Temmuz 2022 Posts

“Henry Corbin’in İslâm Felsefesi Tarihi’nin -Başından İbn Rüşd’ün ölümüne(1198) kadar- Seyyid Huseyn Nasr ve Osman Yahya’nın işbirliği ile Çeviren ve Notlandıran Prof Dr.Hüseyin Hatemî (İletişim Yay. 1.Baskı 1986, 2. Baskı 1994) El-Hallâc (s.345) bölümünden alıntılar

 

” Hallâc şüphesiz tasavvufun en seçkin temsilcilerinden biridir. Adı ve ünü Müslüman maneviyyat ehli seçkin topluluğunun sınırlarını aşmış, tutuklanışı ve Bağdat’taki yargılanışıbüyük yankılar uyandırmış, mistik İslâm anlayışının şehidi olarak katledilmesi de bu ünü sürdürmüştür. (…) Hallâc’ı (doktora tezi olarak) çalışan, buna dayalı olarak yayınlayan ve yorumlayan Massignon’nun çalışmaları dolayısıyla ünü Batı’da da yayılmıştır.

Biz Massignon’un çalışmalarına atıf yapmakla ve başlıbaşına ders verici nitelik taşıyan hayat hikayesinin ana hatlarını çizmekle yetineceğiz.

İsmail Kara’nın “Sahaflar Arasında Bir İki Hatıra, Birkaç Söz” başlıklı yazısından alıntılar

 

(Sahaflar Kitabı -Son İstanbullu Sahaflarla Konuşmalar-, Haz. Fulya İbanoğlu-Filiz Dığıroğlu- İsmail Kara, Mayıs 2022, s. 9-26.)

Turfa dükkân-ı hikemdir bu kühen tâk-ı felek / Ne ararsan bulunur derde devâdan gayrı

İstanbul’a daha vâsıl olmadan (vuslat tarihim 19 Şubat 1969’dur) babam ve ağabeyim üzerinden kurulmuş belli belirsiz bir kitap ve dergi, hatta takvim yaprağı arkası okuma ilgim teşekkül etmişti. (Takvim yaprağı arkası okumak deyip geçmeyin, eskilerden bilenler bilir, çok mühim ve bereketli bir okuma ameliyesidir, ayrıca gazetelerdeki ‘pehlivan tefrikası’ yahut radyodaki ‘arkası yarın’ gibi okuma ve takip alışkanlığı yapar!) Fakat Dersaadet’e geldikten sonra ilk alışıp ısındığım yerler arasında Sahaflar Çarşısı’nın ve Beyaz Saray Kitapçılar Çarşısı’nın da olmasını her zaman bir talih ve lütuf kabul ettim. Bereketli, yol açıcı ve her bakımdan yetiştirici bir tesadüf… (…) Kitabın ve çeşidin çok bol olduğu, neredeyse her hafta yeni eserlerin ve kütüphanelerin geldiği yahut raflara, tezgâhlara çıktığı bereketli zamanlar… Girerdik ve birkaç saat sonra çoğunlukla Kapalıçarşı tarafından çıkıncaya kadar başka bir âlemde nefes alırdık.* (*Çoğul ifade kullandığıma bakmayın, İmam Hatip Okulu’nda ve ardından Yüksek İslâm Enstitüsü’nde, Edebiyat Fakültesi Tarih bölümünde okurken kendime sahafları seven talebe arkadaşlar pek edinememiştim. Sahaf arkadaşlarım dışardandı.)

(…)

Ömer Türker’in “İslâm Düşünce Gelenekleri

 

Yj

İsmail Kara’nın “Sahaflar Arasında Bir İki Hatıra, Birkaç Söz” başlıklı yazısının birkaç yerinden alıntılar

 

“İslâm’ı hayatınızın merkezine aldıysanız ilk öğreneceğiniz şey dünyaya safa sürmeğe değil, incinmeğe, daha açıkçası acı çekmeğe geldiğiniz olacaktır.”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portali İsmet Özel Köşesi’nde “ALIN TERİ GÖZ NURU ” üst-başlığı altında çıkan “NİÇİN BİZZAT KENDİMİZ YAZMADIK KENDİ ALIN YAZIMIZI VEYA YAZMIYORUZ?” başlıklı yazısının (http://www.istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=130&KatId=7) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalardan (onlardan ilki de yazının ikinci paragrafının ilk cümlesi olarak başlığını teşkil ediyor bu yazının) oluşacak bir yazı olacak bu.

” Okumakta olduğunuz yazının başında bulunan ve soru işareti ile biten cümlenin bir sual cümlesi olup olmadığını düşünmeniz mümkündür. Çünkü düşünebilirsiniz ki, mekteplerde tatbik edilen dilbilgisi gereği sonunda soru işareti bulunan her sözü sual kabul etmek size göre yerinde bir tutum değildir. Suali sual kılan şeyin soranın ulaşmak istediği bilgi olduğu fikrinde iseniz size sualmiş gibi yöneltilen şeyin içinin doldurulmuş olup olmadığına dikkat edeceksiniz. İçi doldurulmuş soru ne kadar sual kıyafetine bürünmüş olursa olsun onu gerçek bir sual saymamız bizi aldatabilir.  (…)

(Başlığı teşkil eden alıntı cümle) Beşeriyete mensup olan herkes bebeklikten çocukluğa geçerken önce iki ayağı üzerinde yürüme ve onu takiben konuşma marifeti edinir. Niçin böyle olur? Çünkü beşerin bir ferdi olmak demek önce direnmeğe ve atılım yapmağa elverişli bir donanım sahibi olmak demektir. Sonrası dile bırakılmıştır. Dilin düşünceyle ilişkisi hayatımıza biçim verir. Yürümeği ve konuşmayı öğrenirken acılarla baş etmeği de öğreniriz. Buluğ çağı hesap vermeği ciddiye aldığımız ve almamızı bize ikaz eden çağdır. O çağda içinde yer aldığımız kalabalığın değerleriyle ister istemez hesaplaşırız.  (…)