“Eğer Nûh (a.s.) kavmi için iki davet arasını cem edeydi (toplayaydı), elbette onlar ona icabet ederlerdi. Böyle olunca, onları apaçık davet eyledi; ondan sonra onları gizleyerek davet etti. Sonra onlara ‘Rabbinize istiğfar edin ki, muhakkak O gaffârdır’ (Nûh, 71/10) dedi. Ve Nûh (a.s.) ‘Yâ Rab ben kavmimi gece gündüz davet ettim, benim davetimin onlara firârdan gayrı bir artırıcılığı olmadı ‘ (Nûh, 71/6) dedi.
(…) Halbuki onun kavmi isimlerle ilgili mazharların (zuhur yerlerinin) çokluğu ile vahdetten perdeli duruma düşmüşlerdi. Nûh (a.s.) tenzihde mübalağa edip isimlerle ilgili mazharlar olan putlardan sırf -vahdete davet etti. Zîrâ her bir nebîye risâlet ilminden verilen şey, ümmetinin istidâdına göredir. Nûh (a.s.) bu hakikati bildiğinden ümmetini bir sûretle davet eyledi. Halbuki onlar çok mazharlar müşahedesinde gark olmuş bulunduklarından bu davete icabet etmediler, ve kendilerini Hakk’ın gayrı bildiklerinden putlara taptılar. (…) Velâkin onların istidâdlarının gereği küfür (inkâr) olduğundan bu cismanî sûrette de çokluk küfrü ile ahadiyet tarafını örttüler.