Ahadî zât’ın mertebeleri
Birincisi: “Lâ-taayyün” (belirmezlik), “ıtlâk”(başı boş bırakma) ve “baht zâtı” mertebesidir. İkincisi: “Vâhidiyyet” mertebesidir. Bu mertebenin husûlü, sırf zât’ta gizli ve tüketilmiş olan bi’l-cümle nisbetlerin, yani sıfatların istidâd lisanı ile zuhûr isteğinde bulunmaları dan ve zâtın da onları kendi mahbesleri olan ahadiyet mertebesinden salıverme için teneffüs etmesinden ötürüdür. İşte bu tenfîs ile o sıfatların sûretleri ilâhî ilimde sâbit olur. Bu tenfîs, zâtın kendisinde, yine kendisine, kendi zâtı ile vâkı olan tecellisi den ibârettir. Ve bu tecellîye “feyz-i akdes” (en kudsî feyz) derler. Ve ilim mertebesinde sâbit olan sıfatların sûretleri Hak zâtının bunlarla belirlenmesinden ibârettir. Ve bu mertebenin ismi “Allah” dır. “Vâhidiyyet” adlaması bi’l-cümle isimlerin “Allah” tümel ismi altında toplanmış olmalarından dolayıdır. İlim mertebesinde belirmiş olan bu sûretlere, “a’yân-ı sâbite” derler; ve “ilâhî hakikatler” de derler. Zîrâ ilâhî sıfatların sûretleridir; ve mümkinâtın hakikatleri / ve istinâd-gâhıdır. İşte bu mertebede zâtî meşiyyet dahi, diğer nisbetler gibi, zât mahbesinden salıverildiğinden sırf zât, meşiyyet nisbeti altında “ilahî ilim” mertebesinde belirmiş olurlar. Ve “meşiyyet”, zâtın zuhûr ve ızhâra(görünür kılmağa) eğilim ve isteğinden ibârettir. Bu babdaki ayrıntılar Dâvûdî Fass sonunda ve Lokmânî Fass başlarında gelecektir. Bu vâhidiyet mertebesi, ahadiyyet mertebesine nisbeten latîf lutuflar olan Hakk’ın zâtının bir mertebe, kesîfleşme buyurmasından başka bir şey değildir. Ve sırf zât bu mertebenin bâtını (zâhirin zıddı), vahidiyyet mertebesi ise sırf zâtın zâhiri olur.