Kasım 2023 Posts

‘Kerîm Kur’ân’dan beş âyet (anlam olarak)

 

Muhakkak yeryüzünde debelenen hayvanların Allah katında en kötüsü küfredenlerdir (kâfirler/ inkâr edenler/ dinsizler/ dil ile onaylayıp kalben inkâr edenler). Onlar iman etmezler. (El-Enfâl / 8. Sûre, 55. âyet)

Eğer sana (Peygamber kasdediliyor) hile yapmak isterlerse, şüphesiz sana Allah yeterlidir. Seni yardımı ile ve müminlerle destekleyen O’dur.” (aynı sûre, 62. âyet)

Eğer müşriklerden (Allah’a ortak koşanlardan) biri senden aman dilerse, ona aman ver! Tâ ki, Allah’ın kelâmını dinlesin; sonra onu emin olduğu yere kadar ulaştır. Çünkü bunlar gerçeği bilmez bir kavimdir.” (Et-Tevbe sûresi, 6. âyet)

Müşriklerle nasıl sözleşme olabilir ki, size gâlip gelseler hakkınızda ne bir yemin gözetirler, ne de bir sözleşme. Ağızlarıyla sizi razı etmeğe çalışırlar. Fakat kalbleri buna karşıdır. Onların çoğu fâsıklardır (fâsık: insanlıktan çıkmış/ Allah’ın emirlerini tanımayan)” (aynı sûre, 8. âyet)

Öyle bir kavimle harbetmez misiniz ki, onlar yeminlerini bozdular. Peygamberi (Mekke’den) çıkarmağa karar verdiler ve üstelik ilk önce size hücuma onlar başladılar. Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer gerçek müminlerseniz Allah korkulmağa daha lâyıktır.” (aynı sûre, 13. âyet)

“Kültürden Medeniyete”

 

Merhûm Ş. Teoman Duralı‘nın 2 aylık düşünce dergisi olan Teklif‘te (Kasım 2023, s.12) çıkan başlığını bu yazıya da başlık olarak alıntıladığım yazısının birkaç yerinden yapacağım alıntılamalarım oluşturacak bu yazıyı.

“Medeniyet seviyesine erişebilmiş kültürlerde gelenekleşmiş örfler, ödev-hak dengesi gözetilerek sıkıca belirlenmiş düzenlere dönüştürülmüş, buradan da hukuk, dolayısıyla da kanunlar oluşturulmuştur. Hukukun ise, aslı esası ahlâktır : Geleneklere geçmiş göreneklerdeki ahlâk, yaptırım gücü bulunmayan yaşama tarzıdır. Bu hâliyle ahlâk devingen ve akışkandır. Hâlbuki özellikle yazıyla tesbitinden itibaren hukuk, sâbitleştirilmiş bir düzendir. Hukuköncesi dönemlerde kişiler, geleneklerle aktarılagelinmiş gevşek ölçülerle örülmüş göreneklerde yaşardı. Hukukun hâkim olduğu ortamlardaysa, kanun biçimine dönüştürülmüş hâliyle yine göreneklerde, fakat bu kere sıkıca belirlenmiş ölçülerin, daha doğrusu, zorlayıcı şartlar demek olan kıstasların gölgesinde yaşanır olmuştur. “Gölge”nin kapsamı artık besbelirgindir. Onun kapsamında, çerçevesinde yaşamanın mükâfatı “varolma ruhsatı”dır. Buna ise “meşruluk” denir. (…)

İsrail ve onun zulmüne destek olan ABD ile Avrupa ülkeleri mazlumların âhını aldılar; bakalım onlar nelerle karşılaşacak !?

 

ALLAH‘a inananlar haksızlık ve zulüm yapmaktan uzak dururlar ve haksızlık ve zulmun karşılıksız kalmayacağına inanırlar. Allah en büyüktür (Allahu ekber).

Zalim İsrail Yahudileri ve onların arkasında duran ABD ve Avrupa ülkeleri bu büyük zulmün cezasını (karşılığını) mutlaka göreceklerdir. O Gazzeli bebeklerin, çocukların, annelerin, babaların, nenelerin, dedelerin uğradığı İsrail zulmü bu asrın en büyük felâketi olmuştur. Gazze şeridi gözü dönmüş İsrail tarafından gece- gündüz bombalandı, vurulageldi. Bu ne acımasız bir devlet ve milletmiş! Ve ABD ile bazı Avrupa ülkeleri nasıl da İsrail’i Gazzelilere göre her bakımdan güçlü ve imkânları geniş olduğu halde bunca destekledi !? Kendi vatanlarında Filistinliler / Gazzeliler bir aydan daha uzun bir zaman sürekli bombalandılar, vuruldular. Kahrolasıca İsrail Yahudileri kendilerini destekleyen ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin teşviki ve desteğiyle Gazzelileri vurdular da vurdular, bombalamaları kesintisiz sürdü. Allah şâhit bütün olagelen zulme. İnşaallah cezalarını verir zâlimlerin, kahrolasıcaların. Allah zâlimleri görendir, bilendir. Karşılıksız kalmayacaktır İsrail’in zulmü. Göreceğiz inşaallah. ACIMASIZLAR varsa onları CEZASIZ bırakmayacak ALLAH var. Allah en büyüktür (Allahu Ekber).

“Birliktelik, bir asabiye veya dayanışma ruhuna muhtaçtır.” (İbn Haldun)

 

İki aylık düşünce dergisi olan Teklif ‘te (sayı: 12 / Kasım 2023) çıkan Ömer Türker‘in “Temeddün ve Hâkimiyet” başlıklı yazısından yapacağım bazı alıntılamalar (bunlardan ilki s.57’nin başından bir cümlenin alıntı olarak bu yazının başlığını teşkil etmesi) oluşturacak bu yazıyı.

“Klasik dünyanın siyaset düşünürleri toplumsal bir varlık olarak insan hakkındaki tahlillere, insanın tabiatı gereği medenî olduğunu ilke kabul ederek başlar. Yazılı kaynakları Antik Yunan’a kadar uzanan bu ilkedeki medenî kelimesi, insan fertlerinin varlıklarını idame ettirmek için mutlaka bir işbirliğine ihtiyaç duyduğunu ifade eder. Buna göre insanlar ancak hemcinsleriyle yeterli hale gelebildiğinden, zorunlu ihtiyaçların karşılanması için farklı maharet ve meslek gruplarının dayanışması gerekir. İbn Sînâ’nın ifadesiyle: “Böylece birisi, diğeri için buğday üretir; öteki, beriki için ekmek yapar; birisi, diğeri için diker; öteki, beriki için iğne üretir. Böylece bir araya geldiklerinde işleri yeterli hale gelir.” (dipnot: İbn Sînâ, Kitâbu’ş-Şifâ Metafizik,çev. Ekrem Demirli- Ömer Türker, İstanbul: Litera Yayıncılık, 2017, s.411) (…) Her ne kadar İbn Haldun toplumsal düzeni normatif yolla değerlendirdiği hususunda Fârâbî’yi eleştirse de Fârâbî’nin toplumsal düzen tahlili, bir araya gelen insanların hangi değerler etrafında örgütlendiğini tahlil ettiği ölçüde olgunun olabildiğince uygun bir tasvirini vermeyi amaçlar. Normatiflik belirli bir bakış açısıyla söz konusu örgütlenmeler arasında tercih yapıldığında ortaya çıkar. Bu durum hem küçük ölçekli hem de büyük öiçekli topluluklar için geçerlidir. Fakat büyük ölçekli toplumsal düzenler küçük ölçekli toplumsal düzenlerden farklı olarak birbirinden dil, din, kültür ve tarih bakımından oldukça farklı toplulukları bir araya getirir. Temeddün kelimesini kullanan klasik ahlâk ve siyaset kitapları bu duruma dikkat çekmektedir. Nitekim Kınalızâde Ali Çelebi (ö.979/1572) temeddün kelimesini bu çeşitlilik ve ayrıntıyı ifade edecek şekilde açıklar : “Birbirinden farklı insan grupları (taife) ve topluluklarının (ümmet) bir araya gelmesi, kaynaşması ve düzene girmesi” (dipnot: Kınalızâde Ali Çelebi, Ahlâk-ı Âlâî, haz. Mustafa Koç, İstanbul: Klasik Yayınları, 2007, s.479.) (…) temeddün lafzı, sözkonusu bir araya gelmenin parçalı ve zorlamalı gerçekleştiğini de tazammun eder (içerir).

Zulümde İsrail’in önceki başıboş saldırganlığı sürer mi?

 

Bugün, Gazze’de bir günde 6 hastanenin bombalandığı haberi var. Abluka altındaki Gazze’de 21 hastanenin kapandığı, hastanelerde elektrik kesik olduğundan ameliyatların el feneriyle, hattâ telefon ışığından dahi yararlanarak yapıldığı bildiriliyor. Rusya ve Çin’den İsrail’e ateşkes çağrısı yapıldı. İngiltere’den, İtalya’dan ve Fransa’dan da İsrail’in bombalamayı durdurması çağrıları var. Bugün Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da İslâm İşbirliği Teşkilatı toplantısı var. Gazze Sağlık Bakanı, Gazze Şifa Hastanesi’nde yakıtın bittiğini, 39 bebek için kritik saatler söz konusu olduğunu açıkladı. Dolayısıyla dünyanın gözü önünde 36 gündür süren ve bir soykırımı çağrıştıran zulmüyle İsrail bu konuda bir rokor gerçekleştirecek gibi idi. Ancak şimdi “İŞGAL ORDUSU GAZZE’de, HAMAS İsrail askerlerini vurdu, Kassam Tugayları ile İşgal ordusu arasında çatışmalar sürüyor” haberleri var. Dahası 13 yaşında bir çocuğun çığlığı var en yakınlarını kaybettiğine dair. İslâm İşbirliği Teşkilatı Zirvesi’nde İsrail yönetiminin Gazze’yi vurmasının durdurulması, oradaki hastanelerin normal çalışır duruma gelmesi, yardım kampanyalarının yaşamla ölüm arasında bir tercih yapılmasına dönük değerlendirilmesinin şart olduğu konuşuluyor. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas bu vahşî katliamın bir an önce durdurulması gerektiğini vurguluyor. ABD’nin bu işgalin ve soykırımın derhal durdurulmasına çalışması gerekirken İsrail’in arkasında durmasının anlaşılır bir duruş olmadığına vurgu yapıyor. Biz Filistin halkının korunmasını ve Filistin’in özgürlüğünün sağlanmasına ve bu ülkenin yeniden özgürlüğüne ve normalleşmesine kavuşmasına destek olunmasını bekliyoruz diyor.