Nisan 2022 Posts

Sadreddin Konevî Kitaplığı “Vahdet-i Vücûd Ve Esasları” isimli kitaptan (Çeviri: Ekrem Demirli, Kapı Yay. 1.Basım: 2014) alıntılar

 

“Hakk’ın mutlaklığını tasavvurda şart şudur: Bu mutlaklık selbî (olumsuzlukla ilgili) bir vasıf anlamındaki mutlaklıktır; (dip not bilgisi: Yani, Hak mutlaklık ile sınırlansa bu, selbî anlamdadır. Başka bir ifadeyle, kayıt Hak’ta dikkate alınamayacağı gibi kayıtsızlık için de aynı şey söz konusudur.) yoksa zıddı takyit olan bir ıtlak değildir.” (s. 11)

“Vahdet, (varlığın kaynağı anlamındaki) mebdeiyyet (başlangıç olma işi) (eşyaya) tesir, yaratma, fiil vb. gibi şeylerin Hakk’a nispeti, sadece taayyün (belirme) itibarıyla sahih ve geçerlidir.” (s. 12)

” Zâta ait ilmî nispet (dipnot bilgisi: ilahî-zâtî nispet) vasıtası ile Hakk’ın vahdeti, varlığının ve mebde oluşunun vacibliği taakkul edilir (akl olunur). Bu da özellikle kendisini kendisinde bilmesi açısındandır. Hakk’ın nefsini bilmesinin (ayn-ı ilmihi), her şeyi bilmesinin sebebi olduğu da böylece bilinir. (…)” (s.13)

Ömer Türker’in “Ahlâk -Yeni Bir Yaklaşım-” kitabı (Ketebe Yay. 4.Baskı 2020) 6.Bölümden alıntılar

 

Başlığı Niyet: İrade ve Gaye olan bu bölümün birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.

“(…) Bu bağlamda fakihler, sûfîler ve kelamcıların yaptığı tahlillerde niyet kelimesine teveccüh, meyil, irade, azim ve kalbin bir hususta karar kılması gibi anlamlar verilmiştir. Tehânevî, 1996,2, s. 1735). Konuyla ilgili açıklamalar bir bütün olarak dikkate alındığında niyete verilen değişik anlamların esas itibarıyla iradenin farklı hâllerine tekabül ettiği anlaşılmaktadır. Fakat iradenin kendisi de kelam gelenekleri arasında yoğun tartışmalara konu olmuş ve temelde üç irade teorisi ileri sürülmüştür: Bilgi teorisi, meyil teorisi ve sıfat teorisi. Bilgi ve meyil teorileri, Mu’tezile kelamcıları tarafından ileri sürülmüşken sıfat teorisi Ehl-i Sünnet kelamcılarının görüşüdür.” (s. 94)

“İradenin Bilgi mi Sıfat mı olduğu sorusu bahsinde “Bilgi olduğunu iddia edenlere göre irade, bir şeyin faydalı yahut zararlı olduğu inancı veya zannıdır. Bu zan veya inanç meydana geldiğinde kudret sahibi kişi nezdinde, şıklardan biri diğerine baskın gelir. Kudret ise baskın gelen tarafa tesir ederek, fiili meydana getirir. Bir kısım Mu’tezile düşünürlerine göre söz konusu inanç veya zan, kişiyi bir fiili yapmaya çağıran saiktir. İrade ise bu inanç ve zannı izleyen meyildir. Bu düşünürlere göre bilginin ardından meyil oluşmadığında kudret sahibi kişi fiili irade etmez. Fakat bu görüşe karşı eleştiriler, meselenin daha dakik ele alınmasını gerektirmiştir. (…) Fakat iradenin inanç veya zan olduğunu söyleyenler, ne bütün eklentilerinden soyutlanmış bir inanç ve zanla ne de eylemin fail tarafından yalnızca arzu nesnesi haline getirilmesiyle yetinirler. (…) Bu durumda bilginin kendisi meyli de içerir ve eylem ile bilgi arasında sadece kudret kalır. (…) Diğer deyişle kudretin eksikliğine ilişkin bilgi olduğu takdirde inanç ve zan sadece bir arzu seviyesinde kalır. Bu durumda meyil bigiden ayrı düşünülebilir. Birinci görüşe sahip Mu’tezililer bu duruma sevilen şeye yönelik şevk örneğini verirler. Buna göre şevk, sevdiği ve istediği şeye ulaşmamış kimsede olur.

Fütûhât-ı Mekkiyye, c.18’den (Müellif: M.İbn Arabî, Çeviri: Ekrem Demirli, Litera Yayıncılık, 2012) alıntılar

 

“Akıl neyi aklettiğini bilir. Bu itibarla akıl bir örtüdür. Çünkü kaydından kurtulmaya gücü yetmez. Akıl oluşla (kevn) bağlanmış ve sınırlanmıştır. Aklın kaydından kurtulmuş hevâ da hakikati görür. Bununla beraber kendisine uyanı Allah’ın yolundan uzaklaştırır, fakat Allah’tan değil! Çünkü o da Allah’ın melekûtu kapsamında ve dolayısıyla O’nun kudreti dahilindedir. Öyle olmasaydı eziyete maruz kalırdı.” (s.16)

“Hiç kuşkusuz ki ikram, misafirin değil hane sahibinin değerini / kıymetini gösterir. Sıradan insanlar ise ikramın hane sahibinin değil misafirin değerine göre yapıldığını kabul eder.” (s.22)

“Hiçbir şey güneşin ortaya çıkarttığı benzerlikten daha çok ruha benzemez. Yaratılmış bir şeyin yaratılmıştaki tesiri böyleyken Hakk’ın tesiri hakkında ne düşünürsün? (…)” (s.23)

“Kâmil insan, imam ve ön demektir; onu sınırlayacak bir arka yoktur. Bu nedenle zıddı yok olmuştur. Nereye yönelirlerse, ‘Allah‘ın yüzü / vechi oradadır.‘ (el-Bakara 2/115)” (s.24)