Aralık 2021 Posts

Fusûsu’l-Hikem Tercüme Ve Şerhi-IV’den Muhammedî Kelimede mündemic (içkin) ferdî hikmet hakkında alıntılamalar (2)

 

“Ahadî zâtın kendinde, kendi zâtına, kendi zâtı ile olan tecellîsinden ibâret ‘feyz-i akdes’ (en kudsî feyz) ile başta beliren ancak ‘muhammedî hakikat’dir. Ve mertebede ona denk bir belirme yoktur. O hakikat Hakk’ın mutlak varlığının öyle bir küllî (tümel) ve ferdî mertebesidir ki, belirmelerin tümünü içine alan ve kuşatandır. Ve işte ‘muhammedî rûh’ budur. Onun için (S.a.v.) Efendimiz ‘Allah ilk rûhu veya nûru yarattı’ buyurmuşlardır. (…) İmdi nübüvvet, (S.a.v.) Efendimizin şerefli varlığıyla hatm olunduğu (son bulduğu) gibi, bu Fusûsu’l-Hikem de ferdî hikmetle hatm olundu. Ve kezâ aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm Efendimiz nasıl hakikatlerin tümünü toplayıcı ise ‘ferdî hikmet’ de tüm hikmetleri toplayıcıdır.

Onun hikmeti ancak ferdî oldu. Zîrâ o bu insan türünde varlığın en kâmilidir. Ve bunun için iş onunla başladı ve onunla sona erdi. O halde Âdem, su ile çamur arasında olduğu durumda, o nebî idi. Ondan sonra unsurî var olmasıyla nebîlerin sonuncusu oldu.

“Vatan derdi bizi, biz Türkleri bir millet haline getirdi.”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portali, İsmet Özel Köşesi’nde “ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında çıkan “BİR DURUŞ, BİR GİDİŞ” başlıklı ve 13 Cemaziyelevvel 1443 (17 Aralık 2021) tarihli yazısının (http://www.istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=101&KatId=7) her paragrafından yapacağım nisbeten kısa alıntılamalardan (ilk paragrafın bir cümlesi de başlık olarak alıntılandı) ibâret olacak bu yazı.

” Dünya nereye gidiyorsa biz de oraya gidiyoruz”. Süleyman Demirel’e atfedilen bu sözün hangi seviyedeki kaç kişiyi zehirlediğini bilmiyorum. Bildiğim bu sözün zehirli olduğudur. Zehirlidir zira: Tarih diye bir kavramla tanıştığımızdan beri gözlemimiz kavimler arasında dikkati hak edenlerin umumun (çeşitli kavimlere mensup çoğunluğun) gidiş tarzına kapılanlar değil, kendi yolunu takibe çabalayanlar olduğu yolundadır.  (…)

Millet olarak biz Türkler bir yerden bir yere gittiğimizin bilincine varmak için bir duruşa ihtiyaç duyuyorduk. Bilinç alanına neye karşı durduğumuz çıkmalıydı ki, ne tarafa gittiğimiz bilinsin. Hüviyetimiz şahsiyetimizin görünen kısmıdır. Biz Türklerin bir hüviyeti vardı: Allah’ın askerleriydik. Bir şahsiyetimiz de vardı: Vatan edindiğimiz topraklarda dinimizle kol kola giden bir toplum düzeni teşkil etmiştik. Dünyanın gittiği yere alayıvala ile gittiğimizi ispat gayesiyle önce şahsiyetimizi feda ettik. Niçin bunu hüviyetimizi feda edişimiz takip etmedi? Çünkü ne yaptıysak kâfirleri kendileri kadar kâfir olduğumuza inandıramadık.  (,,,)

İsmet Özel’in kitaplarından / yazılarından bazı alıntılamalar (1)

 

Kim olursak olalım hayatta kalabilmek için bir şeyleri sabitleyerek yaşarız. Tumturaklı insan sabiteleri dışardan farkedilmiş insan demektir. (…) Eğer gerçekten varsa ‘edebiyat’ değerini şiirde ispat eder. İnsanlığın bir halden diğerine geçmesinin şiirle alış verişini hesap dışı tutmuşsak varacak yerden olmuşuz demektir. (…) Varlığının hazmı hiç kolay olmadığı halde modernliği gözden çıkaramayanlar post-modern tabirini icat ederek yola devam yolunu elden bırakmadı.

(…) Alnı açık yaşamanın yolunun hükümranlıktan geçmediği fikri serpilip gelişmedikçe günlük hayat alçalmasını önleyemezler. Şiir günlük hayattaki hazineye delil olmaktan uzakta otağ kurmuşsa kimseye öte dünya fikrini izah edemezsiniz. İzahtan uzaklaşma insana ne yapar? Düşüşü normalleşme kılığına sokar. (…) Ağırlığını kolluk güçlerin taşıdığı bir sosyal hayat bizi bekliyorsa bunu rüşvetle işleyen bir mekanizmaya icbar edileceğimizin işareti sayabiliriz. Şiir fertlerin yükseliş göstergesi olabilir mi?

Fütûhât-ı Mekkiyye (te’lîf: M.İbn Arabî; çeviri: Ekrem Demirli; Litera Yay.) 11. Cildinden alıntılar

 

“İşte, ey kardeşlerim! Bu dünyanın tuzaklarından uzak durun, çünkü onun tuzağının (neyin tuzak neyin ilham olduğunun) temyizi güçtür. Nefisler de ondan haz alır ve dünyaya bağlandıkları için bu konuda gerçeği karıştırırlar. (…) Allah vahiy yoluyla konuştuğunda, adeta bir taş üzerindeki yağmur gibidir. Onu işiten ruhlar bayılır ve çan sesi esnasında meydana gelen bilgi iki omuz arasına vurmakla gerçekleşen bilginin bir benzeridir. (…)” (s.47)

“Allah’ın yaratıklarındaki hükmü ne kadar gariptir! Allah’a yemin olsun ki, onu ancak Allah bilebilir. Acaba mutlular ve bedbahtlar bu hükme göre midir? Yoksa sadece mutlular değil, bedbahtlar mı ona tahsis edilir? Allah’ın herhangi bir yaratılmışın şefaati olmaksızın ateşten çıkartacağı kimseler de bu menzilden öğrenilir. (…) Takva ve korku, sakınılan ismin etkisinden meydana gelir. Takvanın nedeni, Şedidü’l-ikab (cezalandırması şiddetli olan) ve es-Seriü’l-hisab (süratle hesabı gören) isimleridir ve takva sahibi böyle ilahi isimlerin hükmü ve etkisi altındadır. (…)” (s.50)

Fusûsu’l-Hikem Tercüme Ve Şerhi-IV’den Muhammedî Kelimede Mündemic (içkin) Ferdî Hikmet hakkında alıntılar (1)

 

Başlıkta belirtilen konu eserin bu cildinin XXVII. Fassındadır. Buradan alıntılar :

” ‘Ferdî hikmet’ in Muhammedî Kelimeye mahsûs kılınmasındaki sebep şudur ki, Muhammedî hakikat tüm belirmelerin ilkidir; ve varlıkların hepsinin sâbit hakikatlerini içine alandır. Onun üstünde hiçbir isim, sıfat ve na’t (niteleme) ile vasıflanmış, adlanmış ve övülmüş olmayan ‘sırf zât’ vardır ki, taayyünâtın (belirmelerin) tümünden tenzîh olunmuştur. Zîrâ ahadî zât, zâtlığı hasebiyle tecellîden müstağnîdir. Bundan dolayı onun mutlak varlığı zâtlığı hasebiyle aslâ tecellî etmez. Onun tecellîsi ancak onda bi’l-kuvve (potansiyel olarak) mevcut olan sıfatlar ve isimler îcâbıdır.