Kasım 2022 Posts

“Bir milleti alnı açık, başı dik tutan sorgulama kabiliyetinden başkası değildir.”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portali İsmet Özel Köşesi’nde ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında “ÖLÜM HAK, MİRAS HELÂL” başlığı ile çıkan, 14 Rebiülahir 1444 (9 Kasım 2022) tarihli yazısının (http://www.istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=148&KatId=7) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar (bunlardan ilki o yazının sondan ikinci paragrafının ilk cümlesi olup bu yazının başlığını teşkil ediyor) oluşturacak bu yazıyı.

” Hayrın Türk topraklarından her ne şekilde olursa olsun sadır olacağı ümidine bağlanmışsak sadece altı asır devam edişinden kendimize bir gurur payı çıkardığımız Osmanlı devletinin değil, 37 yıllık cumhuriyet idaresinin ölümünü de tabiî karşılamayı öğrenmemiz gerekiyor. (…)

Türkler paranın birikimine değer vermeyerek Türk oldular. 
Dikkatimizi Müslümanların kapitalist birikime zıt giden tavırlarından ayırmamalıyız.  (…)

Mahmud Erol Kılıç’ın “Anadolu Tasavvuf Tarihine Notlar l’den /Osmanlı Dönemi-Cumhuriyet Dönemi/ (Sufi Kitap 1.Baskı: 2016) alıntılar

 

“Fatih hem iyi bir entelektüel hem de derviş-meşreb bir padişah idi. Abdurrahman Câmî’ye üç İslâm düşünce mektebi arasındaki (tasavvuf-kelâm-felsefe) ittifak noktalarını gösteren bir kitap yazmasını rica etmiştir. Câmî de onun bu isteği üzerine meşhur ed-Dürretü’l-Fâhire adındaki eserini yazar.” (s.27)

“Kanûnî gibi bir Sultan, Dîvân‘ında, aşağıdaki dizeleri söyleyebilmiştir:

Padişah-ı âlem olmak bir kuru gavga imiş / Bir velîye bende olmak cümleden âlâ imiş. (…) (s.29)

Mevlânâ C.Rûmî’nin “Mesnevî Hikâyeleri”nden(Hazırlayan: Şefik Can, Ötüken/ tasavvuf, 1.Basım:2003, 17.Basım:2022) bir hikâye

 

Kör bir ihtiyarın Kur’ân’ı yüzünden okuması

“Fakir bir şeyh, günlerden bir gün kör bir ihtiyarın evinde bir mushaf (sahifeler halinde kitaplaştırılmış Kur’ân -a.a.-) gördü. Temmuz ayı idi. Şeyh ona misâfir oldu. Böylece her iki zâhid, birkaç gün beraber bulundular. Şeyh kendi kendine ‘Burada mushafın ne işi var; bu derviş kör?’ dedi. Bu düşünce ile aklı karıştı. ‘Burada bu kör dervişten başka kimse de yok!’ diyordu. (…) Bu merak ve sıkıntı içinde birkaç gün sabretti, sonunda iş aydınlandı. Çünkü sabır, ferâh ve neşenin anahtarıdır. (…) Bir gece yarısı Kur’ân sesi işitti ve uykudan sıçrayıp kalktı, şu şaşılacak hâli gördü: Kör ev sâhibi Kur’ân’ı yanlışsızca okuyordu. Artık sabredemedi ve kör adamdan o hâli sordu. (…) Hem de eğilmişsin, okuduğun satıra bakıyorsun; elini âyetlerin harfleri üstüne koyuyorsun? (…) Kör adam misafir şeyhe dedi ki: ‘Ey insan bedeninin ne büyük bir san’at eseri olduğunu bilmeyen kişi! Bu hâli, Allah’ın yaratma gücü ve kudreti için çok mu görüyorsun da şaşıyorsun? Ben Allah’a yalvardım da; ‘Ey kendisinden yardım dilenen Rabbim!’ dedim, ‘Bir kimse canına ne kadar düşkünse, ben de Kur’an okumaya öylesine düşkünüm. Hâfız da değilim; okuyacağım zaman gözlerime kesintisiz bir nûr ver! Rabbim! Mushafı elime aldığım zaman gözlerimi bana geri ver de, âyetleri apaçık, duraklamadan, yanlışsız okuyabileyim!’

Ömer Türker’in “İnsan Olmanın Hafifliğine Ermek: Özgürlük” yazısından alıntılar

 

Ömer Türker‘in başlıkta belirtilen yazısı, 2 aylık düşünce dergisi olan Teklif‘in Mayıs 2022 sayısı olarak ‘Özgürlük’ konusunu ele alan yazıları içerir şekilde çıkan dergide yer almıştır (s.84-91). O yazıdan yer yer yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

“Genel olarak düşünce tarihinin en çetin meselelerinden biridir özgürlük. (…) İrademizin varlığını sorunlu hale getiren muhtelif âmiller, insanlığın bilinen tarihinde çeşitli dönemlerin tefekkürüne damga vuracak şekilde tahlil edilmiştir. (…)

Bir yönüyle özgürlük, yalnızca bilinç ve irade sahibi bir varlık olarak insanın kendisiyle ilgilidir ve nesnelerinden bağımsız olarak ele alınabilir. Bu açıdan bakıldığında insanın, en genel seviyede, yapılması muhtemel fiillerden veya terklerden birini diğerlerine ikinci bir farkındalıkla tercih edebildiği için özgür olan bir varlık olduğu söylenebilir. (…) Filozofların evvelî bilgiler ve kelâmcıların mübtede'(aslında yok iken yeni çıkmış olan -a.a.-) bilgiler dediği ‘Bir şey ya var ya yoktur’, ‘Bir şeye eşit şeyler birbirlerine eşittirler’, ‘Bütün parçadan büyüktür’ gibi varlık ve miktarla ilgili olup tüm bilgilerin temelini oluşturan ve herhangi bir duyu idrâkine indirgenemeyen bilgiler, insanda ikinci bir farkındalığı bilfiil hale getirir.(…) (s. 84) Özgürlüğün mayalandığı ve hem insânî hem de ilâhî olanı içerecek şekilde teşekkül ettiği rahim tam olarak budur. Şayet söz konusu farkındalık, gelecekte bir durum olarak fâilin kendisi veya başkası için yetkinlik gayesine katkıda bulunma yahut ona engel oluşturma işlevi de görüyorsa ilk bilgilerimiz arasına ahlâkî olanlar da katılmış demektir ki bu durum tercihlere ahlâkî bir muhteva kazandırır.

F.M.Dostoyevski’nin(1821-1881) “Suç Ve Ceza” isimli romanının (ithaki, 2016, çeviri: Serdar Arıkan) bir yerinden bazı alıntılar

 

“Peki ya ben yanıldıysam, ya insanoğlu alçak değilse, tamamı yani, yani tüm insan soyu, kalan her şey salt önyargıysa, sadece kendiliğinden meydana çıkan korkularsa ve hiçbir sınır yoksa, ki öyle de olması gerekir!..” (s.55)

“Bundan daha fazla bir boşvermişlik ve pasaklılık içinde olmak imkânsız gibiydi; ancak Raskolnikov şimdi içinde bulunduğu ruh halinde bu durumdan zevk bile almaktaydı.” (s.56)

“Aslında mesele çok açık: kendisi için, kendi rahatı için, hatta kendini ölümden kurtarmak için bile kendini satmaz ama başkası için bunu yapabilir!” (s.77)