Ekrem Demirli’nin çevirdiği ve Sadreddin Konevî Kitaplığı I olarak yayınlanan(Kapı Yayınları, l.Basım 2014) “Fusûsu’l-Hikem’in Sırları” isimli kitaptan alıntılar
‘Âdem’e ait’ kelimenin ulûhiyet mertebesine tahsis edilmesinin sebebi, ‘ahadiyet-i cem’ ile ortaklıktır. Dolayısıyla ‘Allah’ ismi ile ifade edilen ‘ulûhiyet mertebesi’, bütün isimlerin özelliklerini, bu isimlerin tafsîli hükümlerini, başlangıçta kendilerinden ortaya çıkıp, sonradan hükmü onlarda sona eren nisbetleri kuşatmaktadır; bu nispetler ile Zat arasında isimlerden herhangi bir vasıta yoktur, nitekim ona, yani ilahi mertebeye nispetle isimlerin dışındaki diğer şeyler ile zat arasında da herhangi bir vasıta yoktur. İşte insan da böyledir. (…) İşte bu nedenle İbnü’l-Arabî insan hakkında şöyle buyurmuştur: ‘O ezelî-hâdis insandır ve ebedi-daim yaratılıştır. (…) İnsanın ‘son’ (âhir) olmasının sırrı ise hüküm ve eserlerinde, başta kendisinden çıktıkları (inbias) gibi tekrar insanda sona ermeleri, zahirî ve bâtınî olarak onda toplanmış olmalarıdır. (…) Dolayısıyla akıllar ve nefisler de cisimler ve ilmleriyle olan hükümleri açısından manevi felekler gibidirler; felekler de onlardan (‘mefatihu’l- gayb’ diye isimlendirilen ana şe’nler) meydana gelmişler ve onlardan zuhur etmişlerdir. (…)