Ağustos 2023 Posts

Merhûm babam ben çocukken merhûm Nurettin Topçu’dan haberdardı

 

Orman Y. Mühendisi olarak bazı iller ve ilçelerde Orman İşletme Müdürü olarak görev yapan babam Sivas’ın Koyulhisar ilçesinde O.İ.Müdürü iken ben İlkokul 3. sınıfta idim. Bir gün bir posta memuru bir paket getirdi oturduğumuz lojmana. Paketi açtığımda postayla gelenin bir kitap olduğunu gördüm. Kitabın adı aklımda hâlâ: Taşralı. (Tabii büyüyünce ve okuma merakı ve alışkanlığı olunca Taşralı’nın yazarının Nurettin Topçu, onun da seçkin ve önemli bir felsefeci ve yazar olduğunu artık biliyordum.) Ama daha ilkokul 3. sınıftayken babamın Nurettin Topçu’dan ve yazılarından, kitaplarından haberdar olduğu gerçeğini düşünemiyordum bile.

Nurettin Topçu’nun Lise öğretmenliği yaptığı tekpartili yıllara dair…

 

“Türk Kültürüne Hizmet Vakfı” Yayınları’ndan çıkan “BİR AHLÂK DAVASI NURETTİN TOPÇU” isimli kitabın 4. Bölümünü teşkil eden “Muallimlikte Kırk Yıl ‘Vazifemiz Karakter Yapmak, Şahsiyet Yaratmaktır’ ” başlığı altında dile getirilenlerden yapacağım bazı alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

Topçu Hoca İstanbul’da basılan Hareket dergisini İzmir’de bulunduğu yıllarda yayımlamaya başladı (Şubat 1939). Hareket‘in 4. sayısında yayınlanan ve zımnen (üstü kapalı olarak) Cumhuriyeti kuran kadroyu tenkit eden ”Çalgıcılar” başlıklı hikâye türü bir yazıdan (Hareket, sayı:1/4, Mayıs 1939, s.110-11, Nizam Ahmed müstearıyla / takma adıyla) dolayı basında çıkan yazılar, peşisıra açılan soruşturma ve nihayet okul müdürünün 1938-1939 yılı raporunda “hemen başka bir yere nakli zarureti vardır (…), gözönünde bulundurmak maksadıyla Ankara’da veya başka bir yerde vazifelendirilmesini rica ederim” ifadeleri üzerine ortaokul tahsilini yaptığı İstanbul Vefa Lisesi Felsefe öğretmenliğine atanır (29.IX.1939, maaşı 30 lira). (…) Raporunda, “öğretmenin okuttuğu dersteki vukufu, talebe ile meşguliyeti bakımından çalışkanlığı” sorularını ” çok iyi, çalışkan, dikkatli” diye cevaplayan okul müdürü nihai değerlendirmesini menfi yapar: “Değerli ve o nisbette tehlikeli bir öğretmendir. Hisleri ve fikirleri müsbet değildir. Memleketteki bütün kıymetleri yıkan bir zihniyetle hareket ettiğine bu yıl kani oldum.” (dipnot: Yakın talebelerinin bizzat Topçu Hoca’dan aktardıklarına göre Çalgıcılar yayınlandığında meselenin İnönü’ye aktarıldığı, onun da, Mustafa Kemal Paşa’nın imajının zayıflaması peşinde olduğu için ‘bırakınız çocuk yazsın’ dediği duyulmuş. Hadiseyi İnönü’ye şikayet eder bir tarzda haber verenler, Topçu’nun aleyhinde konuşmasını hatta soruşturma, sürgün gibi tedbirlere başvurmasını bekliyorlarmış. Yazılı aktarım için bk. Muzaffer Civelek, age, s.32-33)”

DİN VE MİLLİYET 1/1904-1914 II. Meşrutiyet ve Milli Mücadele Dönemlerinde Milliyetçilik Tartışmaları

 

(Yayına Hazırlayanlar: İSMAİL KARA ABDÜLKERİM ASILSOY)

DERGÂH YAYINLARI’nın 1037., Çağdaş Türk Düşüncesi dizisinin 89. kitabı (1.Baskı Nisan 2023) olarak yayınlanan bu eserden yapacağım bazı alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.

“Bir ay oluyor ki heybetli istibdad binası yıkıldı. Kanun-i Esasî ilân edildi. Hürriyetin hatır ü hayale gelmeyen enva-ı tecelliyâtı arz-ı dîdâr-ı hürriyet etti (türlü hürriyet tecellîleri yüz gösterdi). İstenildiği gibi söz söyleniyor, yazı yazılıyor. İstenildiği gibi toplanılıyor. Cemiyetler teşekkül etti. Kulüpler açıldı. İttihad ve Terakki fikirleri ortaya sürüldü. (…) Ruhumu kalbine sığmayacak kadar yükseltiyor. Maziyi bütün zulmetleriyle , kasvetleriyle, tahammül-fersâ (tahammül bırakmayan) ızdırablarıyla unutturuyor. Hâli seyrine doyulmaz bir sahne-i behiştî (cennet sahnesi) gibi gösteriyor. Mustakbeli (geleceği) ümitlerle, nâzenîn hayallerle besliyor. Rehgüzâr-ı hayat-ı ümmette (ümmet hayatının yolunda) güller, gülistanlar açılacağını; atılacak her hatvenin(adımın) bir saadet karargâhı, varılacak merhalenin bir daru’l-eman-ı muvaffakiyet (başarının eminlik yurdu) olacağını tebşir ediyor (müjdeliyor).”

“Bir Ahlâk Davası Nurettin Topçu”

 

İsmail Kara‘nın Türk Kültürüne Hizmet Vakfı Yayınları’ndan, Cumhuriyetin 100. Yılına Armağan kaydıyla çıkan bu yeni kitabından yapacağım bazı alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.

“Nurettin Topçu altmış altı yıllık ömrünü bir muallim, fikir adamı, ahlâk filozofu, Hareket dergisinin kurucusu ve yazarı, bir mürebbi ve sohbet adamı olarak geçirdi. Hayatı ve ‘hareket’leri ile fikirleri arasında uyum arayan, üslup sahibi, etkili ve bereketli bir müellif aynı zamanda. Muhalif fakat yeniden kurucu bir mücadele adamı, sert ve tavizsiz tenkitlerden çekinmeyen bir ahlâkçı, bir mütefekkir…

İnsanı bir şahsiyet, bir ‘ben’ olmaktan uzaklaştıran, şahsî ihtiraslarına yahut cemiyetin-cemaatin değerlerine mahkum eden düşüncelerle, siyasî sistemle, kapitalist dünya görüşüyle ve ideolojilerle olduğu kadar “kendini belli eden sanatla, nümayişçi ahlâkla, kendine güvenen dindarlıkla” daima hesaplaşan bir karakter. Kendini / Müslüman Anadolu’yu merkeze alarak sonsuzluğa doğru hareket ve isyan eden iradeci bir mistik… İsmail Kara bu kitapta fikirleriyle de irtibatlı olarak onun hayatını anlatıyor.” (Bu yazının başlığını oluşturan kitabın arka kapağının dış yüzünden)

“İman iki şekilde gözükür: Çokluğa çevrilen estetik iman, birliğe çevrilen dinî iman. İnsan ruhunun tabii ilerleyişiyle birinciden ikincisine geçilir. Lâkin çok kere sanatkârlar kendi mıntıkalarından aslâ ayrılmayarak sonuna kadar sanatın kendi dinî ve kendi kendine tapınışıyla yaşadılar. Sanatkâr kendi vehmini mukaddesleştiriyor ve bütün ömrünce, sahip olduğu imanı, aşk ile ölüm arasındaki gidip gelmeleri ıztırabına teslim ediyor. Bu gidip gelmeler arasında sanatkârda birçok mistik hallerinin doğduğunu görüyoruz.

“Sol gözümüzle bakınca zihnimizi meşgul eden sual, sağ gözle bakarsak aklımızın takılı kaldığı bahis, modernleşmemiz ve bunu ispat eden şiir ve bunda çıkmaz gerçeği üzerine

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portali İsmet Özel Köşesi’nde ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında BOMBA KÜLTÜRÜNÜN ARDINDAN başlığıyla çıkan 22 Muharrem 1445 ( 9 Ağustos 2023) tarihli yazısının (www.istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=186& Katld=7) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

” (…) Bomba kültürü tabiri soğuk savaşı akla getirir. Yani nükleer bombalar sebebiyle bir medeniyetin son bulacağı korkusunu. (…)”

“XVII. Hıristiyan yüzyılından itibaren bilim adamları tarafından bilim adına lâyık görülmüş safsata hepimizi Soğuk Savaş’ın cereyan ettiğine inandırdı. Biz batıdakiler bir Hollywood filmi içindeymiş gibi yaşıyorduk. Peki, ya doğudakiler? Onların yeri dünya sinemasıydı. Dünya sineması patlamış mısır yemeden de seyredilebiliyordu. Avrupa’nın doğusu Sovyet peykleriyle doluydu. Çin-Sovyet çatışmasını izlemek eğlenceliydi. (…). Eğlencesiz duramıyorduk: Her iki süper güçten de destek alan bir bağlantısızlar bloğumuz vardı. Bu kadrosu kalabalık tiyatronun başrolünü üç kişi paylaşıyordu: Yugoslavya’nın başındaki Tito, Mısır’ın başındaki Nasır ve Hindistan’ın başındaki Nehru.”