“İradenin Bilinmesi”
Muhyiddin İbn Arabî’nin ‘Fütûhât-ı Mekkiyye’ adlı eserinin Ekrem Demirli çevirisi ile (tamamı 18 c. olarak) yayınlanmış olan ciltlerinden 9. Cildin (2008) ‘İki Yüz Yirmi Altıncı Bölümü’nü teşkil eden ‘İradenin Bilinmesi’ başlığı altındaki bilgi ve düşüncelerden yapacağım alıntılar oluşturacak bu yazıyı.
“Sûfilere göre irade, bu yola katılan müridin bulduğu bir duygudur. Bu duygu, kendisi ile maksadına (ulaşmaktan) onu perdeleyen şeylerin arasına girer.
Kalpte yakıcı bir acı / İşin başıdır o, keşke bilselerdi / Bu nedenle sahibi şefkatlidir / Kullarının görmediği kimseye karşı / Bakanına göründüğünde / Susma ve sağırlık kendisini tutar / Onu sürekli ve daimi olarak görürsün / Ateşin alevinin eritmesiyle / Her şey onun nezdinde güzeldir / Hepsi böyle hüküm verdiler
Ebu Yezid Bestamî’ye göre irade, ‘iradenin terkidir.’ Bu tanım ‘İrade etmemeyi diliyorum’ sözünde geçer. Burada Ebu Yezid, kendisinden iradenin düşmesini istemektedir. Bunu ise iradesi var iken söylemiştir. Sonra sözünü tamamlayarak, Hakka hitap ederken şöyle demiştir: ‘Ben istenilen (murad), sen isteyensin (mürid).’ Çünkü Bayezid, iradenin konusunun yokluk olduğunu biliyordu. İstenilen ise madum (yok olan) olmalıdır ve onun varlığı yoktur. Varlık ile nitelenmiş olsa bile, mümkünün (gerçekte) yokluk olduğunu görmüştür. Bu nedenle şöyle demiştir: ‘Ben irade edilenim.’ Başka bir ifadeyle ben yokluğum. Sen ise irade edensin. Çünkü irade eden ancak mevcut olabilir.
(…) Böylelikle zevk yoluyla veya zevkin mümkün olmadığı konularda Allah’ın bildirmesiyle Allah hakkında bilgi gerçekleşir. Bu durum ‘Allah’tan sakının, O size öğretir.’ (el-Bakara 2/282) âyetinde belirtilir. (…)
Sonra bilmelisin ki, bizim mezhebimize göre iradenin konusunun yokluk, Allah’ı bilmenin ise kulun irade ettiği şey olduğunu söyledik. (…) İradenin hükmü, var olmayana ilişmektir. (…) Dolayısıyla irade, konusu yok olduğu sürece, varlıkla nitelenmeyi sürdürür. (…) İradenin gerçek anlamı hakkında Allah ehlinin işaret ettiği husus şudur: ‘İrade insanda var olan bir anlamdır. Bu anlam, kendisini yapmayla nitelenmek için, kalbin dince belirlenmiş hakikati aramak üzere harekete geçmesini sağlar. Böylelikle Allah’ı razı eder ve Allah’ın razı olduğu kimselerden biri olur. (…) Onların iradelerinin özü, Allah karşısında sözlerinde, fiillerinde ve hallerinde O’nu razı edecek bir halde olmayı dilemekle sınırlıdır. (…)”