Eylül 2023 Posts

“Dünya sistemi sermayenin teraküm ve temerküzüne müteveccihti.”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portalı İsmet Özel Köşesi’nde ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında TERAKÜM VE TEMERKÜZ başlığıyla çıkan 28 Safer 1445 (13 Eylül 2023) tarihli yazısının(www.istiklalmarsidernegi.org.tr/ IsmetOzel?Id=192&Katld=7) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar (bunlardan ilki o yazının II. paragrafından bir cümlenin alıntı olarak bu yazının başlığını teşkil etmesi) oluşturacak bu yazıyı.

“Ekonomik güç mali güç demek değildir. Ekonomi doğuşu ve geçirdiği evreler bakımından insanın ihtiyaçlarıyla o ihtiyaçları hissedilmez şekle getiren vasıtaların örtüşmesidir. (…) Oysa mali güç denince aklımıza bir toplam geliyor. Mali güç derken sadece onu elinde bulunduranın yarar sağladığı bir toplama dair bir söz ediyoruzdur. (…) Türk milleti olarak dikkate ekonomik gücü almak mecburiyetindeyiz. Bu mecburiyeti üstlenirsek finans sahasındaki dalgalanmalar bizi şimdiki gibi etkilemeyecek. Oysa mali gücün ekonomik gücü de ifade ettiğine inanan insanların yönettiği bir ülkede yaşıyoruz.

Dikkat ettiyseniz o ihtiyaçları gideren demedim, kasd-ı mahsusla “o ihtiyaçları hissedilmez şekle getiren” ifadesine müracaat ettim. Çünkü insanoğlu doğru yoldan ihtiyaçlarının ortadan kalktığı zannıyla yaşamağı ilke edinerek sapmıştır.

“Tasavvufî Yaşantı ve Nedensellik”

 

Prof.Dr. İlhan Kutluer‘in “Yitirilmiş Hikmeti Ararken” isimli kitabının (İZ Yayıncılık, 4.Baskı; 2017) bu yazının başlığını teşkil eden bölümünün (440-476) başlarından birkaç yerden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

“İbnü’l-Arabî Fütûhât adlı eserinde hem kelâmcılar hem de filozoflar için ‘ehlü’n- nazar, sâhibü’n-nazar gibi tabirler kullanmakta ve ‘tahkîk’ dediği gerçeği keşfetme ve kendini gerçekleştirme yönteminin söz konusu nazarî (teorik) sınırların çok ötesinde bulunduğunu vurgulamaktadır. Mevlânâ’nın aklı aştığı düşünülen gerçeklik karşısında nazarî yöntemlerin sınırları içinde kalmakta ısrar edenleri nasıl eleştirdiği de Mesnevî okurlarının hatırlayacağı bir husustur. (…) Geleneğin içinden bakarak derken, bu geleneği anlamak için bizzat tasavvuf doktrinlerini metne dökerek anlaşılır kılmağa çalışan Sufi mütefekkirlerin ifade formlarıyla empati kurmayı, tasavvufî metinlerin özgün anlamını kendi bütünlüğü içinde böylece kavramayı kast ediyoruz. Tasavvuf kültürü muhitlerinde yaygın olarak bilinen ‘tatmayan bilmez’ özdeyişi marifeti tasavvufî yaşantı veya tecrübe şartına bağlamaktadır. Dolayısıyla bizler tasavvuf geleneğinin ruhunu anlamak için mutasavvıfların sözünü ettiği bilginin nazarî bilgiden çok zevkî bilgi olduğu iddiasını daima hesaba katmalı, -(…)- geleneğin ruhunu kavramak adına ve empati kuralı gereğince mutasavvıfın bilgiden daima böyle bir bilgiyi kast ettiğini hatırdan çıkarmamalıyız.

Peki, nedensellik probleminin İbnü’l-Arabî gibi bir mutasavvıfın metninde ele alınış biçimleri bizzat tasavvufî yaşantı veya tecrübeyle ilgili midir? Metni yazan açısından, evet… Demek ki bu sunumu değerlendirirken akıldan çıkarmamamız gereken şey, tam anlamıyla felsefî diyebileceğimiz bir çerçeveye oturtulmuş ve neredeyse tamamen felsefî terminoloji kullanılarak ele alınmış olan nedensellik probleminin, metni yazanın iddiası bakımından felsefî diyebileceğimiz bir araştırmanın sonuçları olarak vaz edilmediğidir (konulmadığıdır). Yazar bizden tipik bir filozof ve/veya kelâmcı karşısında olduğumuz düşüncesine kapılmamızı istememektedir. Onun yazdığı metinle ortaya koymak istediği şey, gerçeğine nazarî değil, zevkî yöntemlerle ulaşılmış bir varlık, bilgi ve değer doktrinini, problemleri nazarî yöntemlerle çözümleyen akıl sahipleri için anlamlı olan terimlerle izah etmeye çalışmaktır. Bu da kaçınılmaz olarak felsefe ve kelâm terminolojisine müracaatı gerektirmekte ve aynı terminolojiye müracaatla felsefe ve kelâm ekollerinin bu doktrin açısından yorum ve eleştirisini mümkün kılmaktadır. (…)

“Sûfîlere göre idrak seviyeleri ve anlama problemi: Niyazi-i Mısrî örneği”

 

Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç‘ın “tasavvuf düşüncesi Makaleler-Konferanslar l” (SUFİ KİTAP 2. Baskı Aralık 2014) kitabının, bu yazının da başlığını alıntı olarak teşkil eden başlıklı bölümünün birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

“Niyazi Mısrî “Hz. Muhammed’in yoluna gidenlerin, izinden gidenlerin yoluna kurban olsun” dediği gibi biz de böyle büyük bir şahsiyetin önünde saygıyla eğiliyoruz. Burada sizlere Niyazi Mısrî gibi bir bilgenin gönlünden taşan ve edebî sanatlar içerisinde adına şiir denilen ârifâne nutuklarından seçmiş olduğum bazı dizelerini açmaya çalışacağım.

“Türkiye’de ‘demokratikleşme tabii olarak İslâm’ı öne çıkarır’ diyoruz.”

 

Prof. Dr. İsmail Kara‘nın aylık Derin Tarih dergisinin Eylül 2023 sayısında “İstismar Ne Zaman Destek Anlamına Gelmeye Başladı?” başlıklı bir yazısı çıktı. Bu yazının birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar (bunlardan ilki o yazının başlarından sayılacak bir alıntı cümle olarak bu yazının başlığını teşkil ediyor) oluşturacak bu yazıyı.

“Türkiye’de darbelerle dinî düşüncelerin ve hareketlerin yükselişi, dinî taleplerin ve yayınların canlanması (daha az olmak üzere sönümlenmesi), veya yer yahut istikâmet değiştirmesi arasında kuvvetli bir ilişkinin var olduğunun altını ısrarla çiziyoruz. Ve umumiyetle sanıldığının aksine askerî müdahalelerle yükselişler, serpilmeler arasında ‘müsbet’ bir ilişki olduğunu; bu sebeple darbelerin öncelikli gerekçeleri arasında komünizm ve irticanın başat unsurlar olarak yer almasının epeyice bir miktar yanıltıcı ve şaşırtıcı fonksiyonlar icra ettiğini söylüyoruz. (Buradaki müsbetlik çoğu zaman değer yüklü bir müsbetlik değildir; bazen nicelik ve maddî yükseliş, bazen de sisteme katılım, imkânlar-haklar elde etme ve görünürlük itibariyledir). (…), Türkiye’de ‘demokratikleşme tabii olarak İslâm’ı öne çıkarır’ diyoruz. Bunlar da bir tür sisteme katılma araçları ve yolları aynı zamanda. Bu kısım şimdilik dersimiz olmadığı için temasla yetinelim.

“Aziz Kur’an”dan bazı alıntılar

 

Prof.Dr. Muhammed Hamidullah‘ın Çeviri ve Açıklama olarak bu eserini Yrd. Doç. Dr. Abdülaziz Hatip ve Mahmut Kanık çevirmişler, Ahmet Baydar editör olarak görev yapmış, N. Ahmet Özalp de dil ve yazım’dan sorumlu olmuştur. Kitap Beyan Yayınları‘ndan çıkmıştır.

FÂTİHA Rahmân, Rahîm Allah adına. 1. Övgü Allah’a: Dünyaların Rabbi, 2. Çok Merhametli, Hep Merhametli, 3. Karşılık Günü’nün sahibi. 4. Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz. 5. Bizi doğru yola ilet, 6. kendilerine iyilik verdiklerinin yoluna, 7. hışmına uğrayanların ve sapanlarınkine değil. (dipnot: Bu son âyeti namazda okurken ‘Âmin’ kelimesi ilâve edilir.)