Fusûsu’l-Hikem Tercüme Ve Şerhi-l, Âdem Fassı’ndan alıntı olarak bir bölüm
“Cenâb-ı Şeyh-i Ekber (r.a.) / Muhyiddin İbnu’l- Arabî, Fütûhât-ı Mekkiyye’lerinin üçyüz altmış yedinci bâbında göklerde İdrîs (a.s.)a mülâkî olduğunda sorduğu suallerden birisi olmak üzere buyururlar ki: (meâlen:) ” Ben İdrîs (a.s.)a dedim ki, vâkıamda (rüyamda) tavafta bir şahıs gördüm. Bana ecdâdımdan olduğunu haber verdi ve ismini söyledi. Ölüm zamânından suâl ettim. Bana kırk bin senedir, dedi. Bizim katımızda târihde karar kılan Âdem’in müddetinden sordum. Hangi Âdem’den suâl ediyorsun? Yakın olan Âdem mi? dedi. İdrîs (a.s.) buyurdu ki: Doğrudur. Ben Allah’ın nebîsiyim ve âlemin müddetini bilmem. Ve onun cümlesi katında dururuz. Şu kadar var ki, bi’l-cümle, yaratıcı bakımından lem-yezeldir (zevâl bulmaz), dünya ve âhiretçe lâ-yezâldir (bitimsiz). (s.159) Ve eceller halk (yaratılış/ yaratıklar) hakkında değil, mahlûk hakkında müddetlerin sonu iledir. Şu hâlde halk nefesler ile yenilenir. Bundan dolayı biz bize bildirileni bildik: (Meâlen:) ‘(Mahlûkatı) Onun ilminden yalnız kendisinin dilediğinden başka hiçbir şeyi (mümkün değil) kavrayamazlar.’(Bakara, 2/255)
İdrîs (a.s.)a dedim ki: Kıyâmetin zuhûruna ne kaldı? Buyurdu ki: ‘İnsanların hesâb(a çekilme zamân)ı yaklaştı. Hâl böyle iken onlar hâlâ gaflet içinde yüz çevirmektedirler.’(Enbiyâ, 21/1) Onun yaklaşması alâmetlerinden bir alâmeti bana tarif buyur, dedim. Âdem’in varlığı kıyâmet âlâmetlerindendir, buyurdu.”