Aralık 2021 Posts

İsmet Özel’in en yeni yazısı bana yazılarının en düşündürücü bulduğum özelliğini ifşa etti

 

İsmet Özel’in yazılarını okurken cümleleri bana hep şunu düşündürüyordu, özellikle de son yıllardaki yazılarını okurken: cümle kurma yeteneğini. Cümleleriydi yazılarını değerli kılan. Cümle kurmayı önemsiyordu.

İşte bu Cuma gecesi İstiklâl Marşı Derneği internet sitesi İsmet Özel Köşesi’nde ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında başlayan yeni yazı dizisinin “Alın Teri, Göz Nuru” başlıklı ilk yazısının şu cümleleri:

“Vakıa ne gayeyle olursa olsun benim bir cümle kurduğumdur.”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portali İsmet Özel Köşesi’nde “Alın Teri Göz Nuru” üst-başlığı altında çıkan “Alın teri, Göz Nuru” başlıklı, 6 Cemaziyelevvel 1443 (10 Aralık 2021) tarihli yazısının (http://www.istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=100&KatId=7) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalardan (ilk alıntı da bu yazının başlığını teşkil ediyor) ibaret olacak bu yazı.

(Başlığı oluşturan cümleyi yazıda izleyen cümle:) Kâinatta aynı anda vuku bulan birçok şeyden biri bu. (…) Maruz kaldığımız hoyratlıklara aynı veya benzer hoyratlıkla karşılık vermiyoruz. Verdiğimiz takdirde ya bir cinayete veya bir felâkete sebep olacağımızın bilindiği bir çağda yaşıyoruz.  (…)

(…) Yarım yamalak hayat var mıdır; varsa nedir? Ben bu sualin cevabına ancak dünyanın ahiretin tarlası olduğu hükmünden geçerek erişebileceğimiz düşüncesindeyim.  Ettiğimizi bulacağız. Ne ekersek onu biçeceğimizden tereddüdümüz yok.  (…) Hiçbir haliyle yarım yamalak bir yer değildir tarla. Dünya dediğimizde aklımıza tıpkı tarla gibi belli esaslar dikkate alınarak şekillendirilmiş bir düzenden başkası gelmiyor. Dünya eşittir düzen.

Nûh(a.s.) ve kavmi, Furkan, Kur’ân, teşbîh ve tenzîh üzerine Fusûsu’l-Hikem Tercüme Ve Şerhi-I’den alıntılar

 

“Eğer Nûh (a.s.) kavmi için iki davet arasını cem edeydi (toplayaydı), elbette onlar ona icabet ederlerdi. Böyle olunca, onları apaçık davet eyledi; ondan sonra onları gizleyerek davet etti. Sonra onlara ‘Rabbinize istiğfar edin ki, muhakkak O gaffârdır’ (Nûh, 71/10) dedi. Ve Nûh (a.s.) ‘Yâ Rab ben kavmimi gece gündüz davet ettim, benim davetimin onlara firârdan gayrı bir artırıcılığı olmadı ‘ (Nûh, 71/6) dedi.

(…) Halbuki onun kavmi isimlerle ilgili mazharların (zuhur yerlerinin) çokluğu ile vahdetten perdeli duruma düşmüşlerdi. Nûh (a.s.) tenzihde mübalağa edip isimlerle ilgili mazharlar olan putlardan sırf -vahdete davet etti. Zîrâ her bir nebîye risâlet ilminden verilen şey, ümmetinin istidâdına göredir. Nûh (a.s.) bu hakikati bildiğinden ümmetini bir sûretle davet eyledi. Halbuki onlar çok mazharlar müşahedesinde gark olmuş bulunduklarından bu davete icabet etmediler, ve kendilerini Hakk’ın gayrı bildiklerinden putlara taptılar. (…) Velâkin onların istidâdlarının gereği küfür (inkâr) olduğundan bu cismanî sûrette de çokluk küfrü ile ahadiyet tarafını örttüler.

“Pergelin Yazmaz Sivri Ucu” isimli İsmet Özel’in yazılarından oluşan kitabından (TİYO Yay. Ağustos 2021 1.Baskı) alıntılar

 

“İslâm düşmanlarının başımıza geçmeleri dünya hayatının cilvelerinden biri imiş gibi algılandı. Müslümanlığa tasallut edenlere mevki, makam, koltuk tahsis ettik.

Bunda bir hata bulmadığımız için tekrar etmekten zevk alıyoruz. İki yüz yıldır fırsat kollayan Vahhabi kuvvetleri 1916ncı Hıristiyan yılında Mekke’yi (dolayısıyla Kâbe’yi) ele geçirdi. Nasıl yaptılar bunu? Modernlik hem ideal, hem pratik olarak rakipsizdi ve bu rakipsizlik Vahhabi savaşçıların mühimmatıydı. (…) Hristiyan takviminin 1916ncı yılından sonra Hac farz olmaktan çıktı mı? Bu suâlin Müslümanlar arasında geçerli olmasını önleyen kim? (…) Ölçüleri kaybolmuş âlemde kime ne yaptığı için Müslüman diyecektik? Bunlar çetrefil ve içinden çıkılmaz suallerdir deyip yan çizmeyin. Sıraladıklarım akıl vadisindeki en parlak suallerdir. (…) (s.11)

Fusûsu’l-Hikem Tercüme Ve Şerhi-l’den Melâike-i Kirâm Hakikati konusunda alıntılar

 

“Bilinsin ki, varlığın daha önce ayrıntılı anlatılan ilmî sûretleri yani insanî hakikat mertebesinden inmesi, yine o mertebede sâbit olan kudret sıfatının mazharları / zuhur yerleri yani kuvvetler ile olagelendir. Zirâ varlıkta kuvvet ve kudret olmayınca irade ettiği bir şeyin icadı mümkün olmaz. Allah Teâlâ hazretleri lkuvvetil-metîndir (pek çetin kuvvet sahibi). Ve kudret diğer sıfatlar gibi hakiki varlığın işlerinden bir iş olduğu cihetle zâtının gayrı değildir. Böyle olduğu halde materyalistler onu müstakil bir şey sanıp oluş kökenini iki bağımsız varlığa dayandırdıktan sonra, birine ‘madde’, diğerine ‘kuvvet’ demişlerdir. Şüphesiz bu hüküm onların vehme dayalı zanlarından ibarettir. ‘Onların ilimden erişebildikleri işte budur.’ (Necm, 53/30) ve ‘ Hakikatte zan ise haktan hiçbir şeyin yerini tutmaz.’ (Yunus, 10/36)