“Fusûsu’l-Hikem’in Sırları”ndan…
Prof. Dr. Ekrem Demirli‘nin çevirisiyle Kapı Yayınları’ndan, Sadreddin Konevî Kitaplığı serisinden çıkmış Fusûsu’l-Hikem’in Sırları isimli kitabın başlarından yer yer bazı bilgilere dair ifadeleri alıntılamamdan ibaret olacak bu yazı.
“İlahî yardım( meded-i ilahi), mutlak-zâtî feyizden (feyz-i akdes) işaret olunan ‘berzahlık’ ile taayyün eder (belirir) ve ilk akıl (Akl-ı Evvel) mertebesine ulaşır. İlk akıl ‘Kalem’ diye ifade edilir. Bu yardım daha sonra ‘levh’e, sonra ‘arş’a, sonra ‘kürsî’ye, sonra peş peşe diğer Feleklere ulaşır. İlâhî yardım daha sonra ‘Unsurlar’a, Müvelledâta (cemâdlar, nebâtlar, hayvanlar) ulaşır; böylece uğramış olduğu her mertebenin özellikleri ile boyanmış (insıbağ) bir hâlde sonunda insana ulaşır.
Bu yardımın kendisine ulaştığı insan, sülûk ve uruç ederek, akıl ve nefisler ile birleşen (ittihad); kendi aslî mertebesi olan ‘berzahlık’ile birleşmek için onları kendi zâtî ve aslî ‘münasebet’i ile aşan kimselerden olabilir. Bu durumda söz konusu insana ulaşan yardım, kesret(çokluk) içinde kesretin ve kesret sûretinin en ileri derecelerine vardıktan sonra, onunla, yani bu kesretin birliğiyle (ahadiyet-i kesret) berzahlığa ulaşır. Bunun özelliklerinden birisi, ahadiyetten sonra gelen vahdaniyettir. Böylelikle İlk Akıl’a ulaşan feyzin kendisinden taayyün ettiği makama ulaşmasıyla ‘Daire’ tamamlanır. (s.19)
Bu bir sırdır ki, bunu bilmeyen ve müşahede etmeyen kimse, Allah Teâlâ’nın ‘Emrin(işin) tümü Ona döner’ âyetinin (Hûd, 11/123) hakikatini anlayamaz.