Muhyiddin İbnu’l-Arabî’nin Fusûsu’l-Hikem Tercüme ve Şerhi-III’den (Tercüme ve Şerh: Ahmed Avni Konuk, Hazırlayanlar: Prof.Dr. Mustafa Tahralı- Dr.merhûm Selçuk Eraydın, İFAV 6. Baskı) ‘kader’ ve ‘kazâ’ hakkında alıntılar
Bil ki, ‘kaza’ Allah’ın eşyâda (şeylerde) hükmüdür. Ve Allah’ın eşyâda hükmü, Allah’ın eşyâya ilişkin ve eşyâda olan ilminin haddi (sınır, tarif) üzeredir. Ve Allah’ın eşyâda olan ilmi dahi, ma’lûmat nefislerinde ne hâl üzere sâbit idiyseler, o ma’lûmâtın Hakk’a i’tâ ettikleri (verdikleri) şeyin haddi üzeredir. Yani Hak ahadiyyet zâtında mündemic (içkin) olan bi’l-cümle ilâhî sıfatlar ve isimlerinin kuvveden (potansiyel) fiile zuhûrunu murâd eyledikte, rahmânî nefes ile, o isimlerin mazharlarının (zuhur yerleri) sûretleri ilâhî ilimde peydâ ve herbirerleri ilmen müteayyin (belirmiş) olup, birbirinden mümtâz (seçkin) oldular. (…) Ve o eşyâ, saadet ve şekavetten (mutsuzluk) ve îman ve küfürden (inkâr) ve ikbâl ve idbârdan ve kemâl ve noksandan ve sâir hâller ve gereklerinden ilâhî ilimde ne sûret üzerine belirmiş oldular ve Hak onları ne sûret üzerine bildi ise, onlar hakkında o bakımdan hükm eyledi. Demek ki Hakk’ın bilinen eşyâ üzerindeki hükmü, o şeyler zâtî istidâdlarıyla Hakk’a ne vermiş iseler, o verdikleri ilmin sınırı üzeredir. İşte ‘kazâ’ budur; ve bu hükümde tevkît (vakitlendirme) yoktur. Zîrâ bu hüküm, Hakk’ın zâtının aynı olan ilâhî ilimde nefisleriyle yok olan eşyâ üzerinedir. O mertebede ise zaman ve mekân yoktur.