Aralık 2021 Posts

Fusûsu’l-Hikem Tercüme Ve Şerhi-l, Âdem Fassı’ndan alıntı olarak bir bölüm

 

“Cenâb-ı Şeyh-i Ekber (r.a.) / Muhyiddin İbnu’l- Arabî, Fütûhât-ı Mekkiyye’lerinin üçyüz altmış yedinci bâbında göklerde İdrîs (a.s.)a mülâkî olduğunda sorduğu suallerden birisi olmak üzere buyururlar ki: (meâlen:) ” Ben İdrîs (a.s.)a dedim ki, vâkıamda (rüyamda) tavafta bir şahıs gördüm. Bana ecdâdımdan olduğunu haber verdi ve ismini söyledi. Ölüm zamânından suâl ettim. Bana kırk bin senedir, dedi. Bizim katımızda târihde karar kılan Âdem’in müddetinden sordum. Hangi Âdem’den suâl ediyorsun? Yakın olan Âdem mi? dedi. İdrîs (a.s.) buyurdu ki: Doğrudur. Ben Allah’ın nebîsiyim ve âlemin müddetini bilmem. Ve onun cümlesi katında dururuz. Şu kadar var ki, bi’l-cümle, yaratıcı bakımından lem-yezeldir (zevâl bulmaz), dünya ve âhiretçe lâ-yezâldir (bitimsiz). (s.159) Ve eceller halk (yaratılış/ yaratıklar) hakkında değil, mahlûk hakkında müddetlerin sonu iledir. Şu hâlde halk nefesler ile yenilenir. Bundan dolayı biz bize bildirileni bildik: (Meâlen:) (Mahlûkatı) Onun ilminden yalnız kendisinin dilediğinden başka hiçbir şeyi (mümkün değil) kavrayamazlar.’(Bakara, 2/255)

İdrîs (a.s.)a dedim ki: Kıyâmetin zuhûruna ne kaldı? Buyurdu ki: ‘İnsanların hesâb(a çekilme zamân)ı yaklaştı. Hâl böyle iken onlar hâlâ gaflet içinde yüz çevirmektedirler.’(Enbiyâ, 21/1) Onun yaklaşması alâmetlerinden bir alâmeti bana tarif buyur, dedim. Âdem’in varlığı kıyâmet âlâmetlerindendir, buyurdu.”

İbrahim Kalın’ın “Barbar, Modern, Medenî -Medeniyet Üzerine Notlar- Kitabından (İnsan Yay., 1. Baskı, 2018) alıntılamalar

 

“(…) Amazon ormanlarındaki kabile hakkında yapılan bir haber ve Kavafis’in şiiri barbarlık, ilkellik, modernlik ve medeniyet kelimelerinin bugün taşıdığı anlamlar hakkında bize bir dizi ipucu veriyor. Bir insan topluluğu, teknoloji kullanmadığı ve dış dünyayla irtibat kurmadığı için ‘medeniyetten uzak ve ilkel’ olarak tasvir ediliyor. (…) Haberin sonunda altın madencilerinin bu insanların aile fertlerini, dostlarını, kabile mensuplarını öldürdüklerini öğreniyoruz. Bu hadisede kim ilkel ve barbar, kim insancıl ve medenî?

Kavafis’in şiiri, barbarların muhayyel ve düzenleyici işlevini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Barbarların gelmeyeceği, aslında hiç olmadıkları haberine sevinmesi gereken insanlar, buna neden üzülürler. Bu sorunun cevabını da ben ve öteki arasında kurulan ilişkide aramak gerekir. (…) ‘Zaten yoktular’ mesabesindeki barbarlar sahneden çekilmiş ve ülke yine kendisiyle başbaşa kalmıştır. İnsanlar meselelerini, olmayan bir barbar tehdidi üzerinden değil, kendi gerçekleriyle yüzleşerek çözmek zorundadırlar. (…) Muhayyel bir öteki, uzaktaki bir düşman, mutasavver bir barbarlar güruhu üzerinden kendini ‘medenî’ olarak tanımlamak sorunları çözmez, tersine derinleştirir. (s.8) (…) Medeniyet gibi çok katmanlı ve merkezî bir kavramın siyasi polemiklere konu olması garip karşılanmamalı. Kavram hakkında konuşurken belli bir zihnî berraklığa ihtiyacımız var. (…)

(…) Medeniyet, kültür, âdet ve geleneklerin ötesinde, varlığa ilişkin tutum ve davranışlar bütününü ifade eder. Kültür formlarını ortaya çıkaran da medeniyetin dayandığı zihnî, ahlâkî ve estetik ilkelerdir. Bu manâda medeniyet, kültürün üzerinde ve ötesinde bir bilinç ve davranış biçimini ifade eder. (…) İndirgemeci hiçbir yaklaşım medeniyet kavramı hakkında bize anlamlı ve tutarlı bir tahlil sunamaz. (s.9)

“Dünyanın dünyalığı saklıdır.”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portali İsmet Özel Köşesi’nde “ALIN TERİ GÖZ NURU” üst-başlığı altında çıkan “Kim Neyin Ve/Veya Kimin Önünde Duruyor?” başlıklı ve 20 Cemaziyelevvel 1443 (24 Aralık 2021) tarihli yazısından (http://www.istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=102&KatId=7) yer yer yapacağım alıntılamalardan oluşacak bu yazı. İlk alıntı da başlığı teşkil ediyor.


“Dünyanın dünyalığı yani insanın yeryüzüne bırakılmışlığı veya bir batağa düşmüşlüğü bulunduğu yerin ‘yalan dünya’ oluşunda saklıdır. Cümleye dikkat: (bu yazının başlığını alıntı olarak teşkil eden cümle) (…) Bu dünyayı öbür dünya ispat ediyor. (…) Öbür dünya olmasaydı saklı oluş vakıasını ne ifşa, ne de teyit edebilirdik. (…)

(…) Doğru yolu bulmanın ancak Kur’an vasıtasıyla mümkün olduğuna inananlar dünya hayatıyla imtihan edildiğimize de iman eder. (…)
Ömrümüzün değeri kaç yıl yaşadığımızla değil ahlaklılık gücümüzden ölçülür. (…) Müslüman olanlar kendi yerlerinin büyük anlatının bir yerinde bulunduğunu kavramışlardır. (…) Ahiretin bilgi hazinemizde vazgeçilmez bir alanı işaret ettiğine akıl erdiremeyenler Allah’tan ümit etme bilgisine de yabancı kalır.

Fusûsu’l-Hikem Tercüme Ve Şerhi-I’ den (te’lif: M.İbnu’l-Arabî, Terc. ve Şerh: A.Avni Konuk, Yay. Haz.: Mustafa Tahralı, Selçuk Eraydın) alıntılamalar

 

” ‘Kader‘ ‘kazâ‘nın tafsîlidir. ‘Kazâ’ bir vakit ile kayıdlı olmadığı halde, ‘kader’ vakitlerden bir vakit her bir sâbit hakikatin özel sebepler altında tüm mertebelerde zuhûr edecek hâllerini takdîrden ibârettir. Şu halde kazâ sâbit hakikatlerin meydana getirilmemiş istidâdına ilişkin olduğu gibi, kader de her bir hakikatin mertebelerin tümünde zuhur edecek meydana getirilmiş istidâdına ilişkin olur. Bundan dolayı kader sırrı sâbit hakikatlerden her bir hakikatin varlıkta zât ve sıfat olarak fiilen ancak aslî kabiliyetinin ve zâtî istidâdının özelliği mikdârınca zuhûru hâdisesinden ibârettir.” (s.23)

“Ma’lûm olsun ki, ‘varlık’ insânî hakikat olan vâhidiyet mertebesinden rûh mertebesine indiği vakit üç marifet hâsıl oldu ki, birisi nefs ma’rifeti, yani kendi zâtını ve hakikatini bilmek; diğeri Mübdî (Yaratan) ma’rifeti, yani kendisinin mûcidini bilmek; üçüncüsü mûcidine karşı muhtaçlığını ve ihtiyacını bilmektir. Bu marifet gayriliği kapsar. Ve bu rûh Muhammedî (s.a.v.) rûhdur. Nitekim buyururlar: ‘Allah’ın ilk yarattığı kalem veya rûhdur.’ Ve bir rivayette: ‘Allah’ın ilk yarattığı akıl ve nefsdir’. Diğer rûhlar, onun rûh-ı şerîfinin cüz’iyyâtıdır (tikelleri). Onun için (S.a.v.) Efendimiz’e ‘rûhların babası’ da derler. Bu rûh ‘tüm aklın sûreti’ dir ki ‘hakikî âdem’dir. ‘Varlık’ tüm aklın sağ tarafı ve ‘imkân’ sol tarafıdır. Ve Havvâ tüm nefsin sûretidir ki, ilk aklın sol kaburga kemiğinden var edildi. Bu muhtelif belirmelerin görünürlüğü ve çeşit çeşit doğumların sûretleri tüm akıl ve tüm nefsin izdivâcından hâsıl oldu. Nitekim Hak Teâlâ hazretleri buyurur: “Ey insanlar, sizi bir tek candan yaratan, ondan da yine onun zevcesini vücûda getiren ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar türeten ve yayan Rabbinizden çekinin. (…)” (Nisâ, 4/1) (s.31-32)

Ma’nâlarıyla Kur’ândan yedi âyet

 

“De ki: Sizin hakikaten kaçıp durduğunuz ölüm (yok mu!) o size elbette gelip çatıcıdır. Sonra (hepiniz) gizliyi de âşikârı da bilen (Allah’a) döndürüleceksiniz de O size neler yapardınız haber verecektir.” (El-Cum’a, 62/8)

Göklerde ve yerde kim (ve ne) varsa O’ndan ister; O her gün (an) bir şe’nde (işde) dir.” (Er-Rahman, 55/29)

O gün (mahşer günü) onlar sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi, kabirlerinden fırlaya fırlaya çıkarlar. ” (El-Meâric, 70/43)

Ey insan, O (lûtuf ve) keremi bol Rabbine karşı seni aldatan ne?” (El-İnfitâr, 82/6)

Biz, hakikat (şu ki) insanı en güzel bir biçimde yarattık.” (Et-Tîn, 95/4)

İşte kim zerre ağırlığınca bir hayır yapıyor(duy) sa onu (n sevâbını) görecek, kim de zerre ağırlığınca şer yapıyor(duy) sa onu (n cezasını) görecek. (Ez-Zilzâl, 99/7-8)