Mart 2024 Posts

“Siz Allah’a muhtaçsınız”(Fâtır, 35/15)

 

FÜTÛHÂT-I MEKKİYYE (müellifi: Muhyiddin İbn Arabî, Çeviri: Prof.Dr. Ekrem Demirli, Litera Yayıncılık, İstanbul-2011) 16. Cilt’ten yapacağım bazı alıntılamalar (bunlardan ilki alıntı olarak bu yazının başlığını teşkil ediyor (s. 207) oluşturacak bu yazıyı.

“Bilmelisin ki, ilk konuluş anlamı bakımından Allah ismi tüm ilahî isimleri kuvve (potansiyel) hâlinde içerir. Hattâ âlemde eseri olan her isim Allah isminin vekili olarak zuhur eder (belirir). Bir insan Ey Allah! dediğinde onu bu nidaya sevk eden hâline bakıp o hâlle ilgili ilâhî ismin hangisi olduğunu düşünmelisin. O özel isim, dua edenin Ey Allah derken kendisine nida ettiği isimdir. Çünkü Allah ismi ilk konuluş anlamı itibarıyla her şeyin elinde bulunduğu Hakk’ın zâtına işaret eder. Bu nedenle özel olarak zâta delil olan ilâhi isim (Allah), bütün ilâhi isimlerin yerini almış, onların vekili olmuştur. (…)”

“Türkiye’de Siyaset: Düşüncesi ile Uygulaması Mesafeli Bir Alan”

 

Prof. Dr. İsmail Kara‘nın “BİR AHLÂK DAVASI NURETTİN TOPÇU isimli kitabının (Türk Kültürüne Hizmet Vakfı Yayınları’ndan, 1. Baskı: Mayıs 2023) bu yazının alıntı olarak başlığını teşkil eden bölümünden yapacağım bazı alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

“Nurettin Topçu hayatı boyunca aktif siyasete ve demokrasi havariliği fikrine, katı tek partili hayat-çok partili hayat ayırımlarına mesafeli durmuş biridir. Bu duruş 1945’te Nuri Demirağ’ın başkanlığında kurulan ve Hüseyin Avni Ulaş’ın da katıldığı Millî Kalkınma Partisi teşebbüsüne de katılmama şeklinde devam etmiştir. Topçu’ya 14 Mayıs 1950 seçimleri için DP’den milletvekili adaylığı teklifi gelmiş fakat bunu da kabul etmemiştir.

FÎHİ MÂ FÎH’den Sözler

 

Eser Mevlânâ Celâleddîn Rûmî‘nin, Tercümesi merhûm Ahmed Avni Konuk’a ait, Hazırlayan merhûm Dr. Selçuk Eraydın, İZ Yayıncılık.

“Ancak kalb huzûru ile namaz olur.”

“Ve salât-ı dâim, ruhdan başkasının makdûru (elinden gelebileceği bir şey) değildir.”

“Allah ile oturmak isteyen, tasavvuf ehli ile beraber otursun.”

“Dünya hayâtı ancak bir oyun ve bir eğlencedir.” (Muhammed, 47/36)

“Temyîz (ayırma) imândır ; küfür ise temyîzsizliktir.”

“Temyîz büyük bir nimettir.”

“Hayır ve şerden ne söylersen, yine o sadâyı işitirsin. Eğer, ben güzel söyledim, fakat dağ bana kabîh cevap verdi diye zannedersen muhâldir. Zîrâ bülbül öttüğü hâlde, dağdan karga sadâsı veya başka bir ses gelmez.”

“Hikmeti ehlinin gayrine vermeyiniz, (hikmete) zulm etmiş olursunuz ve ehlinden de esirgemeyiniz, yine (o zaman ehline) zulm etmiş olursunuz.”

“Takdîr-i İlâhî’yi bilmez, kul eder tedbîr Meşhur meseldir bu, tedbiri bozar takdîr.”

“Allah kişi ile kalbi arasına girer.”

“Nerden gelip gittiğini anlamayan hayvân imiş”

 

Muhyiddin İbnu’l Arabî‘nin FUSÛSU’L- HİKEM isimli en ünlü iki eserinden birinin Tercüme ve Şerhi-I’den (Tercüme ve Şerh: AHMED AVNİ KONUK, Hazırlayanlar: Prof.Dr. Mustafa Tahralı- Dr. Selçuk Eraydın; M.Ü. İFAV Yayını, Yedinci Baskı: Nisan 2017) yapacağım bazı alıntılamalar (bunlardan ilki s.105’den Hz. Mısrî’ye ait Beyt’in son mısraı alıntı olarak bu yazının başlığını teşkil ediyor) bu yazıyı oluşturacak.

“Hikem” “hikmet”in çoğuludur. Ve hikmet, şeylerin hakikatlerine gereği gibi ilim ve o ilim gereğince amelden ibârettir. Bunun için hikmet ikiye bölündü. Birisine “ilmî hikmet”, diğerine “amelî hikmet” ismi verildi. Oysa “marifet” hikmet gibi değildir. O yalnız hakikatleri gereği gibi idrâktir. Ve “ilim” ise hakikatleri ve onların levâzımını (gerektirdiklerini) idrâkten ibarettir. Bu sebeple tasdîka (doğrulamaya) “ilim” ve tasavvura “ma’rifet” diye iki anlam ortaya çıktı. İşte bundan dolayı cenâb-ı Şeyh-i Ekber (r.a.) (Muhyiddin İbnu’l Arabî) “münzilü’l-maârif” (marifetler inzâl eden/indiren) veyâ “münzilü’l-ulûm” demeyip “münzilü’l-hikem” buyurdu. (hikem: hikmetler)

” ‘Kendine gelme’ yeryüzündeki yaratıklar arasında yalnızca insana mahsustur.”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portali İsmet Özel Köşesi’nde ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında İNSANDAN İNSANA İNSANCA başlığıyla çıkan yazısının (http://www.istiklalmarsidernegi,org.tr / IsmetOzel?Id= 218& / Katld=7) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar (bunlardan o yazının başlarından bir cümle bu yazının başlığını alıntı olarak teşkil ediyor) bu yazıyı oluşturacak.

“İnsan şuuru demekle insanın nesneyi algılamada bir başka insanla kurduğu anlaşım alanını kastediyoruz.”

“Her ne kadar fillerin ve kedilerin kendi ölümlerini hissettiklerim varsaysak da ölüm hayvanların bilgi alanına girmez.”

“İnsanın düşünme katmanına ulaşması için önce kendine gelmesi lâzım.”

“Mantıklı bilinmek has düşüncelere kavuştuğumuza delil olmaz.”

“Batı” kelimesiyle andığımız âlem varlık belirtisi gösterdiğinden bu yana kendine “Hayatım yaşanmağa değer miydi?” sualini değil Sormak, bu sualin yakınından bile geçmemiştir.”