M.Ü. İlahiyat Fakültesi merhûm Öğretim Üyesi Dr. Selçuk Eraydın‘ın bu kitabının (M.Ü. İFAV, 10. Baskı, 2012) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.
Ferid Kam’ın bir rubâisi: “Medeniyette çok terakki var / Gâlibâ müntehâsını bulacak / Bu terakkî devam ederse eğer / Beşeriyyet belâsını bulacak!”
” Nihâyet neyse idrâk ettiğin ömr-i fânîden / Onun bir aynıdır mutlak nasîbin ömri sânîden / Hatâdır âhiretten beklemek dünyada her hayrı: / Öbür dünyâ bu dünyâdan değil, hem hiç değil ayrı / (…)
İbnü’l- Arabî a’yân-ı sâbite’yi şu tarzda açıklamıştır: “Hak vâcib, halk mümkündür. Mümkünün varlığı ise zıllîdir (gölgesel), mevhumdur (vehm olunan / kuruntuya dayanan).
Tasavvuf erbâbına göre vücûd (varlık) birdir. O da Allah Teâlâ’nın varlığı ve zâtıdır. Buna “mutlak vücûd, sırf vücûd isimleri de verilir.”
“Ben bilmez idim gizli ayân hep sen imişsin / Canlarda vü tenlerde nihân hep sen imişsin / Senden bu cihân içre nişan ister idim ben / Âhir bunu bildim ki cihân hep sen imişsin.
Zât-ı hak’da mahrem-i irfan olan anlar bizi İlm-i sırda bahr-i bî-pâyân olan anlar bizi
Bu fenâ gülzârına bülbül olanlar anlamaz / Vech-i bâkî hüsnüne hayran olan anlar bizi
Dünye vü ukbâyı tamir eylemekten geçmişiz / Her taraftan yıkılub vîrân olan anlar bizi
(…)
Ârifin her bir sözünü tutmaya insan gerek Bu cihânda sanmanız hayvan olan anlar bizi
Ey Niyâzî katramız deryâya saldık biz bugün / Katta nice anlasın ummân olan anlar bizi