Şafak’ta bugünkü yazısı “Sezâî Karakoç’un vefâtının düşündürdükleri” başlığıyla çıktı. O yazıdan yapacağım bazı alıntılamalar ve bunlarla ilgili diyeceklerim oluşturacak bu yazıyı.

” Sezâi Karakoç vefât etti. Allah rahmet eylesin. Sezâî Bey her şeyden evvel kıymetli, kudretli bir şâir olarak bilinirdi. Fikirlerine en uzak olanlar bile onun bu niteliğini teslim eder, saygı duyarlardı. Bir zamanlar Mülkiye’de fakülte arkadaşı olduğu, lâkin siyâsal tercihleri îtibârıyla zıt cenahta yer alan Cemâl Süreya, Turgut Uyar, Ece Ayhan vd. ile edebiyatta buluşmuş, hep berâber İkinci Yeni Grubu olarak bilinen bir akımı inşâ etmişlerdi. Sezâî Karakoç’u, sol cenaha tanıtan ve sekter bir şekilde kurban edilmesine mânî olan başta arkadaşı Cemâl Süreya olmak üzere solcu şâirlerin ‘takdirleridir’. Diğer taraftan Monna Rosa şiiri, arkasında dünyevî bir aşk hikâyesini taşıdığı için Sezâî Karakoç’u sol çevrelere şirin göstermiştir. (…)

Yazının ilk bölümünden bazı tesbitlerin ve bilgilerin ‘gerçekler’ olduğu izlenimi uyanabilir kimi okurlarda. Ben o kadar doğru ve gerçek olduğunu düşünmüyorum o belirtilen tesbitler ve bilgilerin. Tabii ki vefat etmiş bir kişinin ardından söylenenler, yazılanlar ancak o merhûmu çok iyi tanıyanlarca değerlendirilebilir. Benimkisi bir sezinlemeden öteye geçmeyebilir. Birebir görüşmelerimiz olmuştur; yazdıklarının sıkı bir tâkipçisi olduğum dönemler söz konusudur. Buna rağmen fazla iddialı olamam.