Aralık 2022 Posts

Merhûm Mevlâna İdris’in (1966-2022) “İyi Geceler Bayım” isimli, 1984-1988 yılları arasında yazdığı şiirlerini kapsayan kitabından(Başka Kafa Yayınları) beş şiir

 

Aşk ve Ayet Tanrıdan yüzümüze düşen ışıkla yürüyoruz / Hayat bize inanıyor çünkü akşam / Aşk ve ayetler olarak / bir kuş duruyor bir gökyüzü uçuyor kadar / Geçerken her parçamızdaki o beyaz harften / Önce denizin / Sonra perdelerin anlamını bilmeyen omuzlarımıza / Dokunuyor / Solgun imzalar şehrine girmeyen bahar (s. 37)

Toprak Yanlış Yapmaz Allah uzak değildir / Zaman hızlı geçer yalnızca / Unutulanlar vardır / Dünya biterken telaşla hastanelere uğrayıp / Hayata açılmayan bir sokağın adresini sorarlar / Işıksız ve şarkısız bir yürüyüş başlar sonra / Ateş söner ikinci zaman iner yüzlere / Kalpler suçlanamaz / Yoktur kendi kalbini yaratan kimse / Güzel bir soru olarak geçerken dünyadan / Allah’ın anlamıyla gülümseyen bir bahçeye düştüm / Sabahla dokunmuş pelerinini attı omuzlarıma / Uçurumlar dalgınlaşıp çiçeğe dönüşürken / Buldum cevabımı esrarım kalmadı (s. 38-39)

Ömer Türker’in “Haz, İktidar ve Tüketim Kıskacında Modern İnsan” yazısından alıntılar

 

2 aylık düşünce dergisi olan Teklif’de (Kasım 2022, s.84-93) bu başlık altında çıkan yazıdan yapacağım bazı alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

“Düşünce tarihinin ana konularından biri insandır. Tüm bilim ve düşünce geleneklerinde ortak bir sorunlar öbeği olduğu hatta çeşitli yollardan birbiriyle irtibatlı olan muhtelif geleneklerde bir sorun sürekliliği bulunduğu görülmektedir. Bu bağlamda tüm geleneklerde (i) insanın yapısı yani ruh-beden ayrımı ve ilişkisi, (ii) insan idrâkinin mahiyeti ve sınırları, (iii) insan yetkinliğinin ne olduğu ve hangi şartlarda gerçekleşeceği, (iv) insanın güçleri arasındaki ilişki, hiyerarşi ve denge sorunu, (v) bu soruna bağlı haz meselesinin neredeyse aynı canlılıkta ele alındığı söylenebilir. (…) Yunan, İslam ve Batı medeniyetleri gibi çağlar boyunca etkinliğini sürdüren gelenekler farklı dönemler içermektedir ve bu dönemlerde merkezî sorunlar da değişikliğe uğrar.

Kur’ân-ı Kerîm Tevbe Sûresi’nin anlamlarıyla ilk yedi âyeti

 

(Peygamberimiz (s.a.v.) emretmediği için, Tevbe, diğer adıyla Berâ’e sûresinin başına besmele yazılmamıştır.)

(1) “Bu, Allah ve Resûlü’nden, kendileriyle andlaşma yaptığınız müşriklere (Allah’a ortak koşanlara) bir ültimatomdur.” (2) “(Ey müşrikler !) Bundan böyle yeryüzünde dört ay serbestçe dolaşın! Şunu da bilin ki, siz, Allah’ı âciz bırakacak değilsiniz. Allah mutlakâ kâfirleri (inkârcıları) rezil-rüsvay edecektir.” (3) Bir de Allah ve Resûlü’nden hacc-ı Ekber (en büyük hac) günü, insanlara bir ilândır ki, Allah ve Resûlü, artık müşriklerden berîdir (sâlimdir). Derhal tevbe ederseniz, sizin için hayırlı olur. Yok eğer aldırmazsanız, bilin ki, siz Allah’ı âciz bırakacak değilsiniz. Küfredenleri acıklı bir azapla haberdar eyle!”

Mahmud Erol Kılıç’ın “tasavvuf düşüncesi Makaleler-Konferanslar I” kitabından (Sufi Kitap 1. – 2.Baskı:Kasım-Aralık 2014) alıntılar

 

“(…) İsimler konusunu manevî açıdan yorumlayan Gazzâlî, Muhyiddin İbn Arabî gibi İslâm ârifleri, isimlerin aslında bizim şu an içinde bulunmuş olduğumuz, adına görülürler âlemi, şehadet âlemi denilen âlemin yapı taşları olduğunu ve bütün yaratılışın bu isimler üzerine bina edildiğini, aslında bilim adamı ve fizikçi denilen kimselerin bu isimler arasındaki irtibatı bulmaya çalışan veya keşfeden kişiler olduğunu söylemişlerdir. Şöyle bir hiyerarşiyi, bir derecelendirmeyi veya iniş-çıkışı gözümüzün önünde canlandırabiliriz: Allah; Allah’ın bir zâtı var, Allah’ın sıfatları var, bir de isimleri var. Allah’ın zâtını bilebilmemiz bizim bu kayıtlı, sınırlı, perdeli aklımızla ne dereceye kadar mümkündür?

İbrahim Kalın’ın “Barbar Modern Medenî /Medeniyet Üzerine Notlar” kitabından (İnsan Yayınları,1.Baskı 2018) alıntılar

 

“Medeniyet kavramı 21. Yüzyılda anlamını hâlâ muhafaza ediyor mu? Bu soruya sağlıklı cevap verebilmek için fikrî-kültürel ve siyasî -toplumsal iki tahlil düzlemini akılda tutarak bir durum muhasebesi yapmamız gerekiyor. Siyasî-toplumsal düzlemde küreselleşme, Westphalian ulus-devlet sistemi, liberalizm, devlet-dışı aktörler ve anlık iletişim çağında, medeniyet kavramı tartışmalı bir nitelik kazanmıştır. Modernleşme ve küreselleşme ve yeni iletişim araçlarının din, kültür, gelenek ve medeniyet gibi kavramları zayıflatan bir etkiye sahip olduğu konusunda genel bir mutabakattan söz edebiliriz. (…) Rölativizm ve çoğul hakikat iddiaları, dinlerin ve geleneksel medeniyetlerin tek tanrı inancına, hakikatin ve ahlakın merkezîliğine ve varlık hiyerarşisine dayalı inanç sistemlerine meydan okumaktadır. Varlığın ve hayatın anlamını inşa etme iddiasında bulunan bireycilik, hazcılık, sekülerizm, agnostisizm, materyalizm, spiritizm, ulusçuluk, liberalizm ve sosyalizm gibi akımlar, modernite öncesi toplumların metafizik bir atıf çerçevesinde temellendirdiği varlık tasavvurunu ve yaşam felsefesini reddetmektedir. Modernitenin ve küreselleşmenin tetiklediği yeni sosyo-kültürel ve siyasî dinamikler, medeniyet gibi büyük kavramları yetersiz, yersiz yahut işlevsiz hale getirmektedir. Fakat küreselleşme paradoksal bir şekilde medeniyet idrakini güçlendiren bir etkiye de sahip. Küreselleşmenin nesnesi ve alıcısı durumunda olan toplumlar, küreselleşme dalgası karşısında muhkem bir direniş hattı ve emin bir liman oluşturmak için, kendi tarihlerine ve hafızalarına başvurma ihtiyacı hissediyorlar. Zira küreselleşme sahih ve derinliği olan kimlikler inşasından ziyade, Batılı değer, meta ve sembollerin tedavüle girmesi ve Batı-dışı toplumlara taşınması sürecini ifade ediyor.” (s. 9-10)