Aralık 2023 Posts

“Nefsini icmâlen (öz olarak) ârif olan (bilen), Rabbini de icmâlen ârif olur.”

 

Muhyiddin İbnu’l Arabî‘nin FUSÛSU’L-HİKEM isimli eserinin (Tercüme ve Şerh: AHMED AVNİ KONUK, Hazırlayanlar: Prof.Dr. MUSTAFA TAHRALI -Dr. SELÇUK ERAYDIN, İFAV, Yedinci Baskı, 2017) I. Cildinin sonlarından yapacağım bazı alıntılamalar (bunlardan ilki s.267’den alıntı olarak bu yazının başlığını teşkil eden bir cümledir) oluşturacak bu yazıyı.

“Hakk’ın hitâbı umûmadır.”

(S.a.v.) Efendimizin bir sözü: “Siz dünya işlerinizi benden daha iyi bilirsiniz.”

“Ben senin hoş olan ırmağına çıplak olarak dalayım, diye butûn (bâtın olma) sıfatlarımdan soyundum.” (Hz. Mevlânâ(r.a.)

“Velâyet esas ve hakikat itibariyle mutlak ilâhî sıfatlardır.”

“Hâtem-i rusül (resûllerin sonuncusu) velîdir; velâyeti hasebiyle ulûm (ilimler) ve esrârı (sırları) Hak’tan bilâ-vâsıta (aracısız) ahz eder (alır). Ve resûldür, Hak’tan aldığı ahkâmı (hükümleri) ümmetine tebliğ eder. Ve nebîdir, Hak’tan ve âhiret umûrundan (işlerinden) ümmetine haber verir.”

“Hakikatler ehli indinde (katında) Allah Teâlâ için ne ıtlâk (mutlak oluş) ve ne de takyîd (ıtlak’ın zıddı) vardır. Zîrâ Cenâb-ı ilâhî, yani ulûhiyyet hazreti (mertebesi) ilâhî isimlerin tümünü camîdir (toplayandır).”

“Böylece birisi diğeri için buğday üretir; öteki beriki için ekmek yapar; birisi diğeri için diker; öteki beriki için iğne üretir. Böylece bir araya geldiklerinde işleri yeterli hale gelir.”

 

Başlığı teşkil eden sözler bütünü, İbn Sînâ‘ya ait ve O’nun Kitâbu’ş-Şifâ Metafizik (çev. Ekrem Demirli-Ömer Türker, İstanbul: Litera Yayıncılık, 2017, s. 411. ) eserinden. Ben İbn Sînâ’nın bu işbirliğine dair ifadesini Prof.Dr. Ömer Türker‘in 2 aylık düşünce dergisi olan Teklif‘te ( Kasım 2023/ s. 12) çıkan “Temeddün ve Hâkimiyet” başlıklı yazısında okudum. O yazıdan yapacağım bazı alıntılamalar (ilki, o yazının başlarından İbn Sînâ’nın ifadesiyle: diye başlayan sözler bütünü alıntı olarak bu yazının başlığını teşkil ediyor) oluşturacak bu yazıyı. Başlıkta geçen “Temeddün” medenîleşme anlamındadır.

Başlığı teşkil eden İbn Sînâ’nın sözlerine ilişkin yazıda şöyle deniliyor: “Bu durum ister göçebe veya bedevî, ister meskûn hayat formunda olsun, sade veya ayrıntılı bir toplumsal hayatın inşa edilmesini sağlar. Küçük veya büyük ölçekli toplumsal hayatın inşâsı, bekleneceği üzere en geniş anlamıyla karşılıklı ilişkilerin düzenlendiği kuralları gerektirir.”

“Sihirbazları seyre dalmak kendimize yapabileceğimiz en büyük kötülüktür.”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portalı İsmet Özel Köşesi’nde ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında NEYİN PARÇASI? HANGİ BÜTÜN (2) başlığıyla çıkan 7 Cemaziyelahir 1445 (20 Aralık 2023) tarihli yazısının birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar (bunlardan ilki o yazının ikinci paragrafının ikinci cümlesi alıntı olarak bu yazının başlığını teşkil ediyor) oluşturacak bu yazıyı.

“(…) Avrupalılar deniz üzerinden yeni ulaştıkları yerleri keşfettiklerine inanarak yaşadılar ve halen yaşıyorlar. Yeni ulaştığı topraklara dört kez gidip gelen Kristof Kolomb ‘Amerika’ kıtasının varlığından habersiz olarak öldü. Biz Türkler de birçok Amerikalının şükran gününde yedikleri hayvana oradan (Hindistan’dan) geldiğini zannederek ‘hindi’ dedik.

Hayret edilecek şeyi arıyorsak onu her mekânda ve her zamanda bulabiliriz. (başlığı alıntı olarak teşkil eden cümlenin yeri burası)

(…) Avrupa kendi yaşadığı Orta Çağ’ı bahane kılarak dünyaya inanca karşı bilim önermesini çok kolay yutturdu. Bilim bir safsata olmaktan ziyade veya onun yanısıra bir büyüdür. XXI. Hıristiyan asrında bu büyünün tesir sahası bütün kavimleri kapsamış görünüyor. (…) Bilim söylencelerini merkeze almadan modern hayatın meseleleri çözüme kavuşturulabilirdi. Bunun için toplumun vatan kavramında bir uzlaşmaya varması gerekiyordu. Böyle bir uzlaşmaya gerek duyulmadı. (…) Dolayısıyla bugün millî olarak bir piyangomuz, fennî olarak birçok sünnetçimiz var.

“Medeniyet Kavramının Serencamı”

 

2 aylık düşünce dergisi olan Teklif ‘te (Sayı 12 / Kasım 2023) Ruhi Güler‘in, bu yazının başlığını da alıntı olarak teşkil eden başlık altındaki yazısının birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

“(…) Medeniyet kavramı, ikili bir hissiyatın kesişim noktasında ortaya çıkmıştır. Bir taraftan bir sınıfın kendi özelliklerini belirgin kılmağa, kendi husûsiyetlerini vergulamağa çalıştıkları bir kavramken; diğer taraftan xvııı. asrın Fransız yazarlarının yaptıkları toplum sınıflandırmalarında kendi toplumlarını içine sokacakları kategorinin isimlendirilişinde mevcut kavramların yeterli gelmemesiyle alâkalıdır.

Aristokrasi, burjuvaziyle yürütmekte olduğu sınıf mücadelesinde kendi ayrıcalıklı konumunu hissettirmeğe yönelik olarak bu kavramı icat etmiştir. Lâkin Aristokrasi, icat ettiği bu kavramı kullanacak uzunca bir zaman süresi bulamamış, Fransa’da kavramın icadını müteakip 30-40 yıl içerisinde kendisi bir sınıf olarak tarihe intikal etmiştir. 1789 Fransız İhtilali sonrası kavram, bir bakıma ortada kalmış lâkin yeni rejim, eski rejimden müdevver (devr edilen) bu kavramı kendisine mâl ederek bu kullanışlı kelime (medeniyet) ile birlikte yürümeyi tercih etmiştir. Hâlbuki XVIII. yüzyıl Fransız literatüründe burjuvazinin medeniyete karşı erdemi ön plana çıkarttığı ve onu yücelttiği metinler mevcuttur. (…)

Fütûhât-ı Mekkiyye’den (c. 18) alıntılar

 

Muhyiddin İbn Arabî‘nin müellifi olduğu, Türkçe’ye çevirisi Prof.Dr. Ekrem Demirli tarafından 18 cilt olarak olarak gerçekleştirilmiş olan (2012) bu eserin 18. (son cildi)nin birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.

“Ey seçilmişler! ‘Benim ve sizin düşmanınız olanı dost edinmeyin.’ (el-Mümtehine 60/1)”

“Biz Allah’ı bilinmemek özelliğiyle tanıdık. Bu hususta edebe sarılmalı ve böyle anlamalısın! Nazarî (teorik) düşünceden ve fikrin karıştırmalarından kendini koru, aklın sınırını aşmasın, bir yerde karar kılsın! Böyle yapabilirsen kalpte (daha önce) kendisinden hiçbir şeyin bulunmadığı bilgiyi ve bir yeklerana sapmayan gölgeyi elde edersin. Hava ısındığında şimşekler çoğalır, (gök cisimlerinin) kayboluşu ardından gelir; ne Rabbinin hamdini tesbih eden şimşekler ne de yağan yağmur olur. Sadece parıldayan ve inen ışıklar ve parıltılar vardır, sonra kendisini üstlenenin izhar ettiği bir hikmete binâen ortadan kalkarlar. Âyette ‘Güneşe ve kuşluk vaktine…’ denilir. Yani onu ortadan kaldırmayıp aydınlattığı vakte yemin olsun ki, ‘Ardından gelen Aya…’ Yani kendisini sınarken güneşe! ‘Ortaya çıkan gündüze…’ Onu kendi mahallinde izhar etmiştir. ‘Onu örttüğünde geceye…’ Gece onugizlemiş ve izhar etmemiştir. ‘Göğe ve onu bina edene…’ Ona yüklediği manayla. ‘Yere ve onu yayana…’ (…) ‘Nefse ve onu tesviye edene…’ ,Sonra da ona günah ve takvayı ilham edene yemin olsun ki… (eş-Şems 91/1-8) Kendisine dönük bu nispetle onu güçlendirmiştir.