Kasım 2022 Posts

“Beşerden insana doğru yol almağı seçmişsek şerefimize bu yolda sahip çıkıyoruz demektir.”

 

İsmet Özel’in İstiklâl Marşı Derneği internet portali İsmet Özel Köşesi’nde ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında FERDİN BİLİNÇALTI başlığıyla çıkan 6 Cemaziyelevvel 1444 (30 Kasım 2022) tarihli yazısının (istiklalmarsidernegi.org.tr/ısmetozel?Id=137&katıd=7) birkaç yerinden yapacağım alıntılamaların (bunlardan ilki o yazının beşinci paragrafından bir cümle olup bu yazının başlığını teşkil etmekte) oluşturacağı bir yazı olacak bu.

“(…)Kabahati ne kadar başkalarında arıyorsak o kadar modern sayılırız.(…) Bizi kolayca modernliğin kucağına çeken benmerkezci düşünceden başkası değildir. (…)

Ruh hastalarının tedavisinde bir ferde, Freud’a söz düştüğünde her şey olup bitmişti. (…) Kozmologya açısından bakınca insan merkezden fırlatılıp atılmıştı. Bu atılmışlık Darwin’le pekişti. (…) Âdem ile Havva birer mitologya kahramanı kılığına sokuldu. (…)

İlhan Kutluer’in “Yitirilmiş Hikmeti Ararken” isimli kitabından ‘Üç Metafizik Perspektif’ başlıklı yazısının birkaç yerinden alıntılar

 

“Kur’ân-ı Kerîm’in İslâm medeniyeti tarihinde göz alıcı bir entelektüel geleneğin çiçeklenmesini mümkün kılan faktörlerin başında gelmesi üç sebepten ötürüdür. Bunlardan ilki Kur’ân’ın insanı yalnızca bir ahlâk varlığı olarak değil, aynı zamanda entelektüel varlık olarak tanımlayan bir kitap olmasıdır. İnsana entelektüel güçler verildiğini belirten bu ilâhî metin, böylece insana entelektüel vazifeler yüklemiş olmaktadır. (…) Kur’ân’ın hitâbına muhatap olmak mademki insanın akıl sahibi olmasıyla ilgilidir, eğer akıl sahibi olmasaydı yükümlülük de imkânsız olacaktı madem, insan nasıl genel olarak erdem peşinde olma gibi bir vazife üstlenmiş ise hakikat peşinde olmak gibi bir vazifeyi de üstlenmiş olmaktadır. Kur’ân durmaksızın insana akletme gücünü hatırlatmakta onu entelektüel sorumluluğa çağırmakta ve bu yönde dikkat çekici teşviklerde bulunmaktadır. Demek ki Kur’ân insan tanımıyla entelektüel tazammunlarının (kapsamlar) ilkini ortaya koymuş olmaktadır. (s.68-69)

İsmet Özel’in “Üç Zor Mesele Teknik-Medeniyet-Yabancılaşma” isimli kitabının(TİYO 2.Baskı 2014) başlarından alıntılar

 


“(…) Teknolojiyi hesaba katmadan hayatın idamesinin bile mümkün olmadığı bir dünyanın insanlarıyız. Modern dünyanın en dinamik unsuru olarak teknoloji, hiçbir insan tekinin kendine kayıtsız kalmasına izin vermeyecek kadar nüfuz sahibidir. Eğer siz teknolojiyi mesele yapmasanız bile, o sizin başınıza bir mesele açmakta gecikmeyecektir. (…)” (s.28)

“Günlük fıkra yazarı Türkiye’ye özgü bir yaratık. Kimdir? Niçin her gün okuyucuun karşısına çıkar? Söyledikleri bir yaraya merhem olur mu? Bunlar cevaplandırması zor sorular. Siyasî çekişmelerin hızlı olduğu, lâf atmaların ve zıtlaşmaların seyirlik hale geldiği durumlarda günlük fıkra yazarının ne kim olduğu düşünülür ne de hangi işe yaradığı. Onların yaptığı; tuttuğu tarafın heyecanlarını körüklemek, karşı tarafla olan uzlaşmazlığını gerek öfke, gerek alay ve gerekse bilgiçlikle ortaya koymaktan ibarettir. (…)” (s.33)

Kur’ân-ı Kerîm Tevbe Sûresinden anlamlarıyla yedi âyet

 

“Doğrusu bunlar daha önce (uhud harbinde) fitne çıkarmak istemişler ve sana türlü işler çevirmişlerdi. Nihayet Hak(kın yardımı) geldi. Allah’ın emri, onlar istemedikleri halde galip geldi.” (Tevbe, 9/48)

“Onlardan bazıları da ‘Aman bana izin ver, beni fitneye (derde) sokma!’ diyordu. Bilmiş ol ki, asıl fitne içine onlar düştüler. Ve şüphesiz cehennem kâfirleri kuşatacaktır.” (aynı sûre, 49)

Fusûsu’l-Hikem Tercüme ve Şerhi-I’den bazı alıntılar

 

Muhyiddin İbnu’l Arabî’nin (h.560/m.1165-h.638-m.1240) dört cilt olarak yayınlanmış (İFAV 7. Baskı) bu eserinin , bazı alıntılamalar yapacağım I. Cildinin tercüme ve şerhi Ahmed Avni Konuk’a (h.1285/m.1868-m.1938) ait olup yayına hazırlayanlar Prof.Dr. Mustafa Tahralı ve Dr. (merhum) Selçuk Eraydın’dır.

“Ma’lûm olsun ki, ‘vücûd’ (varlık) insânî hakîkat olan vâhidiyyet mertebesinden rûh mertebesine indiğinde üç ma’rifet hâsıl oldu ki birisi nefs ma’rifeti, yani kendi zâtını ve hakîkatini bilmek; diğeri Mübdî ma’rifeti, yani kendisinin mûcidini bilmek; üçüncüsü mûcidine karşı fakr ve ihtiyacını bilmektir. Bu ma’rifet gayriyyeti (başkalık) ihtiva edendir. Ve bu rûh, Muhammedî rûh (s.a.v.)’dur. (…)” (s.31)