Ekim 2023 Posts

“Beşer olarak zaaflarımız kaçındığımız şeylerden doğuyor.”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portalı İsmet Özel Köşesi’nde ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında RIZKIN ONDA DOKUZU başlığıyla çıkan 17 Rebiülahir 1445 (1 Kasım 2023) tarihli yazısının (http://www.istiklalmarsidernegi.org.tr /İsmetOzel?Id=198&/Katld=7) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar (bunlardan ilki o yazının l. paragrafından bir cümle alıntı olarak bu yazının başlığını teşkil etmekte) oluşturacak bu yazıyı.

“Rızkın onda dokuzu ticarettedir.” buyruluyor Hadîs-i şerif’te.”

“Beşer olarak zaaflarımız kaçındığımız şeylerden doğuyor.

“Neyin alınıp neyin satılacağına karar veren insan bu kararından ötürü bütün diğer insanlardan ayrılır.”

“Modernliğimiz, kapitalizm’e boyun eğmişliğimiz sebebiyle kaçındığımız şeyler arasında satmak ve satılmak da yer alıyor.”

“Allah’a satılmanın şerefinden bir hayli uzaklaştı Türk toplumu.”

“Allah’a satılmak ne derecede yadırgatıcı gelse de modern kültür kapsamında devlet tarafından satın alınmak kimseye tuhaf gelmiyor. 007 James Bond gibi kademeleri bile var satılmanın.”

“Neredeyse (İslâm, takipçileri en kötü olan, en iyi dindir) diyen George Bernard Shaw’a hak vermeğe zorlanıyor gibiyiz.”

“Dinimiz hakkında bildiklerimiz şarkiyatçılar tarafından akıl sağlığımızı tehdit edecek ölçüde eğilip bükülmüştür.”

“Nefsü’l-Emr Nazariyesi ve Bilimsel Bilginin Nesnelliği Sorunu”

 

“Biz her şeyi apaçık bir kitapta sayıp yazmışızdır.” (Yâsin 36/12)

Prof.Dr. Ömer Türker‘in 2 aylık düşünce dergisi olan Teklif ‘te (Temmuz 2023 / Sayı 10) çıkan, başlığı alıntı olarak bu yazının da başlığını teşkil eden o yazının birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.

“Nefsü’l-emr terimi, İslam düşünce tarihinde İbn Sînâ sonrası dönemde, bilhassa Fahreddin er-Râzî’yle birlikte, gündeme gelen bir sorun olarak görünür. Sorunun kaynagında İbn Sînâ’nın varlık-mahiyet ayrımı olduğu söylenebilir. Fakat İslam’ın müteahhirûn döneminde müstakil bir sorun olarak bütün derinliğiyle kavranmışsa da meselenin kadîm döneme uzanan bir geçmişi vardır. Yine günümüzde de sorun aynıyla devam etmektedir. Dolayısıyla nefsü’l-emr sorununu üç ayrı dönemin hassasiyetleriyle ele alabiliriz: İbn Sînâ öncesi dönem, İbn Sînâ’dan modern felsefenin istiklâlini ilan ettiği on sekizinci yüzyılın ikinci yarısına kadarki dönem ve nihayet modern felsefenin hâkimiyetini tesis ettiği son iki yuzyıl. Önce nefsülemrin yahut kendinde şeyin, müstakil bir sorun olarak kavranmasına vesile olan varlık-mâhiyet ayrımının tam olarak bu soruna nasıl yol açtığını belirginleştirelim. Bilindiği üzere İbn Sînâ, bir şeyin varlık ve mahiyetini ayırıp mahiyetin kendinde neyse o olduğunu; varlık ve yokluğun mahiyete dâhil olmadığını söylemiştir. Buna göre mahiyet, bir şeyin ne olduğu sorusuna verilen cevaptır ve bu cevapta söylenenler, o şeyin dışta gerçekleşiyor olması bakımından hakikatini; kendisi dışındakilerin tamamını dışta bırakıp sadece kendisi ne ise onu ifade ediyor olması bakımından zâtını; gerçekleştirdiği tüm fiillerin kaynağında bulunuyor olması bakımından suretini ifade eder. (…) Bir şey kendisi olmadan belirli bir şey olamayacağından; mahiyet, zihinde veya dış dünyada var olduğunda ise önce kendisi olur sonra belirli bir zihinde aklî bir sûret olur, dış dünyada belirli bir fert olur. (…) Evet, bir şey kendisi olmadığında başka herhangi bir şey olamayacağından belirli bir ferdi veya zihindeki anlamı tahakkuk ettiğinde mahiyetin kendisi de tahakkuk eder ama mahiyet sadece kendisi olarak tahakkuk etmez. (…) Mahiyetin bu seviyesine İbn Sînâ, herhangi bir belirginleşmeden yani varlık ve yokluğun gereklerinden tamamen arınmış anlamında mutlak mahiyet adını verir. İşte bu mutlak mahiyet, İbn Sînâ felsefesinde aklın bir ltibarı olarak kavranıyor görünür ve bu haliyle ‘mahiyet nerededir?’ sorusuna yer bildiren herhangi bir cevap verilemez. Çünkü verilecek bir cevap, mahiyetin kendiliğini ifade edeceğinden veya tanımına gireceğinden mahiyetten asla olumsuzlanamaz. Bu sebeple de mahiyete kendisi olması bakımından bir yer nispet ettiğimizde, o yer dışında mahiyetin bulunması imkânsızlaşır. İbn Sînâcı mahiyet teorisinin en ilginç yönü de bu noktada belirir. Bir taraftan mahiyet tanımına giren ve zâtını oluşturan unsurlarıyla yalın halde düşünüldüğünde ona kendisi dışında bir şey ilave etmek mümkün olmaz iken, diğer taraftan mahiyetin tüm taayyünleri onun kendiliğini zorunlu olarak içermek durumundadır. Yani kendinde mahiyet, her ne kadar bir aklî itibar gibi görünse de aynı zamanda bir ferdin ve makul anlamın zımnında tahakkuk ettiği için dış dünyada da zihinde de vardır. (…) Böylece mutlak mahiyet, zihnin itibarında fark edilen bir anlama dönüşmekle kalmamakta; neyse o olarak kendinde istiklal sahibi anlam haline gelmektedir. Diğer deyişle kendinde mahiyet, herhangi bir zihni aşkın olan ama insan aklı, semâvî nefsler, ayrık akıllar ve Tanrı olarak özelleşen mutlak zihnin idrâkinin tümelliğinde müstakil bir sübût kazanan anlama dönüşmektedir. Tahmin edileceği üzere bu haliyle mahiyet, ilâhî sıfatları andırır şekilde, zaman ve mekânı aşkın, herhangi bir fâilin kudret ve iradesinin erişiminden korunmuş manâ hüviyetini kazanmaktadır. Daha öncesinde bu görüşe benzer üç teori geliştirilmiştir.

İsrail Gazze’deki can kaybını rekor düzeye çıkarmaya azmetmiş!

 

Bugün 24. gün ve saat 1.50’de Gazze’deki can kaybı 8 Bin 306. İsrail durmuyor, Gazzelilerin can kaybına doymuyor. Hedefi ne ola ki? Gazze’yi Gazzelilerden tamamen temizlemek mi? Gazze şeridi 24. günde kahrolasıca İsrail’in ve onun hâmisi insanlıktan nasipsiz ABD’nin eşine rastlanmayan zulmünü İsrail’in saldırılarına destek vermek sûretiyle sürdürmesi, 141 yıldır hizmet veren Hastane’nin bombalanması, Hastaneye sığınan 500’den fazla Filistinlinin ölümü zulmün boyutları hakkında, işlenen savaş suçunun büyüklüğünü gösteriyor. Kahrolsun İsrail ve onun arkasındaki ABD!

Fusûsu’l-Hikem Tercüme Ve Şerhi-II’den birkaç alıntı

 

Muhyiddin İbnu’l- Arabî‘nin ünlü eserlerinden biri olan Füsûsu’l-Hikem‘in Tercüme ve Şerhi Ahmed Avni Konuk tarafından yapılmıştır. Dört cilt halinde bu eseri yayına hazırlayanlar ise Prof. Dr. Mustafa Tahralı ve merhûm Dr. Selçuk Eraydın‘dır. Bu eserin II. Cildinin (İFAV, 7.Basım 2017) başlarından birkaç yerden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

“Mahmûdiyyet (övülmüşlük) ve mezmûmiyyet (kötülenmişlik) halka nisbet iledir. Halbuki bu zâtî ve hakikî ulüvv (yücelik) ancak hâssaten (özel olarak) “Allah” ismi ile adlandırılan zât ahadiyyet mertebesinden vâhidiyyet mertebesine inmedikçe bu isim ile tevsîm olunmaz (isimlenmez). Zîrâ ahadî zât hiçbir sıfât, nuût (niteleme) ve esâmî (isimler, nâmlar) ile mevsûf (vasıflanmış), ve men’ût (methedilmiş) ve müsemmâ (nâmlı) değildir. Sırf zât mertebesinden sıfât (sıfatlar) ve isimler mertebesine inerek “ilk taayyün (belirme) ile müteayyin (belirmiş) olduğunda “Allah” toplayıcı ismiyle müsemmâ (isimlenmiş) olur. Ve bu mertebe bilcümle ilâhî isimler sûretlerinin ilâhî ilimde peydâ olarak birbirinden seçkin olduğu mertebedir. Ve bu mertebe, mâdem ki bilcümle isimleri toplayıcıdır, şu halde ne kadar varlıksal hususlar ve yoklukla ilgili nisbetler varsa hepsini kuşatmış olur. Nitekim Hak Teâlâ buyurur (anlam olarak): “(…) Allah’ın ilmi, kudreti her şeyi kuşatıcıdır.” (Nisâ, 4/126)

ABD+Batı-İsrail Dayanışması ve Mazlum Gazze Halkı ile Onların yanındaki zulme karşı insanlık

 

İnsanlıktan bahsetmenin bu dayanışmalı zulüm karşısısında neredeyse anlamsız olduğu bir dönemdeyiz. İnsanlık zulme yenik düştü. Gâlip olan İsrail ve onun arkasında ısrarla duran, desteği ve dayanışmasında kararlılığını sürdüren ABD ve Batı. İnsanların Gazzelilere dua ve yardım edenleri de elbette İsrail + ABD ve Avrupa ülkeleri karşısında olanlardır; ancak onların Gazzelilere desteği İsrail’le ABD ve Avrupa ülkelerinin dayanışması karşısında zayıftır maalesef. Zulme destek, mazluma desteğin üzerindedir. Mehmet Âkif, “zulmü alkışlayamam / zâlimi aslâ sevemem” demiş bir şiirinde. Günümüz insanlarının da hesaba katılır bir çoğunluğu İsrail zulmüne karşılar (zulmü alkışlamıyorlar, zâlimi (İsrail’i ve onunla dayanışma hâlinde olan ABD’yi ve Avrupa ülkelerini) sevmiyorlar ama bu İsrail zulmünü durdurmağa yetmiyor. Gazze’de can kaybı her geçen gün daha da artıyor. ABD danışman ataması bile yapabiliyor İsrail Ordusu’na Gazzelileri yok etmek için. Sanki Gazzeliler yeteri kadar saldırıya ve bombardımana maruz kalmamışlar gibi! Anlaşılan o ki İsrail ve onu destekleyen ABD ve Avrupa ülkeleri Gazze’yi haritadan silmeyi, oranın halkını tamamen yok etmeği amaçlamış durumdalar.

Bugünkü İstanbul Mitingi Filistinlilere, Gazze’ye ve Gazze’li mazlumlara destek anlamında, onlarla dayanışma hâlinde olduğumuzu yansıtmak üzere düzenlenmiştir. Siyonist emperyalizme bir meydan okuma anlamındadır bu miting; Gaznelilerin yalnız olmadığını, Türkiye’nin Gazne’yle , ABD’nin İsrail’e verdiği desteğin zıddına, dayanışma hâlinde olduğunun ilânıdır. İstanbul, bu mitingle, Fatih Sultan Mehmet’in rûhunun bir kez daha şâd olmasına ve ABD’nin İsrail’in yanında Gazze’li mazlumlara karşı duruşunun ve zâlimin yanında yer alışının doğallığına, o ülkeden başka bir beklenti olamayacağına işaret etmekte.