İsmail Kara’nın “İlim Bilmez Tarih Hatırlamaz Şerh Ve Haşiye Meselesine Dair Birkaç Not” kitabının(Dergâh Yayınları 1.Baskı 2011) birkaç yerinden alıntılar
” (…) Şerh ve haşiye meselesiyle de irtibatlı olan asıl iş, içinde yaşadığımız şartlarda İslami ilimlerin, bilginin, ürünün, eğitim-öğretim tarzlarımızın, bunların üzerinde işleyen Müslüman tasavvur dünyasının ve nihayet Müslümanca yaşama biçiminin nasıl ve hangi istikamette devam edeceği, doğru, yeterli ve yerinde devam edip edemeyeceği, nihayet tarihi ve aktüel problemlerimize çözüm üretip üretemeyeceğidir. İş buraya intikal ettiğinde mevcut durumun ve tedavülde olan bakışaçılarının yol açan değil yol kesen bir karaktere sahip olduğu söylenebilir. (…) İlim olsun da bilmesin, tarih olsun da hatırlamasın; olacak şey midir bu!? Evet öyledir, ilim her şeyi bilmez, tarih her şeyi hatırlamaz. Gelişigüzel şeyleri veya önünüze getirilenleri değil de bir şeyi bilmek ve hatırlamak için bir iradenin, bir davanın ve iddianın, bir hayat tarzı arayışının devreye girmesi lâzım. Bizim meselemiz açısından belki daha da ehemmiyetli olan neyi, ne kadar, nasıl bileceğimiz; neleri, niçin, ne ölçüde hatırlayacağımız, nihayet önceliklerimizin ne olacağı sorularıdır.
(…) Hayli ilgi uyandıran ve beklenebileceği şekilde tedirginliklere de sebebiyet veren bu mütevazı fakat öncü yazılardan sonra şerh ve haşiye dosyası hep açık ve canlı kaldı. D.İ.Başkanlığı’nın düzenlediği 4. Dinî Yayınlar Kongresi-Dinî Klasikler Semineri’ni (Ankara, 30 Ekim 2009) vesile edinerek sunduğum, ‘Klasik kaynakları anlamak bakımından şerh ve haşiye geleneği’ başlıklı tebliğle, yıllardır yazmayı düşündüğüm bir metnin nihai hale doğru seyreden önemli bir aşamasını telif etmek mümkün oldu. Nihayet bu çalışmanın kitaplaşmadan önceki merhalesi uzun bir makale halinde yayınlandı (‘Unuttuklarını hatırla! Şerh ve haşiye meselesine dair birkaç not’, Divan, sayı:28, 2010, s. 1-67.) (…)” (s. 7-8)