Mevlânâ Celâleddin Rûmî’nin “Mesnevî Hikâyeleri” isimli kitabından (Hazırlayan: Şefik Can, Ötüken Neşriyat 17. Basım 2022) alıntı olarak iki hikaye
Bir kadı’nın kadılıktan şikâyet etmesi, vekilinin de ona cevap vermesi
“Bir kadıyı bir yere tayin ettiler. O ağlamaya başladı. Vekili kadıya; ‘Kadı efendi, neden ağlıyorsun? Şimdi senin ağlamak, feryâd etmek zamanın değil; bir yerde vazife verdikleri için sevinmen, neşelenmen, tebrik edilmen zamanıdır.’ dedi. Kadı âh ederek dedi ki: ‘Kendi gönlüne hâkim olamayan, işin iç yüzünü bilmeyen kimse nasıl kadı olur da hükmedebilir? O, işin hakikatini bilen iki kişi arasında, bir câhilden başka bir şey değildir ki… Mahkemeye gelen iki hasım, aralarında geçen vak’ayı bilmektedirler. Zavallı kadı, o iki tarafın hilelerini, oyunlarını ne bilsin?.. O, hasımların hâllerinden câhil ve gâfildir. Böyle olduğu hâlde kanlarına ve mallarına nasıl hüküm verir?’. Vekili dedi ki: ‘Hasımlar bilgilidirler. Yani aralarındaki hadiseyi bilirler. Fakat her biri öbürünü mahkûm etmek hırsı ile illetlidir, hastadır. Sen câhilsin, yâni onların vak’asını bilmezsin ama, onların hırsı, illeti sende olmadığı için, sen şeriatın mumusun. Çünkü sen ara yerdesin, illetli değilsin, kötü bir niyetin yok. Onlardaki hırs da sende yok. İşte o ferâgat, o yokluk senin için göz nûru olur. O iki bilgiliyi, yâni aralarındaki davayı bilen iki hasmı garazları kör etmiştir. Garaz illeti, onların bilgisini göstermez, işe yaramaz bir hâle getirmiştir. İlletleri, sanki onların bilgilerini mezara tıkamıştır. Kinsiz, garazsız oluş, bilgisizi bilgin yapar. Hâlbuki kin ve garaz bilgiyi eğri bir hâle koyar, zulmeder bir hâle getirir.”