Haziran 2025 Posts

Sıla-i Rahim nedir ?: Akrabâlık ve Aile üzerinde düşünceler

 

” Rahim (akrabalık) Rahmân’dan bir daldır.” ( Hadîs-i şerîf, Tirmizî, Birr, 16/1924.) ‘Sıla’ veya ‘v-s-l’ kökü ile ‘rahim’ arasında irtibat kurmak, kelimeye tam uyan bir anlam vermek zor gelmiştir bana. Bir de konu Rahîm ve Rahmân ile ilişkilendirilince anlam daha da zorlaşır. Kudsî hadiste Allah’ın “Ben Rahmân, akrabâlık Rahîm’dir, ismimi ona verdim (Ebû Dâvud, Zekât, 45 / 1694; İbn Hanbel, 1/195, 1687.) dediği aktarılır. Bu da anlamayı zorlaştıran bir ifade olabilir. Bununla birlikte kelimelerin ifade tarzlarına takılmadan akrabâlık ilişkileri, bu ilişkileri korumak, ziyaret ve diğer vazifeleri yerine getirmek gibi her kültürde aşina olduğumuz beşerî ilişkiler yönünden konuya yaklaşmak gerekir. O zaman ‘sıla-i rahim’ için hangi ifade kullanılırsa kullanılsın sahih ve gerçek insanî ilişkilerden söz etmiş olmalıyız.

Fütûhât-ı Mekkiyye 18.(son) Cild’den alıntılar

 

Korku hakkında ilâhî tavsiye: Allah şöyle der: “Ey Âdemoğlu! Malın fazlasını harcarsan senin için daha hayırlıdır. Elinde tutman ise senin için kötüdür. Veren el alan elden hayırlıdır.” (s. 390)

Bu tavsiye Hz. Peygamber’in kudsî bir hadisle Allah’dan aktardığıdır: “Evlerimden herhangi birisine girerken selim kalblerle, doğru dillerle, temiz ellerle, temiz cinsel organlarla girin. Bir evime kullardan birine haksızlık yapmış bir halde girmeyin.” (s. 390)

“İsrail’de ‘İran Saldırısı’ Alarmı”

 

İSRAİL MEDYASI: BUGÜN OLACAKLAR ENGELLENEMEZ. İSRAİL ORDUSU: SIĞINAKLARA YAKIN OLUN. TELAVİV’DE SİRENLER ÇALIYOR İRAN ŞU AN İSRAİL’İ VURUYOR CANLI YAYINDA İRAN-İSRAİL SAVAŞI İRAN İSRAİL’İ BÖYLE VURUYOR İSRAİL İRAN’I , İRAN İSRAİL’İ VURUYOR (BOMBALIYOR). İRAN’DAN TEL AVİV-HAYFA’YA BOMBARDIMAN. 23:54

“İnsanların hesab (gün)leri yaklaştı.”

 

Balıkesirli Hasan Basri Çantay‘ın Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm isimli eserinin “EL- ENBİY” Sûresinden yapacağım birkaç alıntılama oluşturacak bu yazıyı.

1-“İnsanların hesab günleri yaklaştı. Böyleyken onlar hâlâ gaflet içindedirler; bunlar tefekkürden yüz çeviricidirler.”

2, 3- “Rablerinden kendilerine yeni bir ihtar gelmeye dursun, onlar bunu ille istihzâ ederek ve kalbleri oyuna dalarak dinlemişlerdir. Zâlimler gizli fısıltı ile (şöyle) konuştular: “Bu sizin gibi bir insandan başka mıdır? Kendiniz görüp (ve bilip) dururken şimdi sihre mi geleceksiniz”?

8- “Biz onları yemek yemez birer cesed olarak yaratmadık. Onlar (bu dünyada) ebedî de değillerdi.”

“Kitap Dostu”

 

Merhûm Prof. Dr. M.Orhan Okay’ın Silik Fotoğraflar Portreler kitabının KİTAP DOSTU başlıklı bölümünden (s. 205-210) yapacağım birkaç alıntılama oluşturacak bu yazıyı.

“Yalnız Türkiye’nin değil, dünyanın da en zengin kitap koleksiyonlarından birinin Erzurum’da olduğunu biliyor musunuz? Aynı zamanda bir şahsın yaptığı en büyük kitap bağışlarından birinin, belki birincisinin de Erzurum’da bulunduğunu? Bu zengin koleksiyon bağışlayıcısının ölüm yıldönümünü vesile ederek bilmeyenlere bu kütüphaneyi tanıtmak, bilenlere de önemini bir daha hatırlatmak için bu satırları yazıyorum (merhûm Orhan Okay’ın kitabının bu bölümü).

Atatürk Üniversitesi Merkez Kütüphanesi’nin üst katında büyük bir salon bu özel kitap koleksiyonuna ayrılmıştır. Kapısında bağışlayıcının adı, salondaki bir duvarda da büyükçe bir boy bir portrenin altında, sahibine yakışır bir kitabe tevazuu ve sessizliğiyle şu iki satırlık yazı: Seyfettin Özege. 1901-1981.

Dünyanın en az kitap okunan ülkelerinden birinde bu az okuyanların da kaçının tanıyabileceğini endişeyle düşündüğüm Seyfettin Özege, bu ülkenin büyük adamlarından biriydi. Ama onun adını ansiklopedilerde, biyografi kitaplarında kimse boşuna aramasın.

Seyfettin Özege’yi 1950’li yıllarda tanıdım. Bazı evliya menkıbelerinde geçen keramet hadiseleri gibi, İstanbul’un hangi kütüphanesine gittiysem ona rastlıyordum. “Eski bankacılardan, kitap meraklısı bir zattır” dediler. (…) Onu uzun boyu, vakur, hattâ gülmeyen çehresiyle, yaz-kış sert kolalı, kol ağızlarından bir santim dışarı taşan manşetli beyaz gömleği, dikkatle bağlanmış siyah kravatı, kruvaze elbisesiyle nadiren sokakta, fakat çok defa Sahhaflar çarşısında ve kütüphanelerde gördüm. (…) Mekteb-i Mülkiye’nin yani Siyasal Bilgiler Okulu’nun 1921 mezunu olan Seyfettin bey, İş Bankası’nın çeşitli kademelerinde çalıştıktan sonra 1950’de emekli olmuş. (…) Ben (Orhan Okay) tanıdığımda artık emekli olmuş ve kendisini tamamen kitap toplamaya ve bunların kataloğunu yapmaya hasretmişti.

1959’da Erzurum Atatürk Üniversitesi’ne asistan olarak girdim. Galiba 1960 veya 61 yılı idi. Birgün Seyfettin Özege’nin bütün kitaplarını üniversitemize bağışladığını duyduk. Seyfettin Özege, o onbinlerce kitabı, sandıklanması ve nakliyat masrafları gibi bütün külfetini de kendisi yüklenerek Erzurum’a gönderdi. Karşılığında beklediği bir tek şey vardı: Bağışın tek şartı o kitapların kataloğunun yapılması ve kendisine yüz adet gönderilmesiydi. (…) Bir insanın tek başına topladığı onbinlerce kitabın kataloğunu, o zaman çok geniş imkânları olan üniversite maalesef senelerce ortaya çıkaramadı. (…) Bağış üzerinden on yıl geçtikten sonra Seyfettin Özege’nin durumu sorması üzerine o sırada kütüphane müdürü olan zatın uzun ve teferruatlı mazeretler sıralayan cevabından inanılması zor bazı cümleleri naklediyorum: Kısm-ı küllîsi Arap harfli olan kütüphanenizi Atatürk Üniversitesi’ne bağışlamakla, asıl gayenize ve Türk bilim âlemine karşı büyük bir hata işlemiş bulunuyorsunuz. Şöyle ki, Müteferrika basımlarından 1928 harf inkılabımıza kadar Türkiye’de basılan eserleri derleyip ilim âleminin istifadesine sunma görevi Ankara’daki Millî Kütüphanemize verilmiştir; hem de bir kanunla. Türkiye’de ve dünyanın hiçbir yerinde üniversite kütüphanesi böyle bir görevi yerine getirmekle yükümlü değildir. (…) Esasen kıymetli(?) bağışınız % 70 itibarıyla Atatürk Üniverstesi’nin gayesiyle ilgili olmayan eserlerden terekküp etmektedir.”

Seyfettin Özege’nin kısa cevabını da buna eklemek isterim:

“4 Ocak 1971 tarihli mektubunuzu aldım. Aşağıda arz edeceğim bir noktadan başkasında düşüncelerimiz birleşmiyor. Belki sizin fikirleriniz doğrudur, belki benimki. Birleştiğimiz tek nokta Türkiye’de bir üniversiteye kitap bağışı yapmakla büyük bir hata işlemiş olmaklığımdır. Yalnız tesellîm bu hatanın tamiri kabil oluşudur. İstediğim de budur. Sizler için faydasız ve imkânsız, benim için de en normâl olan şartlarım yerine getirilmeyecekse kitapların geri verilmesini istemiştim. Bunu sağlarsanız hem üniversite ve özellikle kütüphane ilgilileri büyük bir yük ve külfetten, hem de ben huzurla geçirmeyi hak ettiğimi sandığım ömrümün son günlerinde üzüntü ve boş uğraşmalardan kurtulmuş olurum. Saygılarımla.”