2 aylık düşünce dergisi olan Teklif‘in (Ketebe Kitap ve Dergi Yayıncılığı AŞ, Sayı 10/Temmuz 2023) bu yeni sayısında Ahmet Ayhan Çitil, İbrahim Halil Üçer, İhsan Fazlıoğlu, Dursun Çiçek, Ömer Türker, Tahsin Görgün’ün katılımıyla gerçekleşmiş bir açık oturumdan ve konu ile ilgili sütunlardan yapacağım alıntılamalardan oluşacak bu yazı.
Fazlıoğlu: “(…) Belki öncelikle ‘bilim’in bir sıfat olarak ‘bilgi’nin başına geldiğinde bilgiyi nasıl dönüştürdüğü ve bilgiye nasıl bir anlam kattığı üzerine konuşarak başlayabiliriz.”
Görgün: “(…) Her problem çözme faaliyeti bilimsel sıfatını taşımaz. Bunlar arasında bilimsel olma sıfatını hak eden, kısaca makûl olan, yani bir usûle bağlı olandır. İki önemli cihetten meseleye yaklaşmak mümkün oluyor: Bunlardan biri ‘süreç olarak bilim’. Yani problemler nasıl ortaya çıkıyor, bunların çözümüyle ilgili yöntemler nasıl oluşuyor, bu yöntemler sorunları çözmede nasıl kullanılıyor. Daha ötesi aynı sorunun birden fazla ifadesi ve çözüm yolu olabilir mi?’ gibi sorular burada önem taşıyor. Diğeri ise ‘sonuç olarak bilim’ ile ilgili; biz onlara kabaca ‘disiplin’ diyoruz. (…)”
Fazlıoğlu: Dinî nesneler de bir ‘yöntem’le bilmenin konusu olduğunda bir bilim olabilir. Hadis bilimi, fıkıh bilimi gibi, değil mi? Dolayısıyla yöntem, o nesnelerin bilgisinin rasyonalitesini veriyor. (…) Salgın hastalık sürecinde A.B.D.’de umursamaz bir şekilde eğlenen gençlere ‘Salgın hastalık var; ciddî bir sıkıntı mevcut, dikkat etmelisiniz.’ denildiğinde ‘Sıkıntı yok!’ diyor gençler; ‘varsa da bilim çözer’. Şimdi burada bilimin bir tür dinimsi renk kazanması, hatta dinin yerine ikame edilmesi gibi bir durum da söz konusu. (…)”
Türker: ‘Sanki şöyle bir şeyden hareket etmek makûl olabilir. Alanları ayrıştırınca ilerlemek zor olabilir. Şimdi bilimin aslında tüm dönemlerde temel bir karakteri var. İster Yunan’da olsun ister İslam’da olsun ister günümüzde olsun, bilim, konusu her ne ise onunla ilgili dakikleştirilmiş idrâk iddiasında bulunuyor.”
Fazlıoğlu: “Yeni bir sorun alanı açtın hocam. ‘Klasik bilim’ denilen, Platon’la, daha doğrusu Aristoteles’le başlayan, İslâm temeddünü (medenileşmesi) üzerinden modern döneme kadar gelen bilim midir gerçekten? ‘Klasik bilim’ teorisi’ diye bir şey okutuyoruz; mantık esaslı bir bilim. Bu bir bilim midir? Bilimse iki farklı küme var – Tahsin hocanın işaret ettiği gibi- demektir. O halde bu iki kümeyi bilim kesişim kümesinde bir araya getirmemizi sağlayan temel özellik nedir? Belki bunu belirlersek mesele daha iyi anlaşılır.
Türker: “Orada bir şey söylemeye çalıştım, aslında modern bilimin ölçütleri açısından bakıldığında Yunan’da bilim olduğu söylenemez. Modern fizik, matematik bilimleri ölçütleri açısından baktığımızda İslâm’da da herhalde bunlara bilim denmez. Bir kısmının ölçütüyle diğeri bilim olmuyor gerçekten de ama dönemlerin bilimsel bilgi kabul ettiği idrâkler bütünü var. (…)”
Sütunlardan da bazı alıntılar:
“Teklif dergisinin bilgi konulu 9. sayısında dile getirildiği üzere bilgi hakkında konuşmak bizâtihi insan hakkında konuşmaktır ya da Hz. Ali’nin (k.v.) dediği üzere ‘insan=bilgi’dir. Tabiat ile Hayat‘taki her şeyle bir şekilde bilgi üzerinden ilişki kurulduğundan, ilişki kurulan gerçeklik küresine koşut biçimde bilginin de pek çok çeşidi vardır. (…) Bilim, ilk olarak, en genel anlamıyla, bir gerçeklik küresindeki olgu ve olayların yöntemli bilgisidir. Yöntem bilgiye mâkûliyetini (rasyonalitesini verir ve hiç şüphesiz burada ayrıntılarına girilemeyecek özellikleri haizdir. (…) Ancak ‘ne, nerede ve niçin var?’ sorusunun merkezde olduğu kadim dönemden, ‘neyi, nasıl bilebiliriz dolayısıyla neyi neden bilemeyiz?’ sorusunun odağa yerleştiği modern döneme ve en nihayet ‘neyi, nasıl ve ne ölçüde ifade edebiliriz?’ sorusunun öncelendiği çağdaş döneme, tedricî olarak bilinebilirlik öne çıktı ve kendine has bilimsel yöntemle yaşanılabilir, düşünülebilir ve hayal edilebilir dünyaları dahi tayin etmeye başladı; hatta kendinin uzantıları kıldı.” (İhsan Fazlıoğlu)