Fusûsu’l-Hikem Tercüme Ve Şerhi-II’nin Sâlih Fassı’ndan bazı alıntılar (s.341- 344)
” (…) Cenâb-ı Efdalü’d-Din Hakanî ne güzel buyurur. Rübâî tercüme ve izahı: Hikmet âleminde bizim varlığımızdan garaz, esmânın (isimlerin) mâlik oldukları kemâlin izhârıdır. İlâhî, Senin isimlerin eşyânın (şeylerin) varlığını gerektirir; fakat sen zâtın itibariyle o isimlerden ganîsin; ve onların kemâllerinin zuhuruna ihtiyacın yoktur. Sen ancak onları gizlilik örtüsünde sıkıldıkları için, sırf haklarında bir rahmet olmak üzere varlık feyizlendirmesi var edip izhâr eylersin.
Şu halde hudûs (sonradan olma), yeni şeylerin hepsine nisbeten geneldir. Ancak yukarıda açıklandığı üzere ‘sebep’ hudûstan daha geneldir. Şu halde âlemin hudûsu için ‘sebeb’in sâbit olması, âlemin Allah’dan hudûsundan daha umumîdir. (…) Dolayısıyla her iki şıkta da ‘hâdis’ ‘sebeb’in altına dahil olmuş olur. (…) İşte görünüyor ki, birtakım kıyaslar düzenlenerek kazanılan anlamların bulunmasında da üçlemenin hükmü görünür oluyor. Bundan dolayı ister Hak tarafından, ister halk tarafından olsun kevnin (olmanın) aslı üçlemedir.