Semâvât ve arz’ın yaratılışı
Fusûsu’l-Hikem Tercüme Ve Şerhi-I’in (Tercüme ve Şerh: Ahmed Avni Konuk, Hazırlayanlar: Prof.Dr. Mustafa Tahralı-Dr. Selçuk Eraydın, İFAV (M.Ü. İlahiyat Fak. Vakfı Yayınları, 7. Basım 2017 İSTANBUL) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.
Birinci fasıl: Vücûd
” ‘Vücûd’un dilimizde karşılığı ‘varlık’ dır. Sözlük anlamı ‘matlûbu bulmak’tır. (matlûb: talep edilen) Şu halde vücûd lafzı ile bir hakîkat murâd olunur ki, onun varlığı kendi zâtından ve kendi zâtı iledir. Ve bâkî mevcûdâtın varlığı ondan olup onunla kâimdir. Mutasavvıf muhakkıklar (tahkik ehli) kelâm âleminde o hakikate işaret için ‘Lâ-taayyün‘ ve ‘mutlak varlık‘ derler. Çünkü varlık zâtı bu mertebede hiçbir ‘isim‘, ‘sıfat‘ ve ‘fiil‘ ile kayıdlı olarak müteayyin (belirmiş) değildir; bi’l-cümle belirmeler -kayıdlarından mutlaktır. Belki belirmelerin hepsi bu mertebede zâtın hakikatidir. ‘Sırf Vücûd‘ derler. Çünkü zat, isim, resim, sıfat ve nitelikten kendi sırâfeti (sırf oluşu) ile hâlistir.
‘Sâdic (sâde) Zât‘, ‘kâfûr hakikat‘ (beyaz ve yarı saydam, ıtırı kuvvetli madde) da derler. Zîrâ esmâ, sıfatlar ve fiiller renginden sâde ve sâfîdir; ve hiçbir renk ile renklenmiş değildir.
Mechûlü’n-na’t, Ezelü’l-âzâl, Gaybü’l-guyûb, Münkata’u’l-işârât, et-Tevhîdü ıskâtu’l- izâfât Münkata’u’l-vicdânî bu mertebede denilenlerdir.
Suâl: Zâtın zâta vicdânı olmamak mümkün mü? Cevap: Bir şeyi bir şeyden olumsuzlamak için, o şeyin -velev ki hayâlen olsun sübutu lâzımdır. Oysa hakiki varlık karşısında ilim ve hayâl dahi var değildir ki, olumsuzlama niteliği vâkı olabilsin.
Bu isimler lâ-taayyün isminin eşanlamlılarıdır. Lâ-taayyün mertebesi belirmelerin tümünün olumsuzlanmasıdır. Böyle olunca, lâ-taayyünün tasavvurundan zât ” münkata’u’l-vicdânî (vicdânen sorumsuz) olur. ‘hüviyyet Gayb’ı‘ derler. Zira varlığın tüm mertebeleri bu mertebede zuhûr mertebelerine nisbetle gayb ve fikdân (yokluk) içindedir. Nitekim karanlık gecede bi’l-cümle şeyler bi’l-fiil hâricî var olanlardır. Fakat zulmet (karanlık) galebesinden ötürü eşyâ (şeyler) aslâ görünmez. Zira olmamak başka, olup da görünmemek başkadır.”