Kasım 2024 Posts

Müslümanlar Yeniden Düşünmeğe Nereden Başlamalı?

 

Ahmet Ayhan Çitil‘in bu başlık altında çıkan yazısının (Teklif 2 aylık düşünce dergisi, sayı 11/ Eylül 2023, Ketebe Kitap ve Dergi Yayıncılığı AŞ adına MUSTAFA ALBAYRAK) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.

“Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, her alanda yaşanan değişimlerin hızı, belki de tarihin hiçbir döneminde görülmediği kadar yüksek. Söz konusu değişimler, beraberinde büyük riskleri ve sınır aşan sorunları getiriyor. (…) Bilimler, bir zamanlar metafiziksel kabul edilen konulara giriyor ve insanlığa yeni bir konumlandırma önerisi getirmeğe çalışıyor. Değişim, medya üzerinden, özellikle sanat aracılığıyla topluma yayılıyor. Öte yandan, sanki yaşanabilecek her şeyin yaşanmış olduğuna, insanlığın kadim sorunlara çözüm olabilecek tüm düşünce yollarının denendiğine ve bir şeylerin en sonuna gelindiğine dair bir tükenmişlik ve kayıtsızlık havası var.

İnananlar özelinde de çok iç açıcı bir tablo yok. Yapılan araştırmalarda bir yandan dindarlığın arttığına dair sonuçlar elde edilirken, bir diğer yandan da Allah’a inancın veya dinî mensûbiyetin zayıfladığına dair iddialar öne çıkarılıyor. İnsanlar, bilhassa gençler, çok farklı gerekçelerle dinden veya dinî düşünceden kopuyorlar. (…) Şer problemi nedeniyle Tanrı’nın olmadığını, olsa da zalim olduğunu düşünenlerin var olduğu gibi; dinî söylemin ikiyüzlülükle nihayetlendiğini öne sürenler de var. Pek çokları kendi hayatına, bir peygamber de dahil, başkalarının karışmasını arzu etmediğini söylerken diğer bazıları Tanrı’ya veya dine inancını koruyarak bugünkü hayata nasıl katılacağını tasarlayamadığından dert yanıyor.

Herhangi bir birey olarak, hızla akan görsellikler, aforizmalar, emojiler, (…) çağında yavaşlamak için; kendimizle kalabilmek, kendimize dönebilmek için; çevremizde olup bitenler biz onları fark edemeden ve anlamlandıramadan geçip gitmesinler diye; sürekli tepki vermek durumunda olduğumuz, tepkilerimiz üzerinde çok fazla düşünmediğimiz, artık tepkilerimizin rastlantısal bir toplamına indirgenme eğiliminde olduğumuz bu hayatta, kendimizi daha bütünlüklü bir bakış açısından konumlandırabilmek için; bizi sarmalayan gerçek ve sanal ortamlardan aktarılan bilgileri daha iyi değerlendirmek için; zihnimizi düzenli biçimde odaklayarak hatırlama yetimizi güçlendirebilmek için; (…) bir eylem olarak düşünmeğe her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.

“Görünür varlığınız olan bu kesîf belirmeyi Hakk’a siper sayınız.”

 

“Zîrâ bu beşerî kesîf varlığın birçok yerilmiş vasıfları vardır. Her ne kadar hakîkatte bunların senden zuhûru ilâhî isimler eserlerinden ibâret ise de, mâdemki senin ortada bir yoğun sonraki varlığın vardır ve bunların cümlesinin o varlığa ilişkinliği apaçıktır ve Hak, zât bakımından, bunların hepsinden münezzehdir; şu halde senden yerilmeye lâyık vasıflar ve fiiller sâdır olursa, Bunlar Hakk’ındır, deme; benimdir de! Ve eğer kerem ve atâ (bağış) ve rahmet gibi övülesi vasıflar ve fiiller sâdır olursa / bâtının olan Rabb’ini nefsine siper edip Bunlar Hakk’ındır, de! Zîrâ bunlar ilâhî ahlâktandır. Ve biz bu ahlâk ile ahlâklanmağa memuruz. Nitekim buyrulur: Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanınız. Ve Hak Teâlâ bize şu âyetle (Nisâ, 4/79) yani Sana iyilikten bir şey isâbet ettikde, Allah’dandır; ve fenalıktan bir şey isâbet eyledikde nefsindendir” âyet-i kerîmesinde bu edebi ta’lîm buyurdu. Eğer böyle yapacak olursan, yani kevn varlığında sâbit olan zemm ve hamdden, zemde nefsini Hakk’a siper; ve hamdde Hakk’ı nefsine siper edecek olursan, âlim olan kimselerin edîblerinden (terbiyeli, zevk sahibi) olursun. Nitekim Âdem (a.s.) kendisinden sâdır olan zelleyi (küçük günahı), hâl hakîkatini ârîf (bilir) iken, kendi nefsine isnâd edip Rabbenâ zalemnâ enfüsenâ(A’râf, 7/23) buyurdu. Ve zellede nefsini Rabb’ine siper saydığı için, mahzâ (sırf) bu edebi sebebiyle makbûl oldu. Ve İblîs ise Hak’la münâzaa edip (çekişip), edebi terk ettiği için matrûd (kovulmuş) ve lanetlenmiş oldu.