Ocak 2025 Posts

Merhûm Orhan Okay’ın SİLİK FOTOĞRAFLAR PORTRELER Kitabının birkaç yerinden akıntılar

 

Merhûm M. Orhan Okay’ın SİLİK FOTOĞRAFLAR PORTRELER Kitabından (DERGÂH Yayınları 1. Baskı: Ekim 2013) yapacağım bazı alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.

“Ben 1947’de liseye kaydolunduğum zaman okul, orta yerde bulunan tarihî büyük bina ile onun merdivenli geniş avlusunun iki yanında bulunan ve İkinci Meşrutiyet’ten sonra eklenmiş ikişer katlı iki küçük binadan ibaretti. Şimdi bu yapıların mimarisini tamamen bozan hantal bir beton bina avlunun büyük bir kısmını ortadan kaldırmış bulunuyor. Bahsettiğim merkezî ve tarihî bina Sultan Abdülmecid’den Abdülhamid’e kadar dört padişahın döneminde de sadrazamlık yapmış bulunan Mütercim Mehmed Rüşdü Paşa’nın taş konağıdır. Daha sonra Gazi Ahmed Muhtar Paşa’nın olmuş, 1881’de de hükümet tarafından 4 bin 400 altın karşılığı sahibinden satın alınarak okul haline getirilmiş. Ben lisenin ilk iki sınıfını bu binada okudum. Yukarıda bahsettiğim avludaki iki pavyondan sağdakinin üst katında laboratuvarlar, alt katında da oldukça zengin olan, hattâ epey yazma ve basma eski harfli kitapların da bulunduğu bir kütüphane vardı. Bu kütüphanenin kıble tarafında bulunan mihrab ise, idâdî döneminde mescid olarak kullanıldığını gösteriyordu. (…) Üçüncü sınıfa geçtiğim zaman yanımızdaki Dede Efendi Sokağı’nda bulunan, fakat bizim bina ile arasındaki bir bahçe duvarının yıkılmasıyla hiç sokağa çıkmadan içerden geçilebilen başka bir binaya taşındık. Eski bina ise kapatılan Zeyrek Ortaokulu öğrencilerinin nakliyle Vefa’nın orta kısmı olarak kullanılmağa devam etti. (…)

1947-1948 ders yılında lisenin ilk sınıfını (9. sınıf) okuduğum 4/G dershanesinin önünde altmış beş yıl sonra. Karanlık bir sınıftı. (…) Eski harfleri öğrendiğim yıllardı. Karnelerde yazılı “Terbiye-i bedeniyye”, “Malûmat-ı diniyye”, “Riyaziyye”, “Tavr ü Hareket” gibi ders adlarını okuyup uzun uzun gülmüştük. Hangi seneye ve kimlere aitti, unuttum. (…)

“İnkılaplar Ne Zaman Niçin İflas Etti?”

 

Gökhan Göbel’in 26 Şubat 2019 tarihli bu başlıklı yazısının birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

“Sabahattin Ali 1928’de tahsil için trenle Almanya’ya giderken onu yolcu etmeye gelen Pertev Naili Latin harfleriyle neşredilen ilk gazetelerden birini uzatıp “bunu sakla yüz yıl sonra çok değerli olacak” demiş. Sabahattin Ali de gülerek “tabii harf inkılabı başarılı olursa” diye cevap vermiş. Sınıf Bilinci mecmuamızın ilk sayısında Nazım Hikmet’in Kemal Tahir’e 1941 yılında gönderdiği mektuptan bir iktibas (alıntı) neşrettik. Nazım Hikmet bu mektuba şöyle başlıyor: “arzuyu umumi üzerine eski harflerle mektup yazmaya başladım.” Bu cümle harf inkılabının iflas beyannamesidir. Mektubun tarihi 1941. Harf inkılabının üzerinden tam 13 sene geçmiş. Dünya, Türk milletinin Alman Harbi olarak adlandırdığı İkinci Dünya Savaşı’nın içinde. Türkiye savaşa sokulmamış. Mektubu yazan Nazım Hikmet gönderdiği kişi Kemal Tahir. Nazım Hikmet’ten mektuplarını eski harflerle yazmasını isteyen “umum” ise Türkiye’deki aydınlardır.

“Tarihçiyi Unutan Tarih!”

 

Prof. Dr. İsmail Kara‘nın Derin Tarih Dergisinin Ocak 2025 sayısında çıkan “Tarihçiyi Unutan Tarih!” başlıklı yazısının birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

“İttihat ve Terakki’nin Sultan Abdülhamid idaresini sonlandırıp iktidarı ele geçirmesiyle birlikte Tanzimat’ın büyük icracı paşalarından ve müelliflerinden olan Ahmed Cevdet Paşa da nisyana (unutulmağa) terkedildi. Cumhuriyet devrinde de devam eden Cevdet Paşa üzerindeki bu kalın nisyan perdelerinin aralanması için 1939 yılında Hasan Âli Yücel’in Millî Eğitim Bakanlığına gelmesini beklemek gerekecektir. Onun bakanlık süresi (1939-1946) Cevdet Paşa çalışmaları açısından bir yeniden diriliş dönemidir dense yeridir. Şahsî faktörlerin yanında bu değişimin anlaşılabilmesi için konjonktürel şartlara ve mücavir alanlara da bakmak gerekir.”

İbrâhim Sûresi’nden(14) Türkçe anlamlarıyla yedi âyet

 

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adı ile. Hani bir vakitler Mûsa kavmine şöyle demişti: “Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Çünkü O, sizi Fir’avn hanedanından kurtarmıştı. Onlar, sizi azabın kötüsüne sürüyorlardı ve oğullarınızı boğazlayıp kadınlarınızı sağ bırakmak istiyorlardı. İşte bunda Rabbinizden size büyük bir imtihan vardı. (6. âyet)

” Yine Mûsa, “Siz ve yeryüzünde bulunanların hepsi nankörlük etseniz, bilin ki, Allah hepinizden müstağni ve zâtında övülmeğe O lâyıktır.” demişti.” (8. ayet)

” Peygamberleri (onlara), “Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe mi var? O, sizi, günahlarınızı bağışlamak için çağırıyor ve belirli bir vakte kadar size müsaade ediyor” demişlerdi. Onlar, “Siz bizim gibi insandan başka bir şey değilsiniz. Bizi babalarımızın taptıkları şeylerden çevirmek istiyorsunuz. O halde, bize açık bir delil getirin!” dediler. (10. âyet)

“Peygamberleri onlara, (Evet) biz, sizin gibi insandan başka bir şey değiliz. Velâkin Allah, nimetini kullarından kimi dilerse ona ihsan buyurur. Allah’ın izni olmadıkça da size bir mu’cize getirmek haddimiz değildir. Mü’minler yalnız Allah’a tevekkül etmelidirler.” (11. âyet)

” O peygamberler (kavimleri üzerine Allah’tan) zafer dilediler. Ve her inatçı zalim hüsrâna uğradı.” (15. âyet)

“Rablerine küfredenlerin hali şudur: Amelleri fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu bir küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şeyi ellerine geçiremezler. İşte Hak’dan uzak olan sapıklık budur.” (18. âyet)

“Görmedin mi Allah, gökleri ve yeri hak ile yaratmıştır. Dilerse sizi götürür de (yerinize) yepyeni bir halk getirir. ” (19. âyet)