Kasım 2023 Posts

CHP’nin nitelikli bir genel başkan çıkaracak potansiyeli var mı?

 

CHP’nin 38. Olağan Genel Kurultayı’nda bugün yapılacak genel başkan seçimi, maalesef nitelikli bir aday için bu partinin potansiyeli var mı sorusunu akla getiriyor.

Oysa CHP geçmişinde bu potansiyele sahipti. Nitelikli genel başkanları oldu CHP’nin. Ama Kılıçdaroğlu ile birlikte nitelikli genel başkanlar dönemi bitti denilebilir.

Bugün yapılacak kurultayda Kılıçdaroğlu yeniden seçilse de, Özgür Özel genel başkan olsa da, aday değil ama Ekrem İmamoğlu da aday olsaydı ve seçilme şansı bulunsaydı CHP nitelikli bir genel başkana kavuşacak mıdır? Bu soruya “Hayır” cevabı verecekler az değildir, diye düşünüyorum.

“Hakikatte cezb eden birdir fakat çok görünür.”

 

Muhyiddin İbnu’l Arabî‘nin FUSÛSU’L-HİKEM isimli eseri Türkçe Tercüme ve Şerhi olarak (tercüme ve şerh: Ahmed Avni Konuk) yayınlanmış (hazırlayanlar: Prof. Dr. Mustafa Tahralı – Dr. Selçuk Eraydın) bulunmaktadır (İFAV, Yedinci Baskı, 2017) Bu eserin II. Cildinin birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.

” ‘Vücûd’un pekçok mertebesi olmakla beraber, umûmiyetle beş veya yedi mertebe olarak anlatıldığını görüyoruz.

“Kur’ân bir ölçüttür.”

 

Merhûm Muhyiddin İbnu’l Arabî‘nin (d. Mürsiye / İspanya, 560/1165- v. Şam 638/1240) son ünlü ve büyük eserlerinden biri Fusûsu’l- Hikem , diğeri el- Fütûhâtü’l- Mekkiyye‘dir. Bu yazı, Füsûsu’l-Hikem Tercüme Ve Şerhi-I’in (Tercüme ve Şerh: Ahmed Avni Konuk, Yayına Hazırlayanlar: Prof.Dr. Mustafa Tahralı– Dr. Selçuk Eraydın) başlarından birkaç yerden yapacağım alıntılamalardan oluşacak. Başlık da bir alıntıdır ; onu “Altın ile bakır ayrılmak için gelmiştir.” cümlesi izler. (Mukaddime, s.4)

” ‘Vücûd’un dilimizde karşılığı ‘varlık’, ve Fars dilinde ‘hestî’dir. lügat manâsı ‘matlûbu bulmak’tır. (matlûb: talep olunan) Örfte kulanılan ‘cisim ve beden’ manâsı lügat kitaplarında ancak mecâzî manâ olarak zikredilmiştir. Sûfî ıstılâhında (terminolojisinde) ‘vücûd sâhibi olan mevcûd’dan ibârettir. İmdi (Şu halde) vücûd lafzı ile bir hakikat murâd olunur ki, onun varlığı kendi zâtından ve kendi zâtı iledir. Ve bâkî ( kalıcı) mevcutların varlığı ondan olup onunla kâimdir. Mutasavvıf muhakkıklar (hakikat ve tahkik peşinde olanlar) kelâm âleminde, o hakikate işaret için ‘Lâ- taayyün’ (belirmesizlik) ve ‘mutlak varlık’ derler. Çünkü varlık zâtı bu mertebede hiç bir ‘isim’ , ‘sıfat’ ve ‘fiil’ ile kayıdlı / izafî olarak müteayyin (belirmiş) değildir; bilcümle belirmeler kayıdlarından mutlaktır. Belki belirmelerin hepsi bu mertebede zât hakîkatidir.

” ‘Tarihî Teknoloji’ Sergisi, İslâm Dünyasının Ortaçağını Aydınlatıyor”

 

Merhûm M.Orhan Okay‘ın SİLİK FOTOĞRAFLAR PORTRELER kitabının bu yazının da alıntı olarak başlığını teşkil eden bölümünün (s.172-178) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

” TOPKAPI Sarayı’ndaki ‘Minyatür Salonu’ çok dikkate değer bir sergiye sahne oluyor. Bundan beşyüz ilâ binikiyuz yıl önce, şaşılacak bir zekâ ve meharetle tasarlanmış, uygulanmış birtakım mekanik âletler, konuya ilgi duyan seyircilerin hayret dolu merak ve tecessüs bakışlarını bu objeler üzerine çekiyor. Beşyüz veya altıyüz ilâ binikiyüz yıl öncesi, Avrupa kıtasının karanlık Ortaçağ’ını içine alan bir dönemdir. Doğu’da ise İslâm dünyasında yukselmekte olan tefekkür ve ilim güneşinin aydınlattığı büyük bir coğrafya oluşmaktadır. Sergi, bu coğrafyada ilim adamlarının, birtakım ince hesaplarla tasavvur ettiği, eserlerinde çizimlerini yaptığı, belki büyük bir kısmını da pratik uygulamaya koyduğu yüzlerce mekanizmadan bir bölümünü sergiliyor. Bu âletler, döneminde kaleme alınmış veya daha sonraki yüzyıllarda istinsah edilmiş (nüshası çıkarılmış) yazma eserlerdeki tariflerden ve çizimlerden faydalanılarak günümüzde yeniden imâl edilmiş. (…) Bunların da dışında kaybolmuş, nice yangınlara maruz kalarak zayi olmuş pek çok el yazmasında daha başka âlet çizimlerinin bulunabileceği, şüphesiz birçoklarının da kitaplara girmemiş olabileceği düşünülürse İslâm Ortaçağı’nın zengin bir teknoloji devri yasamış olduğunu tahmin etmek güç olmaz.”

“Teşhir edilenler arasında basit görünüşlü olanlardan dönemine göre oldukça teferruatlı ve karmaşıklarına kadar zannederim elli kadar âlet var. Pusulalar, çıkrıklar, suyun nakli, özellikle yukseğe çıkarılması için su dolabı dediğimiz basit çarklar ve daha karışık mekanizmalar, sıvıları damıtma ve yoğunluklarını ölçme teknikleri, uzun deniz yolculuklarında astronomi bilgisi yardımıyla yol bulma âletleri, gökyüzünde güneşin, gezegenlerin hareketleri ve birbirleriyle ilişkileri, çeşitli operasyonlarda kullanılan birtakım tıbbî âletler… Bütün bunlar bahsettiğim yazmalardaki tarifler ve çizimler dikkate alınarak ahşaptan ve metalden imâl edilmiş. (…) Bazılarında bir düğmeye, bir manivelaya dokununca bütün mekanizma harekete geçiyor. (…) Avrupa’nın bazı şehirlerinde teşhir edilen, ümit ederim ki bundan sonra da dünyanın başlıca şehirlerinde teşhir edilecek olan sergi, Almanya’da Frankfurt Üniversitesi’nde bulunan ‘Arap ve İslâm İlimleri Tarihi Enstitüsü’nün uzun yıllar boyunca arastırma ve çalışmalarının bir ürünü. Bu enstitünün başında bir Türk profesörünün bulunduğunu Türkiye’de kaç kişi, hattâ kaç aydın biliyor? Hayattaki insanları mübalagalı sıfatlarla anlatmaktan hoşlanmam. (…) Ama bu sergi vesilesiyle bahsettiğim enstitünün müdürünü, maalesef birçok Türk aydının bilemediği, hatırlamadığı Fuat Sezgin‘i birkaç cümle ile tanıtmak isterim. Zira Türkiye’deki biyografi kitaplarında, ansiklopedilerde bu dünya çapındaki ilim adamımızın adını arayacaklar hayal kırıklığına uğrarlar.