Mahmud Erol Kılıç’ın “tasavvuf düşüncesi Makaleler-Konferanslar I” kitabından (Sufi Kitap 1. – 2.Baskı:Kasım-Aralık 2014) alıntılar
“(…) İsimler konusunu manevî açıdan yorumlayan Gazzâlî, Muhyiddin İbn Arabî gibi İslâm ârifleri, isimlerin aslında bizim şu an içinde bulunmuş olduğumuz, adına görülürler âlemi, şehadet âlemi denilen âlemin yapı taşları olduğunu ve bütün yaratılışın bu isimler üzerine bina edildiğini, aslında bilim adamı ve fizikçi denilen kimselerin bu isimler arasındaki irtibatı bulmaya çalışan veya keşfeden kişiler olduğunu söylemişlerdir. Şöyle bir hiyerarşiyi, bir derecelendirmeyi veya iniş-çıkışı gözümüzün önünde canlandırabiliriz: Allah; Allah’ın bir zâtı var, Allah’ın sıfatları var, bir de isimleri var. Allah’ın zâtını bilebilmemiz bizim bu kayıtlı, sınırlı, perdeli aklımızla ne dereceye kadar mümkündür?
Allah yeryüzünü yarattığında, insanı ve mahlûkâtı yarattığında bütün bu yarattığı şeyleri nasıl yarattı? ‘Ben insanı yarattım ve ona kendi ruhumdan üfledim.'(Hicr,15/29) diyorsa âyet-i kerîmede, o zaman Allah ile insan arasında çok yakın, birebir ve sıcak bir ilişki var. Çükü rûhunu ona vermiş. Yine âyet-i kerîmede, ‘Ben insanı yarattım, ona isimlerimi yükledim’ diyorsa, o zaman kendine ait bazı özellikleri, bazı zenginlikleri belirli derecelerde insana da yüklemiş olduğunu görmekteyiz. Zaten hadîs-i şerifte de geçer: ‘Allah’ın 99 ismi vardır, kim onları sayarsa cennete girer.’ (İmam Suyutî, Camiu’s-Sagîr Tercümesi, c.I, s.386-392; Ahmed b.Hanbel, Müsned, c.II, s.258) demek istenmektedir. (…)
Arifler derler ki: .’Yedi esmâ esastır.’ Allah’ın bu yedi ismine ‘ümmühât-ı seb’a’ denir. Bu isimler ilk olarak Allah’ın ‘Hayy’ isminden zuhur ederler. Bu yedi isimden diğer isimlerin ortaya çıkması sûretiyle bir isimler hiyerarşisi oluşturulur ve bu bağlamda kâinatta, oluşta, kevnde Allah’ın isimlerinden başka bir şey yoktur, denilebilir. Yani Allah kâinâtı isimleri ile kuşatmıştır. Dolayısıyla şehâdet âleminde olan yani bu mertebelerin en altında olan yaratılmış varlığın, tekrar kaynağını tanıyabilmesi için basamak basamak, bu inişin çıkışını yapması gerekir. İnişin çıkışı da Zât’a doğru olmalıdır. En yukarıda olana… Varılacak en son nokta ki nihâî gaye O’dur.
Zât’tan evvelâ sıfatlar ve ondan da fiiller çıkmıştır; çünkü hareket meydana gelmektedir. Sıfata bağlı olarak isimler oluştu. İsimler de eşyanın yani maddelerin aslını oluşturdu. Dolayısıyla biz şu an madde âleminden fiillere, oradan isimlere, isimlerden sıfatlara, sıfattan ‘Zât’a çıkmak gibi bir hiyerarşiyi izlemek durumundayız. Eşyanın yani ‘şey’lerin, nesnelerin sırrı isimlerdir (esmâ). Cenâb-ı Allah âleme isimleri ile nüfûz etmektedir.” (s.11-12-13)
No Comments