Mayıs 2023 Posts

“Haçlı seferleri’nin gerçek sebebi ne idi?”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portali İsmet Özel Köşesi’nde ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında ŞİİR VE TEMİZ ŞEY başlığıyla çıkan 12 Zilkade 1444 / 31 Mayıs 2023 tarihli yazısının (http://www.istiklalmarsidernegi.org.tr/ IsmetOzel?Id=176&Katld=7) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar (bunlardan ilki o yazının beşinci paragrafından bir cümle olup alıntı olarak bu yazının başlığını teşkil ediyor) oluşturacak bu yazıyı.

“Şehitlik yalnızca Müslümanlara hasredilmiş bir mertebe olarak arınmaktır.” (…) Şehit kendi başına ‘Niçin varım?’ sualinin cevabıdır.

“Temiz ile münasebet insanlık kadar eskidir. (…) Tartının esas alınması yalnızca ve yalnızca İslâm ile gerçekleşir. (…) Değerlendirme din gününde Allah tarafından yapılacaktır ve Allah’ın kulları amellerinin ne ağırlıkta olduğunun bilgisine ancak o zaman erişebileceklerdir. Aklımız bu yoldan geçerek Allah’tan emin olmanın niçin küfür olduğuna varır.

“(…) Hangi sebeplerin hangi neticeleri doğurduğu bahsinde elde edilebilecek sonucu kıyamet gününde öğrenebileceğiz. İşte burada şiirden söz etmemiz gerekmektedir. (…) Şiirden söz etme gereğini dile getirdikten hemen sonra iki modern ressamdan bahis açtım. Niçin? Çünkü sanattan ve sanatçılardan bahis açabilmek için beşerin insan olmağa doğru yolculuğunu hesaba dahil etmek zaruridir. (…) Modernlik bizi veznin ve kafiyenin aşıldığı yerde gürleşen bir şiir yapısıyla tanıştırdı. (…) İkinci yeni şiir akımı özünü edebiyat âlemine sindirttiğinde 1839 Hıristiyan yılından sonra geçen uzunca bir aradan sonra Divan Edebiyatı’nın değerinden söz edilmeye başlandı. (…) Hiç kimse Mehmet Akif’in niçin Nedim’e yakınlık duyduğuna dikkatleri çevirmedi. Ben İstiklâl Marşı şairine edebiyat dünyasında yer tanınmadığı bir ortamda yetişkinliğe erdim. (…) Beşer olarak doğmuş ve insanlaşmayı hedef edinmişsek şiirin elimizden alınamayacak temiz şeyden doğduğunu ve ilk karşılaşmasında temiz topraklarda kök saldığını öğrenmemiz lâzım. (…)

Beş kitabın her birinden alıntı olarak, birer konuyu açıklayıcı ifadeler

 

O kitaplardan ilki Muhyiddin İbnu’l- Arabî‘nin eserinin Ahmed Avni Konuk tercüme ve şerhi ve Prof.Dr. Mustafa Tahralı ve Dr. Merhûm Selçuk Eraydın‘ın yayına hazırlamasının ürünü olan Fusûsu’l-Hikem Tercüme ve Şerhi -I’dir ( M.Ü. İFAV, Yedinci Basım, 2017).

“Bilinsin ki, ‘vücûd’ (varlık) insanî hakikat olan vâhidiyet mertebesinden rûh mertebesine indiğinde üç ma’rifet (bilme/tanıma) hâsıl oldu ki, birisi nefs ma’rifeti(kendini ve hakikatini tanıma), diğeri varedeni ma’rifet (kendisini ve her şeyi varedeni tanıma, üçüncüsü varedene karşı fakr ve ihtiyacını bilmektir. Bu ma’rifet gayriliği / başkalığı içerir. Ve bu ruh Muhammedî (s.a.v.) rûh ‘dur. Diğer rûhlar onun rûh-ı şerîfinin cüz’yyâtıdır(tikelleridir). Onun için (S.a.v.) Efendimiz’e ‘ruhların babası’ da derler. Bu rûh ‘tüm aklın sûreti’dir ki ‘hakikî âdem’dir. ‘Varlık’ tüm aklın sağ tarafı, ‘imkân’ sol tarafıdır.” (s.31)

İkinci kitap İsmet Özel‘in “Pergelin Yazmaz Sivri Ucu” (TİYO Yayınları, Ağustos 2021 I.Baskı) isimli kitabıdır.

“Dil ustası bilinen şairler dili araç saymalarıyla birlikte batağa saplanır. Ataol Behramoğlu’nun bana Sezai Karakoç’a dair rahatsız edici şeyler söylemesi daha genç yaşında dilin üstüne çıkmayı reddedişinden doğmuş olsa gerek. Sağcı olduğu halde böyle şeyler yazmasına hayret edişimiz onun iyi şair sayılmasına sebep oldu yolunda ifadeler türeten gencin sözlerini Turgut Uyar’a nakletmek ihtiyacını duydum. Ben diyeceğimi bütün safiyetimle demem itibariyle yüz hatları asabileşen Uyar ‘Benim yazdıklarımla Karakoç’un yazdıkları arasında ne fark var?’ sualiyle bahsi kapattı. (1963) Bahis kapandı; gelgelelim olaylar bilhassa o günler sonrasında kimsenin beklemediği gelişmelere açıldı. Şahsen benim omuz attığım kapılardan yeni bir alana ulaşan herkes dünya sistemi lortlarının emrinde olmanın zevkini sürdüklerini bilir. 60’lı yıllarda Türk vatanı bakımından mesele, bir ülkenin dünya karşısında, dünyanın kurulu düzeni karşısında ne anlama talip olduğu meselesiydi.” (s.15-16)

Üçüncü kitap İbrahim Kalın‘ın “Barbar, Modern, Medenî Medeniyet Üzerine Notlar- (İnsan Yayınları, İbrahim Kalın Kitaplığı,Birinci Baskı 2018) kitabıdır.

“Kavafis’in şiiri, barbarların muhayyel ve düzenleyici işlevini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Barbarların gelmeyeceği, aslında hiç olmadıkları haberine sevinmesi gereken insanlar, buna neden üzülürler? Bu sorunun cevabını da ben ve öteki arasında kurulan ilişkide aramak gerekir. Hayalî barbarların bir anda yok olmasıyla eski sorunlar geri gelir. ‘Zaten yoktular’ mesabesindeki barbarlar sahneden çekilmiş ve ülke yine kendisiyle başbaşa kalmıştır. İnsanlar meselelerini, olmayan bir barbar tehdidi üzerinden değil, kendi gerçekleriyle yüzleşerek çözmek zorundadırlar. Barbarların gelmediğine sevinmesi gerekenler, ‘Şimdi biz bu barbarların korkusu olmadan ne yapacağız?’ deseler de gerçek, açık ve yalın bir şekilde ortada durmaktadır: Muhayyel bir öteki, uzaktaki bir düşman, mutassavver bir barbarlar güruhu üzerinden kendini ‘medenî’ olarak tanımlamak sorunları çözmez, tersine derinleştirir. (…) Düşmana karşı elbette tedbir alınır, amansızca mücadele edilir. Ama olmayan bir düşman üzerinden üretilen korkular sadece kimlik krizine götürür.” (s.8)

Dördüncü kitap Mahmud Erol Kılıç‘ın “Tasavvuf Düşüncesi Makaleler-Konferanslar I”kitabıdır (Sufi Kitap 2.Baskı Aralık 2014).

“Kur’ân’daki bütün sözlere âyet denir. Âyetin manâsı işarettir, hakikat değildir. Yani bu âyetlere bak, yeryüzündeki diğer âyetlere bak, aslına hakikatine çık, anlamındadır. Bizim geleneğimizde, aslına çıkma sanatına ‘evvele, yüevvilu’ kökünden gelen evvele çıkmak yani evveline çıkmak denilir. Bu te’vil sanatıdır. Evvelini biliyorsanız, aslını biliyorsanız, te’vilini (anlam vermeyi) ancak o zaman yapabilirsiniz. İşte o zaman o açılmış olanı tekrar aslına toplayabilirsiniz. Dolayısıyla var olanı, aslına, asıl nüshaya referansta bulunarak çözebilirsiniz. (…)” (s.65-66)

Beşinci kitap merhûme Ayşe Şasa‘nın “Şebek Romanı -Fantastik Kurgu- kitabıdır(Gelenek Yayıncılık/117 Birinci Basım Ekim 2004, Ayşe Şasa Kitaplığı/3 )

“Saat şimdi 10:54’tü. Amadeus ne yapacağını düşündü. İnip beşinci kattaki pastanede merengli bir Marie Antoinette pastası mı yemeli, kendini sıkıp tezine mi çalışmalıydı.. (…) Değişik kaynaklardan aldığı notları taramaya başladı. Angelicus Watkins’in 2017’de kaleme aldığı ‘Şebekleşme Cesareti’nden topladığı ibareleri gözden geçirdi. ‘Şebekleşmeyen şebekleştiremez.’ Yine Lena’ya kaydı aklı. Özeleştiri yaptı. ‘Ben yeterince başarılı bir şebek olabilseydim Lena’yı da şebekleştirmem mümkün olurdu..’ Derinlere daldı. Yetimhane’de başlayan çocukluğu, melankolik takıntıları, yalnızlık duygusu… Oyunbaz, havai, vurdumduymaz olabilmek.. Tam bir şebek olabilmek.. Aklın, duyguların parazitlerinden kurtulup duyumları iyi çalıştırmak.. Muhteşem Şebek İmparatorluğu’nun uyumlu, verimli, başarılı, buluş sahibi bir bireyi olabilmek..” (s.31)

“O’ndan bize dönük olan tevellî (dost edinmesi) / Bizden O’na dönük olan zillet ve kulluk”

 

Fütûhât-ı Mekkiyye‘nin ( Yazarı: Muhyiddin İbn Arabî, Çeviri: Ekrem Demirli, Litera Yayıncılık, 2011) Eserin çevirisinin 16. Cild’inden bazı alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı. İlk alıntı da bu yazının başlığını teşkil etti (s.59)

“Dostum bilmelisin ki, inkâr karanlığı en güçlü karanlıktır, çünkü o mutlak bilgisizlik demektir. Allah kulunu dost edindiğinde, onu ‘imkân’ demek olan bu cehalet karanlığından varlığın zorunluluğu nuruna çıkartır. Bu durumda insan ‘zorunlu’ diye nitelenendir ve Allah onu kendisi için ‘imkân’dan çıkartır. Allah’a ait zorunluluk hükmüyle kendisiyle sınırlandığımız zorunluluğumuzun hükmü arasındaki fark şudur: Allah kendisi nedeniyle zorunluyken biz O’nun nedeniyle zorunluyuz.” (s. 59)

“Allah mü’minin olduğu gibi mü’min de Allah’ın velîsidir.” (s. 61)

Önümüzdeki seçim, taraflar, tuhaf bir mesaj veya mektup, bir parti liderinin kimseyi desteklemeyeceği duyurusu ve nihayet seçim ve sonucu

 

Önümüzdeki Pazar günü (28.5.2023) Cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turu gerçekleşecek bilindiği gibi. Oldukça yaşlı bir kimse olarak hayatımda ilk kez mobil telefonuma bu seçime katılacak iki kişiden biri olan Kemal Kılıçdaroğlu’nun mektup veya mesaj denilebilecek bir metni gelmiş oldu (25.5.2023 Perşembe günü akşamı). Okudum ister istemez. Ne ki şaşırmadım diyemem. Vaad bile vardı seçildiği takdirde yerine getireceğine dair. Televizyon izlerken konuşmalarını dinlemişliğim vardır. Elbette kendisi ve ufku, düşünce yeteneği, güvenilir-güvenilmez olduğu hakkında izlenim edinmişimdir. Ancak kendisinden böylesi bir mektup ya da mesaj alabileceğim aklıma gelmiyordu. Hayret ettim düşük düzeyde de olsa. Yani böyle bir olay kendisinden hiç beklenmez de değildi.

Bu hususta bu kadarla yetineyim.

Fusûsu’l-Hikem Tercüme ve Şerhi-II’nin başlarından alıntılar

 

Tercüme ve Şerhi Ahmed Avni Konuk‘a, ait olan, Muhyiddin İbnu’l Arabî’nin ünlü eseri Fusûsu’l-Hikem‘in II. Cildinin (Hazırlayanlar: Prof.Dr Mustafa Tahralı- Dr.Selçuk Eraydın, M.Ü. İFAV, 7. Baskı, 2017) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

“Hudutlu olan aklın ‘sonsuz olan hakikat’ı idrâkten ve bu ‘hakikat’i tam manâsıyla dil ve ilim ile nitelemek ve anlatmaktan âciz ve yetersiz olduğu söylenegelmiştir. Nitekim ‘îmân’ın ‘zevk’ olarak yaşanması başka, ilim ve tefekkürle aklen ifade edilmesi başkadır. Îmân sahibi olmayan bir kimse de ‘îmân’ın nasıl bir şey olduğunu, mü’minlerin yazdıklarından hareketle ve onların hâl ve davranışlarını müşâhede sûretiyle akıl ve dil ile ifade etmeyi başarsa bile, ilmi ne kadar yüksek olursa olsun, ‘îman zevki’ kendisinde olmadığı için, ‘îman’dan mahrum kalacak ve îmânın ne olduğu hakkında da ‘hakiki bir bilgi’ sahibi olamayacaktır. Îman, tevhîd kelimesinin ilk manâsını ‘akıl’la değil, ‘kalb’ ile tasdik demek olduğuna göre, diğer manâlarına yükselebilmek de ‘kalb’ sâyesinde gerçekleşeceği mutasavvıfların sözlerinden anlaşılmaktadır. Fakat bu ‘kalb ile tasdik’ ve ‘kalb ile marifet’in (sıradışı bilme-tanıma) ötesinde bir dereceden daha söz edilmektedir ki, o da tevhidin bütün manâlarının ‘zevk’ edilmesidir. İşte ‘zevk ehli’nin dil, akıl ve ilimler ile ifade ettikleri manâların üzerinde çalışmak ve fikirlerinin anlaşılmasına çaba harcamak da asırlardır yapılagelen faaliyetlerdendir.” (s. 9-10)