Nisan 2022 Posts

Sadreddin Konevî’nin (m.1210- 1274) Ekrem Demirli tarafından “İlahi Nefhalar” olarak çevirisi yapılan ve yayınlanan eserinden (Kapı Yayınları, 1. Basım: 2015) alıntılar

 

“İşte Hakk’ın söz konusu şe’nlerde (iş, tecelli) ve onların durumuna göre çoğalan zuhuru, halk (yaratılmış olan, yaratılış) diye isimlendirilir.” (s. 14)

“Varlıklar Allah’ın kelimesidir ve ‘yaratma’ söz vasıtasıyla gerçekleşir. Söz (kelam) mertebe cihetinden ‘harf’ mertebesinin ardından gelir.” (s. 27)

“Bilginin insanlarda nasıl ortaya çıktığı gösterildi bana.” (s. 31)

“Gördüm ki bazı insanlar için bilgi fikrinin bir sıfatıdır. Bazıları için bilgi sınırlı aklının bir sıfatı, bazılarına göre aklının bir haliydi. Son olarak kendimi gördüm:Bana izafe edilebilecek hiçbir bilgi yoktu. Bununla birlikte kendim bilginin hakikatinin ve bütün mertebelerinin aynası haline gelmiştim. Mertebe ve hakikatlerden birisi mutlak hakiki bilgiydi. ” (s. 36)

İsmet Özel’in “Türküm Doğruyum İntikamım Ülkemdir” kitabından (TİYO, Aralık 2019 I.Baskı) alıntılar (1)

 

“Gençlik yıllarımdan bugüne birçok şey oldu ve olanların hiçbiri içime sinmedi. Bu demek oluyor ki, terkini yadırgamadığımız her ne ise bir daha eski hale dönmeyecektir ve ben ömrüm vefa etse bile oralara dönmeyeceğim. Terk edilen her ne ise metruk haliyle yüzüme bakıyor. Yarım bıraktığımı ikmal etme hissine beni sürükleyen bunca yıl okuyucu edindiğim zannıdır. Yazdıklarımı titizlikle takip edenler olduğu hissi güde güde buraya getirdi beni. (…)” (s. 7)

“Varlık gösterebilmişsek çocukluğumuza rağmen, ihtiyarlığımıza rağmen gösterebilmişizdir. Dolayısıyla bu dünyada varılacak mutlak bir sondan bahis açmak da insanı gülünç bir halden diğerine sürükler. (…)” (s. 8)

“(…) Her insanı tek başına bir nesil sayacak olursak beni neslimi idame ettiremeyişimin yakınması ihata etti. Okurum insanların bütün bunları sarahaten bilmeseler bile sezdikleri iddia edilebilir. Günlük gıdasını (ekmeğini diyemedim) temin uğruna kendini yıpratanlara bir sözüm yok. Sezgilerinin değerini bilmeyiş bahsinde herkesten çok onlar mazurdur. Her gün tok gezebilmek bir marifettir. (…) Sözüm varsa dünya hayatı uğruna kendini yıpratmak şöyle dursun dünya hayatını babasının malı zannedenleredir. Var mıdır zilletine katlandığımız dünyanın bir anlamı? (…) Bu güne kadar hiçbir peygamber, hiçbir filozof, hiçbir sanatçı, hiçbir bilim adamı dünya haline mümessillik edecek bir imtiyazı elinde tutamamıştır. Buna mukabil Dünya hali her peygamberin, her filozofun, her sanatçının, her bilim adamının sorumluluğu altına girer. (…)” (s. 9)

“(…) Giderek değersiz dünya Nobel ödülü alabilmek için her olmazı olura çevirenler elinde bilimsel dünya oluverdi. Romantiklerin büyük kusuru Kopernik’le hesaplaşma derdine yakın durmayışlarıdır. Marx dünyanın ilerlemesine katkıda bulunmamızı tavsiye ettiği için şöhretini hâlâ koruyor. (…)” (s. 10)

“Sayısız adamlığım adamlığıma halel getirmedi. Ölüp gideceğim besbelli olduğu halde ve bana ait bütün iyi şeyleri berberimde götürmekle kalmayıp terekemde sadece kötülüklerin sırıtacağını bildiğim halde adamlığa, sayısız adamlığa oynuyorum. (…) Adamlığı sayısızlığa bağlamayıp işlerini ‘sayılı’ adamlarla yürütmeğe kalkanların felaket tüccarı oldukları ortada. İnsan hakları mugalatasıyla haklı haksız ayrımını karartmak sayılı adamların işidir. (…)” (s. 11)

Sadreddin Konevî’nin (m.1210-1274) Fatiha Tefsiri’nden (Tercüme: Ekrem Demirli, İz Yayıncılık, 4. Baskı, 2009) alıntılar

 

“Konevî, Fatiha sûresini ilâhî ve kevnî (oluşla / âlemle ilgili) bütün hakikatleri ve hakikatler arası ilişkileri özetleyen bir sûre olarak görür.” (s. 16)

“Hakk’ın kuluna olan ikramlarından birisi de, bütün mühim ilimleri içeren yüce kitabının bazı sırlarına onu muttali kılmasıdır.” (s. 26)

“Varlık, Hakk’ın dışındaki şeyler için zatî bir şey olmayıp , Hakk’ın tecellîsinden kazanılmış olduğu için âlem, sürekliliğinde her an birlik özelliğindeki varlık yardımına muhtaçtır. Yardım, hiçbir aralık ve kesilme olmaksızın devam eder. Zikredilen yardım, bir an bile kesilmiş olsaydı, âlem yok olurdu. Çünkü yokluk mümkünün ayrılmaz özelliği, varlık ise yaratıcısından kendisine gelen arızî bir özelliktir.” (s. 68)

“Tecelli, ya ez-Zâhir veya el-Bâtın ya da el-Câmî isminin mertebesine göre gerçekleşir; çünkü tecellînin tümel mertebeleri, zikrettiğimiz bu isimlerle sınırlıdır.” (s. 71)

“Bulut, nebevî ve ilahî haberlerde işaret olunan Amâ mertebesinin hükmüdür.”(s. 74)

“Bütün nebîlerin bilgilerini aldıkları kaynak birdir. Onlar Hak’tan bilgilerini alırken idrak melekeleri, mükteseb ilim ve itikatların, ilgilerin ve daha önce işaret edilen şeylerin hükümlerinden temizlenmiştir.” (s. 79)

Fusûsu’l-Hikem Tercüme Ve Şerhi-I’ den alıntılar

 

Müellifi Muhyiddin İbnu’l-Arabî (m.1165- 1240), 1929 öncesi Türçeye tercüme edeni ve o Türkçeyle şerh edeni Ahmed Avni Konuk (m.1868-1938) olan bu eser günümüz Türkçesiyle dört cild olarak Prof.Dr. Mustafa Tahralı ve merhum Dr. Selçuk Eraydın (1937-1995) tarafından yayına hazırlanmış ve M.Ü.İlâhiyat Fakültesi Vakfı Yayınları’nca (İFAV) dört cildi de yayınlanmış bulunmaktadır. Başlıkta belirtildiği gibi bu yazıyı oluşturan alıntı cümlelerin ait olduğu birinci cild 2017’de 7. Baskısı yapılmış olanıdır.

Tercüme olarak bir beyt: ” Ey kevn ü mekânın hulâsası olan insan! Tevhîd-i Hakk’ı söz ile bulmak mümteniâttandır (olması imkân dışı şeyler). Git, vücud-i vehmini nefy et (olumsuzla / yok et) ki, Fusûsu’l-Hikem’den ve Fahruddîn Irâkî’nin Kitâb-ı Lemeât’ından bulamadığın bir sırrı kendinde bulasın.” (s. 2)

” ‘Kader’ kazânın tafsîlidir. ‘Kâzâ’ bir vakit ile mukayyed (kayıdlanmış) olmadığı halde, ‘kader’ vakten-mine’l-evkat (vakitlerden bir vakit) her bir sabit hakikatin esbâb-ı mahsûsa (hissedilen sebepler) tahtında (altında) cemî-i meratibde (mertebelerin tümünde) zuhur edecek hallerini takdîrden ibârettir.” (s. 23)

“Kader sırrının sırrı da budur ki, sâbit hakikatler ulûhiyyet zâtından gayri olarak hariçte zahir olan işlerden değildirler. Belki Hak Teâlâ hazretlerinin nisbetleri ve zatî işlerinin sûretleridirler. Ve Hak Teâlâ’nın nisbetleri ve zatî işleri ise ezelen ve ebeden başkalaşma ve değişmelerden münezzehdir. Dolayısıyla sâbit hakikatlerin de değişmesi imkânsızdır. İşin özeti kader kazânın tafsîli olup gitgide zâhir; ve zâhir oldukça bilinen; ve bilindikçe mukadder olunanlardır.” (s. 23-24)

İsmet Özel’in “Pergelin Yazmaz Sivri Ucu” (2021, TİYO, I. Baskı) kitabından alıntılar (1)

 

“İslâm’ı düşman bilerek ve bildirerek gürbüzleşen modernlik ‘aşk’ adını verdiğimiz meşguliyetin de seviyesini düşürdü.” (s. 23)

“Demem odur ki, şiire daldıysak onun insana verdiği zevkin ve ona mahsus temponun dünya hayatında tekabül ettiği bir şey bulamadığımızı bilerek dalmışızdır.” (s. 23)

“Beşerden insana geçiş aklını başına almakla olur.” (s. 24)

“Aşağılatıcı ateşten kurtulmanın, içinde letafetten başka hiçbir şey bulunmayan bahçenin tadına kavuşmanın yoluna bakmadan önce sabit hayatı Müslümanlıkta arama derdini yüceltmemiz lazım.” (s. 25)

“Doğu’da ve Batı’da gücünü kendisi haricinden devşirmiş şair bulamazsınız.” (s. 26)

“Şiirin şuurla alâkası inkâr edilemez.” (s. 26)

“Yerkürenin bir yerinin Türk vatanı bilinmesi milli varlığın pes etmediğine delil sayılıyordu.” (s. 27)

“Cumhuriyet idaresi dünyadaki varlığını Mustafa Kemal’in idealleriyle teyit etmişti.” (s. 27)

“Dünyaya teyelle tutturulmuş bir Türkiye bazılarının cenneti oldu.” (s. 27)

“Bugün Türkler’in vatanında bir mesele varsa o meseleyi düştüğümüz halde düşünmeyişimiz doğuruyor.” (s. 54)