Aralık 2023 Posts

“Yaratılışın kokusunu duyamayanlar, varlığın sırrına eremezler.”

 

İbrahim Kalın‘ın “BARBAR MODERN MEDENÎ -Medeniyet Üzerine Notlar-” kitabının (İnsan Yayınları, Birinci Baskı 2018) bazı yerlerinden yapacağım alıntılamalar (ilki de s. 15’den bir cümle alıntı olarak bu yazının başlığını teşkil ediyor) oluşturacak bu yazıyı.

“Bu ontolojik daralmanın yıkıcı sonuçlarının henüz farkında değiliz. Varlığın, var olan şeylerin toplamından ibaret olduğunu sanıyoruz. Oysa vücûd (varlık) mevcûdâta (mevcutlara) indirgenemez. (…) Bir kitabı okumak demek, onun materyal niteliklerinin ötesindeki manâsını ve mesajını anlamak demektir. (…) Aynı şey insan için de geçerlidir. İnsan, bedensel uzuvlarının toplamından daha fazla bir varlıktır. (…) Bu açıdan baktığımızda varlığın bir bütün olarak idrak edilmesi, tek tek varlıkların toplamından daha fazla bir hakikat ile temas etmek demektir. (…) Varlığın sırrı, kendini bize farklı şekillerde takdim eder. (…) Bilim ve felsefenin yanı sıra dinî düşünce ve sanat da varlığın kapısını aralamamıza imkân sağlayan yollardır. Fakat hangi bilme metodunu kullanırsak kullanalım, bunların hiçbiri varlığın sırrını tüketemez. (…)

” ‘Uygarlık’ Kelimesinin ‘A’sı Nereden Geliyor?”

 

Recep Alpyağıl‘ın 2 aylık düşünce dergisi Teklif‘te (Kasım 2023/Sayı12) çıkan, bu yazının da alıntı olarak başlığını teşkil eden yazısının birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

“Fransız felsefeci J.Derrida’nın (ö.2004) külliyâtı içinde Differance’ adlı yazısının ayrıcalıklı bir yeri var. Zira yayınlandıktan bir süre sonra hem onu temsil eden bir kavrama dönüşmüş hem de mübalağasız onlarca kitaba başlık olmuştur. Fransız Felsefe Kurumunda bir tebliğ olarak sunulan metnin başlığı, aslında hatalı bir yazımdır. Doğrusu difference olan kelimeyi o a ile, differance şeklinde yazmıştır. Derrida’nın annesinin de uyardığı üzere, büyük bir hatadır bu. Söz konusu yazının ilk cümleleri şöyle:

Öyleyse bir harften söz edeceğim. İlk harften söz edeceğim, eğer alfabeye ve onunla ilgili ileri geri düşüncelere inanacaksak. Öyleyse, a harfinden, orada burada difference sözcüğünün yazılışına sokulması neredeyse zorunlu gözükmüş bu ilk harften söz edeceğim; yazı üzerine bir yazıda olacak bu söz etme, ayrı ayrı geçiş yollarının, çok belli noktalarda büyük bir yazım yanlışıyla, bir yazıya egemen dogru kuralın, yazıyı yönetip ona yol yöntem veren yasanın eksikliği ile kesiştiği bir yazı içindeki yazıda. … Bu kusur görmemezlikten gelinse bile, uyandırdığı ilgi en baştan kendini belli eder, dilsiz bir ironiyle, bu yazımsal değişikliğin yerinde olmadığını saptar. Daima bir ayrım ( difference) yokmuş gibi davranılabilir. Hemen şunu söylemeliyim ki hecelemedeki bu sessiz hatayla ilgili şimdiki tavrım, onu haklı çıkarmak değil, mazur göstermek hiç değil, fakat daha çok onunla ısrarlı bir oyunu sürdürmek olacaktır. (dipnot 3: Jacques Derrida, “la differance”,Marges de la Philosophie (Paris:Les Editions de Minuit,1972); Önay Sözer’in tercümesi kullanıldı; fakat birkaç ortografik tashih yaptık: J.Derrida, “differance”, çev. Önay Sözer, Toplumbilim,10,1999.

İşte ben de bu metinde bir harften, ilk harften söz edeceğim. Uygarlık kelimesinin a’sından, (…) bu ilk harften söz edeceğim… (…), büyük bir yazım yanlışının hikâyesini yazacağım. (…).

“1933’te neler oldu?”

 

2 aylık düşünce dergisi olan Teklif‘te (Mart 2023/ sayı 8) çıkan “1933’te neler oldu?” başlıklı Recep Alpyağıl‘ın yazısının birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

“Hitler hadisesi neticesinde -bu ecnebi zat (H. Reichenbach) 1933’te …üniversiteden çıkarılan muhterem Türk mütefekkiri A. Naim’in yerine geçmek üzere– İstanbul’a gelerek, keza nasılsa ele geçirdiği bir selahiyet ile yegâne bir Türk üniversitesinin yegâne Edebiyat Fakültesi’nde böyle bir ihraç ameliyesine keyfî ve şahsî olarak tevessül etmesi ve bunu ilmî felsefe namına yapması garip ve acayip değil midir? Bu ihraç ameliyesi üniversite dâhil ve haricinde kimsenin farkında olmadığı bir emri vaki halinde hâlâ devam etmekte olup … felsefe şubesinin yapısını altüst etmiştir.” —Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu (dipnot 1: Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, “Türkiye’de Pozitivizmin Tarihçesi”, Auguste Comte’un Felsefesi, 1.Kitap, L. Levy– Bruhl, çev. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu (İstanbul: Türkiye felsefî, Harsî ve İçtimaî Araştırmalar Merkezi, 1940), s. xvi. Bu eserin toplu yeni baskısında bu notlar çıkarılmıştır. Bkz. L.Levey-Bruhl, Auguste Comte: Felsefesi ve Sosyolojisi ,çev. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu (Ankara: İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi, 1970).

“1933’te neler oldu?” başlığı, M. Heidegger okurlarının gayet iyi bildiği üzere, onunla yapılan meşhur söyleşinin Türkçe çevirisine ait. (dipnot 2: Bkz. Profesör Heidegger 1933’te neler oldu?: ‘Der Spiegel’in Heidegger’le Tarihî Söyleşisi, çev. Turhan Ilgaz (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1993). (…) (Ölümünden sonra yayınlanması koşuluyla, DER SPIEGEL Dergisi HEİDEGGER ile bir SÖYLEŞİ gerçekleştirir (23 EYLÜL 1966). Nitekim onun vefatını müteakip bu söyleşi aynı derginin 31 Mayıs 1976 tarihli sayısında şu başlıkla yer almıştır: “Nur noch ein Gott Kann uns retten (Ancak Allah bizi kurtarabilir)” (Bkz. bu başlıkla, Der Spiegel, 31 Mayıs 1976, s.193-219.)

“Mü’minler muhakkak felâh bulmuştur.”

 

Balıkesirli HASAN BASRİ ÇANTAY merhûmun (Hıristiyan yılıyla d.1887 Balıkesir- v.1964 İstanbul) KUR’ÂN-I HAKÎM VE MEÂL-İ KERÎM’inden bazı âyetlerin Türkçe ma’nâları bu yazıyı oluşturacak. Başlığı teşkil eden cümle de bir âyet meâlidir (El-Mü’minûn 23/1)

Andolsun sana vahy ettiğimizi de, dilersek, muhakkak gideriveririz (Beyzavî). Sonra bize karşı onu (geri getirmek için) kendine bir vekil de bulamazsın (Beyzâvî).” (El-İsrâ 17/86)

De ki: ‘Andolsun, ins-ü cin şu Kur’ânın benzerini (meydana) getirmeleri için bir araya toplansa, birbirine yardımcı da olsalar, yine onun benzerini getiremezler’. (El-İsrâ 17/88)

“Edebiyatı Çağırmaya Kalkışma”

 

İsmet Özel‘in PERGELİN YAZMAZ SİVRİ UCU (TİYO:54, Ağustos 2021 l. Baskı) isimli kitabının içerdiği yazıların bazılarından yaptığım alıntılamalar oluşturuyor bu yazıyı; başlığı da bu kitaptaki yazılardan birinin alıntı olarak başlığı.

“Modernlik dünyada bulunup bulunmadığımız hususunda şüpheye düşmemizle başlar. Modern düşüncenin fitilini ateşleyen Descartes şüpheyi ortadan kaldıran kişinin adı olarak bilinir. Onun verdiği cogito ergo sum hükmü hayatımızı müşahhas (somut) hale getirdi. Müşahhas demek şahıs haline girmiş demek. (…)”

“İslâm düşmanlarının başımıza geçmeleri dünya hayatının cilvelerinden biri imiş gibi algılandı. Müslümanlığa tasallut edenlere mevki, makam, koltuk tahsis ettik. (…) Ölçüleri kaybolmuş âlemde kime ne yaptığı için Müslüman diyecektik?”