Gökhan Özcan’ın “Ezbere Mahkum” başlıklı YeniŞafak’ta çıkan 21.11.2022 tarihli yazısının birkaç yerinden alıntılar
“(…) Gazete manşetlerine bakın, yüksek volümlü söylevlere bakın, önemli günler için kurduğumuz cümlelere bakın, duygularımızı yansıtan ifadelere bakın, tartışırken dile getirdiğimiz fikirlere, çeşitli mecralarda ardı ardına eklediğimiz paylaşımlara bakın… Bütün bunlar daha önce de ayniyle işittiğimiz şeyler değil mi? (…) Sanki daha önce bin kez seyrettiğim bir filmi bin birinci kez izliyor gibiyim.
(…) Belki sürekli ve döngüsel biçimde hep aynı şeyi, hep aynı günü, hayatın hep aynı versiyonunu kendimize mecbur ettiğimizden…
‘Hayat denilen kısır döngü öyle bir genişler ki başladığın yeri untursun. Onun için yaşlıların gözleri bozulur; aynı yerden tekrar geçtiklerini anlamasınlar diye. Kısır döngüye karşı doğal bir savunmadır aslında körleşme.’ diye yazmış ‘Daha’ kitabında Hakan Günday.
‘(…) her konuyu başkalarından duyduğumuz, ortamda dolaşıp duran ve artık bir kalıba dönüşmüş; dolayısıyla zihinsel ve kalbî derinliğini, anlamını, muhtevasını, doğurganlığını büyük ölçüde yitirmiş sözlerle anlamaya ve anlatmaya çalışıyoruz. (…) Bu döngüsel kilitlenmenin sebebi; artık yeni hiçbir şey yaşamıyor, hayata bir yenilik, farklı bir derinlik,dünyamızı genişletecek bir başkalık ekleyemiyor oluşumuz muhtemelen. (…)
(…)İnsan, hayatını adeta bir fotoğraf karesi gibi sabitleyerek yaşadığında can ırmağının akışını durdurmuş oluyor, o akış durduğunda sadece hayat değil, hayatı anlamlandıran diğer her şey de hayatiyetini kaybediyor, kendini yenileyemiyor, dolayısıyla âlemin hakikatinden kendine düşen hikmet payını da alamaz oluyor.
(…)”
No Comments