Haziran 2022 Posts

William C.Chittick’in “Kozmos’taki Tek Hakikat” diye Türkçe’ye çevrilen(Çeviri: Ömer Çolakoğlu, Sufi Kitap, 1.Baskı 2010) kitabının ‘Tercümanın Önsözü’ bölümünden alıntılar

 

“Bize ‘kargacık-burgacık’ diye belletilen, fakat vefatından evvel Türkiye’de gezdiği bir hat sergisinde Picasso’ya dolu gözlerle, ‘İşte ben sanatımda 60 senedir bu estetiği arıyorum!’ dedirten o yazı, o yüksek sanat neydi? Nice müdahaleye rağmen hâlâ ölmemiş olan bu büyük estetik, incelik ve zarafetin zuhur ettiği platform nasıl bir gönül medeniyetiydi? Allah-u Teala’nın ‘Razıyım’ dediği biricik nizâmı, ‘örf ile emret’ emrine tabiyetle gerçek bir medenî, edebî ve irfânî zirvede zevk-i selîm ile yaşayanlar nasıl insanlardı? Bu yaşadıklarım bende, kendi alanım olduğundan, lisana karşı hususi bir hassasiyetin gelişmesine neden oldu. Bu yüzden şimdiye kadar nasib olan çok sayıda makale ve kitap tercümesinde kullanılmaya kullanılmaya unutulmaya yüz tutmuş, fakat bahsedildiği içerikte sözlüksüz olarak bile anlamı çıkabilecek ‘eskimez’ Türkçe kelimeleri ara ara kullandım. Bu kullanımları da ‘eski ve ağdalı olsun’ diye değil, ‘belki bir kapı aralanır, belki bir merak uyanır’ ümidi ile yaptım. Bu tercihim, aralarında öğretim üyeleri de bulunan bazı okurların dikkatini celbetmiş. Bazı öğretim üyelerinden kullandığım dilden dolayı teşekkür telefonları alırken kimisi de -eskimez kelimeleri sadece serpiştirdiğim halde- ‘Çok ağır bir lisan kullanmışsınız, o yüzden ben kendim okurken çok keyif aldığım halde öğrencilerime tavsiye etmeyeceğim,’ dedi. Bunu söyleyen psikoloji alanında bir öğretim üyesi idi. (…) bizim köklü medeniyetimizin şaheserlerine rağmen insanın metafizik boyutuna dair bir ilmin kendilerince en ciddi kaynaklarını kendi içinde hemfikir olamayan Hristiyan Batı’dan ve dolayısıyla kısmen İngilizceden alan o muhterem hoca ve öğrencileri eminim ki İngilizce eserler okurken gayri-ihtiyarî sözlük kullanıyorlar. Peki neden ellerinde bir Osmanlıca sözlük bulundurup da kendi dillerinde yazılmış bir kitabın içinde geçen ve yabancılaştırılmış, itilmiş ve dahi gücendirilmiş 3-5 kelime için tenezzül edip de iki sözlük kurcalamıyorlar? Nedir bu uzaklık? Nedir bu kopukluk? Mesela ‘Bevliye’ye üroloji, Nisaiye’ye jinekoloji, Topkapı Sarayı’ndaki ‘bölümlere’ (İngilizce section kelimesinin Fransızca okunuşuyla) seksiyon ve hattâ ‘özel fırsata’ Spesiyal Okazyon ve ‘1985’ten beri’ye since1985 diyerek bir yere mi varabildik? Bu konuda sayısız örnek vermek mümkün. Bu kelimelerin işaret ettiği o yüksek medeniyeti ve elbette kendi dilimizin güzelliklerini neden hâlâ inkâr ediyor veya inkâr etmiyorsak neden merak edip biraz ilgilenmiyoruz? Kelimelerden öte mânâ ve elbette isimden öte müsemma mühimdir, ancak burada arzetmeye çalıştığım bir şahsiyet meselesidir.

Mustafa Kutlu’nun “Vitrinde Olmak” kitabından (Deneme, Dergâh Yay., 1.Baskı 2015) alıntılar

 

“(…)Mübarek mekânın etrafında gökdelenler yükseliyor, vinçler birer ejderha gibi bir o yana bir bu yana dönüyor. Kâbe, etrafını saran bu vandal saldırı karşısında siyah örtüsüne bürünerek âdeta saklanıyor. Müslümanlar bu barbar istilayı protesto edecekleri yerde (bizimkiler dahil) Kâbe’yi gören yüksek otellerden, rezidanslardan birer oda kapma peşinde.” (s.9)

“Allah’a teslim olan, kimseye teslim olmaz.” (s.13)

“Günler geçip gitmekteler / Kuşlar gibi uçmaktalar.” Aziz Mahmut Hüdai (Hz) (s.15)

“Teklifim şu: Ülkemiz insanına ve bütün dünyaya ‘Kanaat Ekonomisi’ni teklif ediyorum. Bu bizim inancımızın temelinde yer alan bir ilkedir.” (s.22)

Kur’an-ı Kerim’den bir bağlamda birbirini izleyen altı âyet-i kerîmenin ma’nâları

 

“(Ey münâfıklar! Siz de) sizden öncekiler gibi (yaptınız). Onlar sizden kuvvetçe daha üstün, mal ve evlâtça daha çok idiler. Onlar (dünya malından) paylarına düşenden faydalandılar. İşte sizden öncekiler nasıl paylarına düşenden faydalandıysalar, siz de payınıza düşenden faydalandınız ve (bâtıla) dalanlar gibi siz de daldınız. İşte onların amelleri dünyada da âhirette de boşa gitmiştir. Ve onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.” (Tevbe, 9/69)

“Düşman olarak kirli zihni bilmeliyiz.”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portali İsmet Özel Köşesi’nde “ALIN TERİ GÖZ NURU” üst-başlığı altında “DÜNYAYI TEKMELEMEK, ALLAH’TAN ÜMİT ETMEK” başlıklı ve 11 Zilkade 1443 (10 Haziran 2022) tarihli yazısının (http://www.istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=126&KatId=7) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar (bunlardan ilki üçüncü paragraftan bir cümle olarak başlığı teşkil ediyor) oluşturacak bu yazıyı.

” (…) İstiklâl Marşı metninin yazılışı üzerinden geçen zaman yüz yıldan fazladır. Kazançta olanların Allah düşmanları olduğuna şahit olduk. Türklerin bu müddet içinde başlarına gelene bakarsanız başka bir şey görünmüyor. Gördük mü, var mı görme ihtimalimiz Allah düşmanları karşısında bir cephe? (…)

İbn Arabî’nin Tedbîrât-İlâhiyye Tercüme Ve Şerhi’nden(Ahmed Avni Konuk; Yayına Hazırlayan:Prof.Dr. Mustafa Tahralı; İz Yayıncılık) alıntılar

 
“İnsan hakiki varlıkta gizli iken onun ilahî ilimde sâbit olan sûretine ve hakikatine, o hakiki varlık kendi latîf varlığını kesîf (yoğun) kılmak suretiyle bir elbise giydirerek onu görünür eyledi. Ve kendi hakikatinin gizliliği sebebiyle rubûbiyet sırrından perdeledi; yani Âdem’in en görünür olan yoğun belirmesi rubûbiyet sırrından ibâret olan kendi hakikatine perde oldu. Ve onu bu âdemî yoğun sûret örttü. Aklî inceleme yapan ve etraflıca düşünen Allah’ı iyi tanıyan ârifler için bu görünür kılma ve gizlemede olgunlaşan hikmet vardır. Zira ilahî şe’nler (tecellîler) âlem ve Âdem varlığı ile tahakkuk eder. Ondan evvel ma’na mertebesindedir. Ma’na ise tahakkuk için suret ister; ve sûret zâhir, ma’na ise o surette örtülüdür.