“İlim ma’lûma tâbidir”
Muhyiddin İbnu’l-Arabî‘nin (560/1165-638/1240) ünlü eserlerinde biri olan FUSÛSU’L-HİKEM’in Türkçe Tercüme ve Şerhi Ahmed Avni Konuk tarafından 1915-1928 milâdî / hıristiyan yılları arasında kaleme alınmıştır. Müellifi merhûm Ahmed Avni Konuk Bey’in el yazısıyla olan nüsha Konya Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi’nde kayıtlı bulunmaktadır. Tamamı 28 defter olan bu müellif nüshasından, 4 cilt hâlinde neşre hazırlanan bu eserin ilk cildini tamamlamış bulunuyoruz. (…) A. Avni Bey Fusûsu’l-Hikem Şerhi‘nde usûl olarak her ‘fass‘ın başlığı altında, o ‘fass‘ta ele alınıp incelenen ‘hikmet‘i açıklamış, sonra Fusûs‘tan bir iki cümleyi yazıp tercümesini vermiş, daha sonra da şerhini yapmıştır. (…)
“Bilinsin ki, ilâhî ilimde iki itibar vardır: Birisi, vahdet mertebesinde ve ilk taayyünde (belirmede) ulûhiyyet zâtının sıfatlar ve isimlerinin tümüne öz olarak ilmidir. Bu ilim kendi zâtına olan ilimden ibâret olduğundan, bu mertebede ‘ilim‘, ‘âlim‘, ‘ma’lûm’ arasında aslâ temeyyüz (farklılaşma) yoktur; cümlesi şey-i vâhiddir (bir şeydir). Ve bu ilim, ma’lûma tâbi’ olan türden değildir. Zîrâ kadîm zât ile beraber kadîmdir. İkincisi, vâhidiyyet mertebesine ve ikinci taayyüne (belirmeye) inmesinden sonra, kendisinde içkin olan bilcümle sıfatların ve isimlerin sûretleri, birbirinden mütemeyyiz (farklı) olarak ilâhî ilimde peydâ olduklarında, herbirinin zâtî gereği olan kabiliyet ve istidâtları ne işe gelişir. Ve bu kabiliyyet ve istidatlar gelişme sonrası, Hakk’ın ayrıntılı olarak ma’lûmu olurlar. İşte Hakk’ın bunlara ilişik olan ilmi onların bilinmelerinden sonra olduğundan ‘ilim ma’lûma tâbidir‘ denildikde ‘sıfâtî ve esmâî ilim‘ anlaşılmalıdır. İlmin ma’lûma tâbiliği hakkındaki Kur’ânî delil “Biz sizi imtihan ederiz, tâ ki sizden mücâhid olanları bilelim” (Muhammed, 47/31) kerîm âyetidir. Hakk’ın “Tâ ki biz bilelim” sözü aslâ te’vîl edilemez. Varlık birdir; bu çokluk görüntüsü O’nun esmâî sûretlerinin gölgeleridir. (…)”