Fusûsu’l-Hikem Tercüme veŞerhi-II’den …
Müellifi Muhyiddin İbnu’l-Arabî , mütercimi ve şerh edeni Ahmed Avni Konuk, yayına hazırlayanları Prof.Dr. Mustafa Tahralı ve merhûm Dr. Selçuk Eraydın olan, İFAV (M.Ü. İ.F.V.Y.1983, Yedinci Basım: Nisan 2017) yayını eserin II. Cildinin V.Fas’sı olan İbrahimî Kelime‘de mündemic (içkin) Müheyyemî (fazlasıyla aşkla ilgili) Hikmet hakkında açıklamalar içeren bu bölümden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.
“Cenâb-ı İbrâhîm (a.s.)da Hak muhabbeti gâlib olduğundan, Allah uğrunda babasından ve kavminden yüz çevirdi; ve Hak yolunda oğlunu kurban etmeğe girişti; ve çoğu malını terk etti. Ve muhabbetinin şiddetinden Hakk’ı, nûrîliğin zuhûru hasebiyle yıldızların mazharlarında taleb edip: ‘Eğer Rabbim bana hidâyet etmez ve doğru yolu göstermezse, şaşırmışlardan ve Hakk’ın cemâlinde hayrete düşenlerden olurum’ ( En’âm 6/77) dedi. Bu hâllerin cümlesi heyemanın (aşırı aşkın) galebesindendir.” (s.43)
“Ve âkıbet aşırı iseaşk kemâli (olgunlaşması) hasebiyle kendi nefsinden fânî ve Hak’la bâkî oldu. Ve Hakk’ı gökler, yer, ruhlar ve cisimler mazharlarında idrâk eyledi. Bu aşırı âşık olma sıfatı, ilkin aşırı âşık olanlara ait yüce ruhlarda görünür oldu. Zîrâ Hak onlara cemâlî celâlinden tecellî etti; ve onlar Hakk’ın nurlarında hâim (aşırı aşkından dolayı şaşkın/hayrette) olup nefislerinden gâib (görünmeyen) oldular. Dolayısıyla nefislerini ve Hakk’ın dışındakileri bilmediler. Ve onların halkıyyeti (halklığı) üzerine hakkıyyet mütecellî ve gâlib olduğundan onlar bu tecellîde müstağrak (gark olmuş/batmış) ve müstehlek (tüketilmiş) oldular. İkinci olarak nebîlerin kâmillerinden İbrâhim (a.s.) da zâhir oldu. Çünkü Halîlü’r-Rahmân idi. Ve ‘halîl’ muhibbin (sevenin) rûhu anlamında ‘tahallül’ eden (nüfuz eden) habîbdir. Ve ‘hıllet’ habîbde tahallül eden muhabbettir. Dolayısıyla İbrâhîm (a.s.) Hakk’ın varlığına mütehallil (nüfuz eden) ve Hakk’ın varlığı da onda nüfûz eden olup aşırı aşkın şiddetinden dolayı Hakk’ın dışındakilerden dönüp göklerin ve yerin yaratıcısına yönelik olduğundan İbrâhimî kelime müheyyemî (aşırı aşkla ilgili) hikmet’e yakın kılındı. Ve bu fasta ‘heyemân’ın (aşırı aşkın) halleri beyân olundu. Ve sübûtî ilâhî sıfatlar, ilkin cenâb-ı İbrâhîm (a.s.) ile görünür olduğundan ‘kuddûsî hikmet’ den sonra, bu ‘müheyyemî (fazlasıyla âşıkla ilgili) Hikmet’in anılması icap etti.” (s.43-44)