Ocak 2022 Posts

“Dünya dönüyor, dolap dönüyor ve ben bu dönüşten her ne sebeple olursa olsun azadeyim.”

 

İsmet Özel‘in “Pergelin Yazmaz Sivri Ucu” isimli kitabından (TİYO Yay., Ağustos 2021 I. Baskı) “Dediğim Gibi Çıkmadı” başlıklı, 27 Rebiül evvel 1442 (13 Kasım 2020) tarihli, İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde ilk defa çıkmış yazısının (kitapta s.305-308) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar (bunlardan birisi de başlığı teşkil ediyor) oluşturacak bu yazıyı.

“(…) Dediğim çıksaydı ve tahminlerim tutsaydı bazılarının aklına dünyada dönen dolapların künhüne varmış bir İsmet Özel gelebilirdi. Kim ister her şeye kulp takmasını bilen bir adamı? Ben böyle biriyle yakınlık kurmak istemem. Herkes neyin neresinden tutulacağını kendisi keşfetsin ister. Keşfedemeyen icat peşinde koşar. (…) Dünya dönüyor, dolap dönüyor ve ben bu dönüşten her ne sebeple olursa olsun azadeyim.

Şiiri bir teselli sayıp şiir yazma tecrübesine atıldığım kendime (iç dünya diye bir şeyden bahis açılabilirse) ait bir vakıa. (…) İlk kitabım bütün yazdıklarım arasında müstesna bir yere sahiptir. Baştan sona birer teselli saydıklarımı şiir biçimine büründürdüm. (…) Bence teselli daha temiz duygulara açılan, giderek asla özenmeği kışkırtan bir şeydir. (…) (s.305)

(…) Batılılaşmamız ihmale uğramış ve sakilliği saklanamayan bir batılılığa razı görünüyordu. (…) Şairlerin burunları doğrultusunda bir yerden başka bir yere varabilecekleri tesellisi alışılmışa sırt çeviren bir yazış biçimine alan açıyordu. (…)

Beğenin veya beğenmeyin Türklerin yükseliş yılları Gaza Beylikleri dönemine rastlar. İslâm âleminde gayr-i Müslimleri emir altına almakla yetinmediler; mimari, ev düzeni, iş hayatı gibi dünyadaki meşru düzeni yüce bir konuma getirmeği tutkulu uğraşlar durumuna yükselttiler. En önemlisi temiz bir Türkçe inşasına yöneldiler. (…) Bütün yıkımıyla I. Dünya Savaşı şiirin bilinçaltına müracaatını zaruri kılıyordu. Türklerin Alman Harbi olarak adlandırıp uzak durduğu II. Dünya Savaşı medeniyet eleştirilerine tuz biber ekti. Aydınların bir kısmı bu tuz bibere talipti. (s.306)

‘O sahibinin sesi gramofonlarda çalınan şey / incecik melânkolisiymiş yalnızlığının’ Bu mısralarda insana ulaşan ‘şey’ teselliden başka bir şey değildi. Teselliyi avuntu sayamazdık. (…) Şiiri şiir yapan böyle bir şeyi birisi yazsa da okusak beklentisiydi. (…) II. Cihan Harbi’nden Almanların mı İngilizlerin mi galip ayrılacağını hayat tarzına dahil edenlerin yabancı kaldığı bir sürecin şuuru teselli ediyordu bizi. İkinci Yeni şiirinin bam teli burasıydı. (…)

Fusûsu’l- Hikem Tercüme Ve Şerhi-I Şit Fassı’dan bazı alıntılamalar

 

“Allah’ın bağışları ve ihsanları iki kısımdır. Biri ‘zâtî bağışlar’, diğeri ‘esmâî isimlerle ilgili bağışlar’dır.

Bilinsin ki, Hakk’ın mutlak varlığı ahadî zâtı yönüyle bağış ve ihsân etmez. Zîrâ bağış sıfatlar ve isimler gereğidir. Ahadî zât mertebesinde ise Hak tüm sıfatlar ve isimler ile zuhurdan ganîdir (müstağnî / ihtiyacı olmayan). Ve O’nun sıfatlarının ve isimlerinin hepsi ahadiyet zâtında içkin ve tükenmiştir. Ve bunlar zuhur etmese de mutlak zâtı yine mutlak zâttır. Ne zaman ki zâtında yok ve tükenmiş olan bu sıfatlar ve isimler zuhûr isterler, Hak kendi zâtına, yine kendi zâtında tecellî etmekle, onların ilmî sûretleri Hakk’ın zâtında peydâ olur. Buna ‘feyz-i akdes’ (en mukaddes feyz) tâbir ederler. Ve Hakk’ın bu tecellîsi ile ‘ilim mertebesi’ne inmesi, isimler ve sıfatlar, vahdet ve ulûhiyet mertebesidir. Ondan sonra Hakk’ın zâtının her bir mertebeye inmesi, bu ilim mertebesinde hâsıl olan isimlerinin sûreti üzerine olur. Bundan dolayı dış varlıkta, yani şimdi bizim içinde bulunduğumuz şehadet mertebesi’nde ve dünya âleminde bu varlıklarımızda hâsıl olan hediyeler, isimlerle ilgili hediyelerdir. Ve bunlar zâtî hediyeler içinde yer almıştır. Zîrâ Hakk’ın zâtı, ilminde açığa çıkan isimlerle ilgili sûretlere, rahmanî nefesiyle yayılmak, yani letâfet mertebesinden kesâfet mertebesine inmek sûretiyle varlık verdi. Ve onların istidatları / kabiliyetleri neden ibâret ise ona göre bağışladı ve ihsân etti. Dolayısıyla bu bağışlar vahdet ve ulûhiyet zâtından ortaya çıktı. Bu sûrette zâtî bağışlar ve zâtî tecellîler dedikleri ulûhiyet zâtının tecellîsi olur.